30 Ocak 2012 Pazartesi

Oda Başkanlarıyla Eleştirilerimi Kişiselleştiriyorum. Neden mi?


Oda Başkanlarıyla Eleştirilerimi Kişiselleştiriyorum. Neden mi?


Oda Başkanlarımız 1,5 TL Peşinde Koşarken, 110 + 29 = 139 TL Yi Devlete, Kuruma ve Özel Şirketlere Peşkeş Çektiriyorlar; Haklarımızı Aramıyorlar.   
Küçük esnaf odalarının yöneticilerinin görevi üyelerinin sorunlarını en aza indirgemektir. Özellikle ismi ön plana çıkan üç oda başkanının bu görevlerini farklı yöne doğru yönlendirmesi dikkat çekiyor. Bu kervana berberler odası da geçtiğimiz günler dâhil oldu. İlçemizde ki diğer oda başkanları ve yönetimleri de yaşananları izlemekte, protokol gereği yerel-genel iktidarın davetlerine katılarak durumu idare etmekteler. Lokantacılar, berberler, bakkallar ve tuhafiyeciler odaları başkanları.
Bu arada parantez açıp bir konuya açıklık getirmek istiyorum. KİŞİSELLEŞTİRME KONUSUNU. Demokratik kurallarca yönetilmeyen yönetim anlayışımız, kişilerin üzerinden yürüyor. Bir sorun ortaya konularak sahipleri tarafından tartışılıp karara bağlanmıyorsa, yöneten zat her yöne eğriltebilir, bu yön kişisel-yandaş hesapların çıkarına doğru yapılabilinir.YAPILIYORDA! Bu çıkar iktidar-rant-kaybetme korkusu-perestiş kaygıları gibi çoğaltabiliriz. Yani bir kurumu yönetirken mutlaka ve mutlaka doğrudan demokratik ortamlar oluşturarak yönetmeliyiz. Yönetilmezse bu yönlü kurumlarımıza, bu tarz yönetim anlayışını dayatmazsak sorunlarımızı çözme şansımız olmaz. Her gün-her yıl bir sonrakinden kötü olur ve boğulur gideriz. Onun için ben yazılarımda bu gibi demokratik kültüre sahip olmayanları kişisel olarak kişiselleştirerek hedef tahtasına koyuyorum ve eleştiri oklarımı somutlayarak kişiselleştiriyorum. HODRİ MEYDAN DİYEREKTE demokrasicilik oyunu oynamayın diyorum. Sorun sizlerin kişisel sorununuz değil; sorun yönettiğiniz kurumun üyelerinin sorunu. Kaybedeceklerinizi hesap ederek tüm dünyayı-ülkeyi-ilçemizi uçurumun kenarına getirdiniz. Sizde biliyorsunuz doğru yapmadığınızı; egoizminizden kurtulun bu tür demokratik ortamlar yaratın. Yazılarımda kişiselleştirdiğim DİKTATÖRLER siz kendinizi ne sanıyorsunuz; vahimi indi, sihirli değnek mi var elinizde? Küçük gördüğünüz kulak vermediğiniz üyenizin en ufak bir önerisi belki mesleğin veya bulunduğu yerde insanlığa katkısı olacaktır. Kulak verin önyargınızı yıkın, demokratik ortamlar yaratın yoksa sonumuz gün geçtikçe kötüleşiyor. Birebir gezerek, kulak ve bilgi hırsızlığı yaparak da değil; aldığınız bilgileri sizinmiş gibi birilerine de satmayın, bilgi edinirken insan yaşadığı sıkıntıdan bulur çıkış yollarını ona ait o bilgi sahibine teslim ederseniz oda mutlu olu, sizde öğrenmiş olursun. Deli DİKTATÖRLERİN peşine tıkılıp giderseniz 2. Dünya Savaşında neler yaşandı; biliyorsunuz daha kötüsünü yaşarız.                        
Evet, şimdi gelelim esas konumuza, dört oda başkanının sağlık reformu anlaşmasına. Sayın oda başkanları üyelerinizin sağlık hakkı nasıl savunulur. Bir esnaf sosyal güvencesi için ödediği aylık pirim taban oranı 296, 98 TL bu ödenen paranın paylara bölündüğünde üçe ayrılıyor. Bir MALLÜLLÜK-YAŞLILIK-ÖLÜM SİGORTASI İÇİN 177, 30 TL - İŞ KAZASI VE MESLEK HASTALIKLARI İÇİN 8,87 TL VE GENEL SAĞLIK SİGOTRTASİ İÇİN İSE 110, 81 TL DİR. Aslında sizlerin ve tüm halkımızın isteyeceği hak parasız sağlık parasız eğitim hakkıdır. Bizler her ay sağlık için ödediğimiz 110, 81 TL alacağımızı istemeden, üzerine devlete muyayene ücreti 8 TL özele emekliden 12–17 TL çalışandan 24–29 TL para ödemekteyiz. Evet, oda başkanlarının haber diye basına yansıttığı çalışma bu. Hey gidi oda başkanları sizler ne yaptığınızı zannediyorsunuz; yapmanız