22 Şubat 2009 Pazar

Terzi Esnafının Belediye Başkanlık Dönemi 1


Terzi Esnafının Belediye Başkanlık Dönemi 1

            30 yıldır Fatsa ve terzi Fikri hiç dillerden düşmez. Çünkü terzi Fikri hep halkın sorunlarına çare aramış bunun için fındıkta sömürüye son mitingine öncülük etmiş. Bunun için spor kulübüne başkanlık yapmış. 65-70 dönemlerinde TİP (Türkiye İşçi Partisi) İlçe Başkanlığı yapmış 12 Mart sürecinde THKP-C davasında yargılanmış kısacası mücadele içinde çelikleşmiş cesaretiyle, dürüstlüğüyle bilgisiyle halkın güvenini kazanmış bir devrimci önderdir. Fikri SÖNMEZ.

            Fatsa da halkın büyük bölümünü tefeciler yüksek faizle borçlandığı bir dönemde (78-79 yıllarında)borçtan bunalan halkın sorununa Terzi FİKRİ'NİN de içinde yer aldığı Devrimci-yol hareketinin saflarındaki yerel önderler tefecilerle borçluları yüzleştirip borcu makul sayılacak bir faiz ekleyerek borçlunun ödemesini önerirler. Tefecilerin elinden senetleri alıp, yırtarlar. Tefeci normal olarak verdiği parasını günün koşullarına göre hesaplanan fiyattan geri alır, borçlu da ağır bir yükün altında ezilmeden kurtulur. Böyle bir dönemde 79 yıllarında boşalan Belediye Başkanlığı için ara seçim yapılır. Mücadelesini o dönem Devrimci yol saflarında yürüten Fikri SÖNMEZ Bağımsız Belediye Başkanlığına aday olur. Yapılan seçimde oyların yüzde 65 ini alarak seçimin galibi olur. Seçimlerde Fatsa halka şunu yapacağım bunu yapacağım diye bir vaat de bulunmamıştır. Sadece birlikte yöneteceğiz söylemini dillendirmiştir.

            İşe Mahalle Meclislerini kurmakla başlamıştır. 11 tane Mahalle Meclisi kurulur.  Mahalle meclislerinde sadece devrimciler yer almaz. Düzen partilerine oy veren hatta o partilerde aktif olan kişilerde seçilir. Artık Fatsa'nın yönetimi sadece Belediye Başkanının ve Belediye Meclisinin değil mahallerdeki halkın doğrudan katılımı ile oluşan Mahalle Komiteleri'nin de sorumluluğundadır. Belediye Meclisinin toplantılarında Mahalle Komitelerinin kararları Belediye Meclisinin de onayından geçirilerek halk meclislerinin meşru kararları yasal statüye kavuşturulur.  Üstelik Belediye Meclisi toplantıları şehrin hoparlörlerinden halka naklen duyurulur.

            Fatsa'nın yoları çamur içinde, belediyenin kasası tam takır. Çamura son kampanyası düzenlenir. Elde araç gereç yok. Çevre ilçelerin hurdaya atılmış makineleri alınıp, gönüllü mühendisler ve teknik elemanlar ile işler hale getirilir. Halkta bu kampanyaya elindeki kazma kürek ile katılır. Kadınlarda bu kampanyaya katılan erkeklere yemek çay ikram ederek işlerinin kolaylaşmasını ve moral olmasını sağlarlar. Kampanyanın beşinci günü ilçede çamurlu sokak kalmaz. 12 Eylül yönetimi asfaltlanmış ilçe sokaklarını göstererek işte Komünistler propaganda yapmak için Fatsa'yı bu hale getirdiler der.

            Eğer bugün Fatsa örnek alınarak Antalya da İzmir de Malatya da Sivas Divriği de Erzincan da Hopa da Dikili de Türkiye'nin birçok yerinde doğrudan demokrasi halkın kendi kendini yönetmesi hedef alınıyorsa bu anlayışın Fatsa da başarıya ulaşmasındandır. Terzi Fikri'nin gerçekleşen başarısı yöneten-yönetilen ayrımının kalkması yönündeki sürecin başlangıcıdır.

            Mahalle Komiteleri sadece belediyenin yol, su gibi sorunlarını çözmek için kararlar almakla yetinmezler. Fatsa da Adaletli ve eşitlikçi bir yönetim anlayışını uygularlar. Bu konuya da gelecek yazıda değineceğim.