gereken özelleştirmeyi özendirmek mi? Yoksa haklarımızı savunmak mıdır? Aradım sordum soruşturdum çalışma diye basına yansıyan 1,5 TL kazanç. Kayıpları talep etmeyen işgüzarlar! Bu gibi gereksiz işleri takip eden akıllılar. Basına çıktınız otur kalk pozlarıda verdiniz yani iş yapmış oldunuz. Sizlere bir öneri, toplanın dört oda ve diğer odalar bir basın açıklaması yapın. Olmadı tüm üyelerle birlikte diğer taleplerinizi sıralayın ve miting yapın. Korkmayın MEŞRU HAK TALEBİ asla yasa dışı değildir. Korkmayın Komünist-sosyalist olmazsınız zaten o ilkelere sahip olmadığınız için, dürüst düşünce sizleri kabul etmez. Hak yiyen Allahtan korkmayanlardan hak talebin de bulunursanız. Üyelerinizde Allah razı olsun der odamız bizler için bir defada olsa hak talebinde bunundu der. Ve sizlerde bir defa da olsun DEVRİM ve iş yapmış olursunuz. Yoksa bir dahakine işiniz çok zor.   
Not: Festivalle ilgili değerlendirme yazım bir sonraki yazıda çıkacak. Küçük esnaf ve sanatkârlarının sıkıntılarına neden olan talepleri tek tek sıralayacağım. Ve küçük esnaf için bir şeyler yapılıyor; iyi niyetini anlayalım bakalım. Yerel yöneticilerimiz kuyruğunuza taktığınız oda başkanlarıyla birlikte sizleri göreve davet ediyorum. Bu güne kadar kurumların imkânlarını SERMAYENİN değirmenine su tarayarak kullandınız, şimdi asıl sahiplerine aktarında görelim. Geçtiğimiz günlerde oda başkanlarının bu konuyla ilgili iki basın açıklamasının link’ine Tıklayarak ulaşabilirsiniz. Haber başlıkları. "Esnaf Odaları, Özel Doğuş" Hastanesiyle protokol imzaladı http://www.akhisarhaber.com/news_detail.php?id=10914  Bu haber başlığı yalan! En azından kendi mesleğimi yapanlara sorulmamış. 200 kadın-erkek berberlerine ulaştım kimseye sorulmadığını öğrendim. Yanlızca özel hastaneye gidin orada sizlere 1,5 TL ucuz bakılacak, devlet hastanesinden de 21 TL fazla bakılacağı bilgisi verilmiş. " Esnaflar İstedi, Odalar İmzaladı" http://www.akhisarhaber.com/news_detail.php?id=10967
Okuyucumun birinin söylediği bir sözü iletmek istiyorum sizlere. Yazınız güzel ama en güzeli de felsefi sözleri kapak yapman. Yine herkesin kendini bulacağı felsefi sözler kapak olsun diye.   
Dünyada düzeltebileceğiniz, daha iyi yapmayı başarabileceğiniz ilk ve son önemli kimse kendinizsiniz. THOMAS HUXLEY
Unutma, sana ışık tutanlara sırtını dönersen; göreceğin tek şey kendi karanlığındır. DESCARTES
Kimseye kirli ayaklarıyla, beyninde gezmesine izin vermem BERTRAND RUDDELL  
Öyle kolay sanat değildir uyumak, onun uğruna bütün gün uyanık durmak gerek.        
F. NIETZSCHE
Zenginliğin zevkleri yoksulların gözyaşlarıyla satın alınır. THOMAS FULLER
Doğru zamanda gelen yanlış insana tanıdığın şansı, yanlış zamanda gelen doğru insana tanımadığın sürece üzülen hep sen olursun. ANTON ÇEHOV
İnsan uçurumun kenarına varmadan kanatlanamaz. NIKOS KAZANCAKIS
Biliyorum suçluyum ve razıyım cezama. Çalmadım öldürmedim, ama daha kötüsünü yaptım. Ne yaptım biliyor musunuz? Bütün insanları sevdim. CAN YÜCEL
Düşüncelerle karşılaşınca, zayıflar korkar, aptallar karşı gelir, akıllılar karar verir.
J. ROLAND
İnsan yalnızca söylediklerinden değil, Sustuklarından da sorumludur. AZİZ NESİN
Günümüzde en büyük sorun, aptalların kendilerinden son derece emin, zekilerin ise sürekli şüphe içinde olmalarıdır. BERTARAND RUSSELL
Bil ki, önemli değildir kaç kez yenildiğin… Çünkü asıl önemli olan, kaç yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğin. SIGMUND FREUD  
Günümüzde, bizi tehdit eden tehlikenin doğadan gelmediğini, insan ve kitle ruhundan kaynaklandığın apaçık görüyoruz. Tehlike insanın ruhundan kopmuş olmasında. CARL GUSTAV JUNG


15 Ocak 2012 Pazar

Okunmalı, yorumlanmalı, soru sormalı, sorgulanmalıdır yaşam…


Okunmalı, yorumlanmalı, soru sormalı, sorgulanmalıdır yaşam…


Tüm yaşanılanları iyi okumalıyız. Yazarlar insanları yaşananları okumaya çalışarak yazarlar. Aslında iki tembelliğimiz (zihinsel ve bedensel) olmasa aydınlar gibi gözle görülmeyenleri yüreğinizle görebilir, müdahale eder ve düzenleriz. Toplumsal yaşamımızı neden-sonuç ilişkilerini kendinize sorular sorarak, sorgulayarak eşitlik ve özgürlük taleplerini, hem kendiniz için, hem de bulunduğunuz toplum için örebilirsiniz. Her akşam haberlerden ve basından izlediğimiz dünyadaki kargaşa görüntüleri aslında çok az yansıyanlardır. Artık gün geçmiyor ki yaşamın acı yüzü yanı başımıza kadar gelmesin. Yanı başımızda yaşanan sorunlar aslında görüp de banane dediğimiz, yüz yüze gelmekten kaçtığımız toplumsal yaramızdır. Bireyciliğin hatsafaya çıktığı günümüzde, sorunların paylaşarak çözmeliyiz. Bunlara seyirci kalmak istemiyorsanız, yaşanan yanlışlara müdahale etmelisiniz. Evimizde, sokağımızda ve işyerinde gördüğünüz gerçeklerden nereye kadar kaçabiliriz? Mutlaka yüzleşerek çözüm yollarını bulmalıyız.