2 Şubat 2009 Pazartesi

AKHİSAR'IMIZIN EKONOMİK GELİŞİMİ KRİZ 3


AKHİSAR'IMIZIN EKONOMİK GELİŞİMİ KRİZ 3

            İlçemizde cumhuriyetin ilk yıllarında tüm ülkede olduğu gibi Pazar için üretim zayıftı. Akhisar’ımızda yaygın olan mülkiyet küçük toprak mülkiyetiydi. Toprak ağalığı istisnai bir durumdu. Genellikle halk buğday, mısır gibi ürünleri yıllık ihtiyacı için eker fazlasını da satarak şeker, gaz gibi ihtiyaç maddeleri için gelir elde ederdi. Büyük toprak sahipleri veya kendi toprağını ekemeyen (bu yıllarda erkekler savaşta çok öldüğü için üretim ilkel araçlarla zor yapılıyordu.) köylüler arazilerini yarıcılık yapacak topraksız veya az topraklı köylülere verirlerdi.
            Pazar için üretilen esas ürün tütün, pamuk gibi endüstriyel bitkilerdi.
            Mustafa Kemal Atatürk’ün önerisiyle Reşat beyin önderliği ile 1924 yılında Akhisar da yeni hamamın arkasında Tütüncüler banksı kurulur. Banka üreticilere destek kredileri vererek ilçemizin önemli bir tütün merkezi haline gelmesinde büyük rol oynamıştır. Yine Atatürk’ün direktifiyle 1. Tütün kongresi Akhisar’ımızda yapılmış, ülkemizin üretici delegeleri aldıkları kararlar ve uygulamalarıyla tütüncülüğümüz gelişmiştir.
            Akhisar’ımızda bildiğimiz kadarıyla bu yıllarda fabrika yok. 1960’lı yıllarda önce Dağcıoğlu sonra Örücüler kiremit fabrikaları kuruluyor. 1970‘li yıllarda Keskinoğlu tavuk çiftliği kuruluyor. 1980’li yıllarda Özal’ın politikaları ile kredilerle Keskinoğlu Türkiye’nin en büyük tavuk işletmeleri haline geliyor. Sanayi sitesinde ise pulluk, demir, tanker, marangoz, atölyeleri gibi küçük işletmeler.
            Akhisar’ımızda tütün üretimi 70-80’li yıllarda esas geçim kaynağı olmuştur. İlçemizin esnafı da zanaatkâr da tütüncülüğün gelişmesiyle palazlanabilmiştir. Yaprak tütün işletmesi, tüccarların tütün depoları önemli istihdam kaynağı olmuştur. Tütüncülüğün başlıca geçim kaynağı olmaktan çıkması ve köyden kente göçün hızlanması sonucu, kentimizdeki 90’lı yılların sonlarına doğru kurulan Graniser Seramik Fabrikası, Sakız Fabrikası, Rakı Fabrikası işsiz kalanları emememiştir.
            Pekiyi, tütüncülük neden bitme noktasına geldi? 1989 yılında Özal hükümeti Merkez Bankasının Tekele verdiği REESKONT kredisini kesmeye karar verir. Bu yıllarda yayın yapan Akhisar Gündem Gazetesi bu durumu “Tekelin muslukları kapatıldı.” Haber ve yorumu ile verir. Tekelin özelleşmesine giden yol böylece açılmıştır. Artık Tekel ödeyebileceği kadar tütün alacak ona göre fiyat belirlenecek. Kasım aylarında alınan bu karardan sonra hükümet tütün piyasasının açılışını yılan hikâyesine çevirmiştir. Üreticiler akşam haberlerinde tütün piyasası yarın açılacak diye hükümetin açıklamasına inanarak Akhisar’a geliyor. Ne var ki sabah karar değişiyor. Piyasa ileriki bir tarihe erteleniyor.
            3-4 kez köylüler hükümetin bu yalpalaması dolayısıyla şehir merkezine, Tekelin önüne gelip ertelendiğini duyup evlerine dönüyorlar. 1990 12 Şubat günü Tekelden sorumlu bakan Ekrem PAKDEMİRLİ halkın önüne çıkmaktan kaçarak, basın toplantısıyla İzmir de tütün piyasasını açıklamıştır. Hâlbuki geleneksel olarak Ege Tütün Piyasası İzmir de Cumaovası GÂVURKÖY de halkın önünde, akabinde Akhisar’da tütün üreticilerinin önünde Bakan tarafından halka duyurulurdu.
            1990 12 Şubat günü hükümetin değişen alım politikası paralelinde Akhisar Tekel önün de açıklanan tütün fiyatlarına tütün üreticisi adeta isyan etmiştir.  Sinirleri gerilen halk protesto ederek İSTANBUL-İZMİR yoluna doğru yürüyüşe geçiyor. Yaprak tütün işletmesinin önüne kadar ilerleyen halk burada yolu işgal ediyor. Garnizon komutanı oraya geliyor. Halkı yumuşatıp yolun açılması için konuşma yapıyor. Bakın Manisa milletvekilimiz Ümit CANUYAR sizlere hitap edecek diyor. Ümit CANUYAR  (DYP MİLLETVEKİLİ) “Siz haklısınız ama” ülkenin koşulları falan filan… Devam ederken bir üretici şöyle sesleniyor. (Bu üreticiyi halk havaya kaldırıyor.) Arkadaşlar soralım CANUYAR’A “Mecliste tütün fiyatları üreticilerin de içinde bulunduğu bir komisyon tarafından belirlensin kalite belirlemeleri de üretici temsilcililerinin bulunduğu komisyonca, yapılsın. Neden bu tür önergeler vermemiş. Şimdi burada biz konuşuyoruz üreten biziz yönetende biz olacağız. “ binlerce üreticinin haykırdığı bir slogan inim inim inletti tüm Akhisar’ı. Akşam saatlerine doğru Demir Yolu trafiği yeniden kapatılır. Polisin şehir merkezinde şiddete başvurmasıyla tütün üreticileriyle çatışma çıkar. Tüccar-Yazıhaneleri kırıldı-döküldü. Ekrem BAKDEMİRLİ olayları çıkaranlar anarşistler… Diye açıklama yapar. 