Sorunların birike gelmesinin nedenlerinden biri demokrasi anlayışımızın-kültürümüzün gelişmemesidir. Aile ve işyeri demokrasisi gelişmemiş toplumumuzun bulunduğu yere huzur ve mutluluk getirme şansı yoktur. Bir aile içinde dostluk ve arkadaşlık yoksa bulunduğu topluma ve ülkesine huzur mutluluk getirmesini de bekleyemeyiz. Anne ve Baba’nın aile içinde doğrudan demokrasi kültürünü çocuklarımıza yaşatarak öğretilmiyorsa, o zaman yönetim anlayışımız temelden bozuktur.
Düşünün Anne komşu dedikodusuyla gününü gün ediyorsa, baba kahvede gününü geçirerek, dedikodu yaparak tembelleşiyorsa, çocuklarımızdan iyi şeyler bekleme şansımız var mıdır? Anne çocuklarıyla ilgili iyi, güzel olanı sahiplenip yanlış şeyleri de “akşama babana söyleyeceğim” diyerek havale ediyorsa, baba ket hun-öcü oluyor. Anne de cici rolüne girerek kolaycılığa kaçmış oluyorsa o zamana ciddi bir problem vardır. Aynı şekilde işyeri anlayışımızda aileden alınan kültürle yaşatılıyor. Dedikoducu esnaf tabiri esnaf olmayanlardan üretilmiş bir tabirdir. Kurumsallaşmış resmi ve özel sektör çalışanları dedikodu yapmaya zaman bulamadığından serbest meslek yapanlara taktığı bir isimdir.
Ama gözden kaçan bir şey var resmi veya özel sektör çalışanları 8–12 saat çalışırken serbest meslek sahipleri 12–15 saat çalışmaktalar. Soru sorarak konuşmayı deneyerek bulur insanlar sorunlarına çare. Mutlaka konuşmayı denemeliyiz sorular sorarak sorgulayarak doğruyu bulabiliriz. Bunun da yöntemi yukardan aşağıya değil; aşağıdan yukarıya doğru gelişemlidir.

Konuyu ülke yönetimine getirirsek iktidar kavgası sağırlar diyaloguna dönüyor. Kimse kimseyi dinlemiyor, hakaret diz boyu herkes ülke insanının sorunlarına çare yerine yerini sağlamlaştırma çabasında. Kimisi Cumhurbaşkanı olma hesapları yapıyor. Kimisi Genel Başkan, Başbakan olma peşinde, kimisi de baş olacakların adamı olma peşinde… Görüp hissedip müdahale etmeyenler ise liberal davranarak geçinme peşindeler.   

Sonuç olarak aile içinde tüm sorunlarımızı dostluk ve arkadaşlığımızı güçlendirerek konuşarak çözmeliyiz. İşyerinde (küçük esnaf ve sanatkârlar) çalışanlar arası ast üst ilişkisi yerine kişilik özelliklerinin usta-kalfa-çırak ilişkilerinin bilinçli servis uyumlu davranışları ön plana çıkarılarak başarı sağlamalıyız. Kamu kurumları ve özel sektör çalışanları ise sendikal örgütlülük içersinde seçtiği işyeri temsilcilerin sağlayacağı demokratik ortamlarla sorunlarımızı aşmalıyız. Bu mutlu huzurlu ortamın, herkesin kendini ifade etmesiyle oluşacağını bilmeliyiz.  Ben gözle görünmeyenleri yüreğimle gördüğüme inandığım için, yazı yazmaya başladım. Öğrenimimin yeterli olmadığını bilerek, yüreğimde gördüklerimi teknik hatalarım olsa dahi, yılmadan, usanmadan, çok okuyarak, çok yazı yazarak, birçok yolları aştım. Ama daha çok aşacağım yollar olduğunu bilerek, öğrenmeyi ilke edindim. Bu arada zihinsel çalışkan bedensel tembel ve asosyal mükemmeliyetçi kişiler moralimi bozmaya özgüvenimi kırmaya çalışsalar da yılmadım. İnadına yüreğimle gördüklerimi yazdım ve yazmaya devam edeceğim. Sizlerde teknik hatalarınız olsa da yüreğinizden geçenleri anlatın, ifade edin ne kadar çok ifade ederseniz o kadar çok güzellikler saçarsınız bildiklerinizi paylaşır ve toplumsallaştırırsınız.  

Yazının sözleri: Zihinsel bir uğraşı içermeyen boş zamana ölümdür ve diri diri gömülmektir. ARTHUR SCHOPENHAUER 

Bir gün her şeyin daha iyi olacağını düşünmek, umudumuz; bu gün her şeyin iyi olduğunu düşünmek, yanılgımızdır. VOLTAIRE

6 Ocak 2012 Cuma

Uludere’de Ölenler Terörist Değiller Ama Kaçakçıydılar. İyide?

Uludere’de Ölenler Terörist Değiller Ama Kaçakçıydılar. İyide?



Yine ölüm, yine kan, yine gözyaşı. Henüz geçtiğimiz 19 Ekim günü duyduk acı haberi 24 askerin ölümüyle uyandık sabahleyin. 19–20 Ekim günlerinde ülkenin yöneticileri yaşanan soruna farklı yaklaşımlarda bulundular. 30 yıldır bitmeyen kan ve gözyaşına ilişkin herkesin söyleyeceği çözüm önerileri vardır. Yaşananlara dur demek için 20 Ekim günü bende kısa bir yazı yazdım. Bir iki cümlesini yine sizlerle paylaşmak istiyorum.  “Şiddet daha fazla şiddeti, her ölüm intikam duygularını ve şiddet dilini besliyor. Atılan her mermi, gelip bir arada yaşama arzu ve kararlılığını vuruyor. Bir kez daha sesleniyoruz, PKK artık silahlı saldırılara son vermeli; devlet askeri-siyasi operasyonlardan vazgeçmelidir. Yoksa bu kan deryasında hepimiz boğulacağız.” Daha üzerinden üç ay geçmeden yine ölüm haberleri yine suçsuz insanların acısını yaşadık. Evet, yaşanan sorunun-savaşın tarafları vardır. 19 Ekim de şiddetin tarafı PKK idi. Şimdi de genelkurmay- hükümet-devlettir-. Pardon yanlışlık oldubitti’ye getirilmeye çalışılan “Uludere katliamı” ile ilgili hükümet tarafından tam 12 saat sonra açıklama yapıldı. Ve iki gün sonrada Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın açıklaması gündeme damga vurdu. “Özür Yok, Kasıt Yok, Tazminat Var” ölenlerin yakınlarına pardon yanlışlık oldu, yakınlarınızı kaybettiniz tazminatı neyse öderiz. Eh bizde tavuk gibi insanları öldürün bedelini de ödeyin olsun bitsin mi diyelim. HAYIR, dememeliyiz nasıl 19 Ekim günü PKK ya silahlı saldırılarına son vermelidir dediysek, devlete-hükümete de askeri operasyonlara son vermelidir de dedik. Artık kurşunlar değil insansız savaş uçakları bombalar yağdırarak sivilleri de yok ediyor. Bir arada yaşama kararlılığını da yok ediyor. Yine söylüyoruz devlet-hükümet askeri operasyonlara son vermelidir!    

Konuya ilişkin yandaş medya ve ana akım medyanın yaklaşımları da görülmeye değerdi. Terörist değiller ama kaçakçılar. İyi de örgüt üyesi olsa dahi, hukuk devletiyim diyen ülkelerin yapacağı görev sağ olarak yakalayıp yargının önüne çıkarmaktır. Devlet hissi davrana bilir mi? Ama bizim ülkemizde davranır; çünkü 19 Ekim günü yaşadığımız asker cenazelerinde Cumhurbaşkanının ve Başbakanın açıklamaları sonrasında yaşananlar, hukuk devletinin terk edildiğinin işaretiydi. Barışı ağzınıza almayın yakışmıyor açıklaması ve intikam açıklamaları talihsiz açıklamalardır. Barış sözü neden bu kadar rahatsız ediyor birilerini anlamış değilim. Bende ısrarla inadına barış inadına bir arada yaşam savunulmalıdır diyorum!

Ama kaçakçılık yıllardır yaşanan bir olgu bundan devletinde haberi var. Devlet yurttaşına iş aş bulamıyorsa, aşı bulmak için fareler fırın deliyorsa, insanlar neler yapmaz. Birde Ertuğrul Kürkçünün dediği gibi kaçakçılık iki sınır arasında kalan halklar birbirleriyle yaptığı alış veriştir. Evet, kayıt dışıdır doğru, bu ülkede kayıt içine giren ne var ki. 