30-40 kişi gözaltına alınır. Kısa sürede olsa bu üreticiler tutuklanır. Ama hepside beraat eder. İşte Özal hükümeti üreticiye böyle bir darbe vururken diğer taraftan yabancı sigaraların ülkede satışına daha sonrada ülkemizde üretilmesine olanak sağlar ve kararlar alarak uygulanmasına başlanır.
            1997 yılında da Maltepe, Samsun, Yeniharman gibi sigaraların isim hakkını British American Tobacco (BAT) firmasına, Akhisar sigara fabrikasıyla beraber satışına öngören bir anlaşma yapar. Bu anlaşma uyarınca tekelin sigara markalarını alan BAT yedi yıl bu markaları 100%100 Türk tütününden üretecek ama daha sonra bu zorunluluktan kurtulacaktı. Yani BAT ülkemizde tütünün beşiği olan ilçemize yuvalanacak Türk tütününden imal edilen sigaraları da yok edecekti. İşte Neo-liberalizm denilen ekonomik politikanın ülkemizde ilk uygulayıcısı Özal eliyle iç Pazarın yabancı tekellerin eline geçmesi böyle olacaktı.  İlçemizde üreticilerin bir araya gelmesiyle (Akhisar ve Soma) 10 bin civarında imza toplanmış,  üretici temsilcileri ile birlikte bu imzalar meclise teslim edilmiş,  bu girişim sonucu Özal hükümetinin satış politikası engellenmiştir.
            Neo-liberal politikalar emperyalizmin hâkimiyeti ve baskılarıyla (IMF, DÜNYA BANKASI) gibi kurumların direktifleri ile TEKEL’İN teknolojik gelişmesi, kadro istihdamı engellenerek zayıflatılıp zarar ediyor. Satalım dedirtmek için ne gerekiyorsa yaptılar. Ama yine de Tekelin kâr getiren kuruluş olmasını engelleyemediler.
            Üreticiler zaman zaman çıkışları ile tütüncülüğümüzün ömrünü uzatmışlar ama 15 Eylül 2002 de 150-200 civarında üretici temsilciliği ile yapılan üretici kurultayı ve cılız mücadeleler güçlü bir direnişe dönüşemediğinden Tekel BAT’IN eline AKP eliyle teslim edildi. Tütün piyasası artık iki elimizin parmaklarının sayısını geçmeyen firmalarca belirleniyor. Fiyatı sözleşme dayatmaları ile bir yıl önceden belirleniyor. Üretici kendi tarlasında Amerikan, Japon, İngiliz firmalarının kölesi oluyor. Tütünden geleceğini kuramayan gençlerimiz sigortalı bir iş peşine düşüyor ama nafile. Bir sanayi şehri olamayan kentle ticaret nasıl olur? Bir ara 1000-1500 civarında penye atölyesi kuruldu. Ama bunlardan da çok azı ayakta kaldı. Ya bakkallar? Marketlerde kredi kartı alışverişi, her türlü malı bulundurmaları nedeniyle bakkal amcalara hatta onlara toptancılık yapan alışveriş merkezlerine de darbe vurdu. Marketler sadece bakkalları değil kasapları da, temizlik maddesi satan esnafı da vurdu. İşte bu doymak bilmeyen kâr hırsları (Tekelci sermaye) halkın alım gücünü düşürerek kendi sonlarını da hazırlıyorlar. Fakirleşen halk alışveriş yapamayınca piyasa kilitleniyor. Fabrikalar işçi çıkarıyor. Bankalar kredi vermekte çekingen davranıyor. Ekonomik hayatta da sosyal hayatta da çürüme at başı gidiyor.
            TÜSİAD gibi kuruluşlar işini kaybeden, toprağını kaybeden, evine ekmek götüremeyen binlerce, milyonlarca yoksulun bu duruma gelmesini sanki kendileri hazırlamamış da daha işçilerin İŞSİZLİK FONUNDA Kİ paralarına göz diktiler. Dün SOSYAL SİGORTALAR KURUMUNUN kaynaklarını ucuz kredi olarak kullandıkları gibi bu gün de işsizlik fonundan işsiz vatandaşlar yararlanması gerekirken 33 milyar doları nasıl kullanmalarına izin verilir? Bu kötü gidişe dur diyecek bir potansiyelin varlığına inanıyorum. Yeter ki insanlığımızdan vazgeçmeyelim. Yeter ki en kötü günlerimizde bile umudumuzu kaybetmeyelim. Birlik ve dayanışma ile yaşamayı öğrenelim. Unutmayalım her kötü gidiş iyiye çevrilebilir. Yeter ki AKIL VE BİLİMSELLİKTEN kopmayalım.