Yerelimizde de Uludere de yaşamını yitiren 35 yurttaşımız için BDP tarafından basın açıklaması yapıldı. DİSK’e bağlı Emekli Sen’le aynı saatlere denk gelen basın açıklaması ardı ardına yapıldı. Öncesinde Emekli Sen basın açıklaması yaptı sonrada, alanı BDP kullandı. Yaşanan olaya kayıtsız kalınmamalıydı doğruda yapıldı. Davet edilmiştim gittim Akhisar da birçok siyasi parti ve demokratik kitle örgütü de davet edildi. Ama maalesef beş dakika önce yapılan basın açıklamasında olan kişiler, hemen sonrasındaki basın açıklamasında yer almadılar. Ülkemizde yaşanan sorun BDP’nin sorunu değil tüm insanlığın sorunudur. Demokratım diyen, insan haklarından yanayım diyen herkesin sorunudur. Her seçim dönemi geldiğinde KÜRTLERİN oyunu almak için el ense çeken, bin bir takla atan solcuyum diye geçinen ikiyüzlü siyasetçileri de gördük. Nasıl sıvışıverdiler oradan. Ve sonrasında yerel siteye düşen haberin altına yapılan yorumlar ürkütücü. Nasıl bu kadar halklar bir birine düşman ettirilir. Bu ülkedeki kanunlar insanlara farklı çifte standart yaşatarak uygulanıyor. Yaşadığımız sorunlara ilişkin barışı ve bir arada yaşamı savunanlar suçlu ilan edilirken, ırkçı-faşistçe yorumlar yapanlar görülmüyor. Nerede hukukun üstünlüğü çok basit suçlamalarla aylarca tutuklu yargılananların suçu nedir? Oysa ırkçılık tohumları atanların bu ülkeye reva gördüğü daha çok kan, daha çok gözyaşımdır? 

Sonuç olarak büyük bir alile olan Türkiye’mizin Misak-ı Mili sınırlarının yöneticileri, sınırımızda yaşanan ülkemizin insanlarına yaşatılan bu acı hak mıdır? Barış dili yerine savaş dilini ve yöntemlerini kullanmak mıdır çare? Yorgun olan ülke insanımıza bu acıları çektirmeye kimsenin hakkı yoktur. Savaşın tarafları olan legal-illegal (yasa-yasadışı) yapıların yöneticileri başta DEVLET-HÜKÜMET olmak üzere PKK-BDP-KCK gerek parlamento düzeyinde gerekse sivil toplum düzeyinde akan kanın ve savaşın durması için barış yollarını açın!

2012 Yılının ülkemiz barış, huruz ve mutluluk getirmesini temenni ederim.  

Not: Yerel sitemizde verilen haberin altına yapılan  “yorumsuz yorumların yorumunu” sizlere bırakıyorum. Haberin başlığı. BDP yönetim kurulu üyesi Tekin Kızıltaş;” Kürtleri öldürerek bitiremezsiniz” dedi
http://www.akhisarhaber.com/news_detail.php?id=10815


Yaşadığımız soruna ilişkin herkesin kendisinde sorgulayacağı derin felsefi sözler.    

Bizi güçlü yapan yetkilerimiz değil, hazmettiklerimizdir. Bizi zengin yapan kazandıklarımız değil, muhafaza ettiklerimizdir. Bizi bilgili yapan okuduklarımız değil kafamıza yerleştirdiklerimizdir. FRANCIS BOCON

İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı takındığı tavırda gizlidir. JEAN PAUL SARTRE

Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, diyerek yaşattığınız yılanların bir sonraki hedefi siz olursunuz. AZİZ NESİN

Unutma, sana ışık tutanlara sırtını dönersen; göreceğin tek şey kendi karanlığındır. DESCARTES

Herkes Ay’a benzer. Karanlık bir tarafı vardır. Ve onu kimseye göstermez. MARK TWAIN

Hiçbir ilerleme mantığa geri dönüş kadar zor değildir. BERTOLT BRECHT