23 Şubat 2010 Salı

Tekel İşçileri Kazanırsa Hepimiz Kazanacağız!


Tekel İşçileri Kazanırsa Hepimiz Kazanacağız!

Her yıl tütün piyasaları Kasım ve Aralık aylarında tekelden sorumlu bakanın katılımıyla önce İzmir Cuma Ovası Gavurköy daha sonra da Akhisar'da açılması gelenek halini almıştı. Ama 1989 yılında Kasım ve Aralık ayları geçmesine rağmen bir türlü piyasa açılmamıştı. Her sene Cuma Ovasına ve Akhisar'a gelerek Ege Ekici Tütün Piyasasının açılışını yapan ilgili bakan buralara gelemedi. ANAP hükümeti bir kararname ile Tekel'e kredi musluklarını kapatmış ve destekleme alımlarının yükünü Tekel'e yükleyerek kendi yağınla kavrul demişti.
İşte 1989 yılında açılamayan Ege Ekici Tütün Piyasası yılan hikâyesine dönmüştü. Birkaç kez akşam haberlerinde yarın Tütün Piyasası açılıyor lafını duyan üreticiler köylerinden şehre geliyor piyasanın ertelendiğini duyuyorlardı. İki kez piyasa açılacak deyip erteleyen hükümet nihayet 11 Şubat'ta piyasanın yarını yani 12 Şubat 1990 günü açılacağını ilan etti. İşte o yıllarda yanılmıyorsam Akhisar'da 28 000 üretici vardı. Bunlar 12 Şubat günü saat 09.00'dan itibaren Tekel'in önüne toplanıp Tekel Bakanı'nın Akhisar'a gelip tütün fiyatlarını açıklamasını beklemeye koyuldular. Çünkü hep öyle olurdu. Tekel Bakanı uzun bir nutuk atar arkasından tütünün kalitesine göre fiyatlarını açıklardı. O gün üreticiler Tekel Bakanı'nı boşuna beklediler. Çünkü bakan herhalde üreticilerin karşısına çıkmaya cesaret edemedi. Tütün fiyatlarını İzmir merkezinde basın açıklaması yaparak duyurdu.
İşte bu durumu Tekel'in balkonuna çıkan memurdan öğrenen üretici tütün fiyatlarının da çok düşük olmasıyla iki defa ertelenip üçüncü de düşük tütün fiyatlarının İzmir'den duyurulması hazır bomba haline getirilen üreticilerin patlamasına yol açtı. İstanbul- İzmir karayolunu kapattığı gibi Ankara-İzmir demiryolunu da trafiğe kapattı. İşte o gün Maliye ve Gümrük Bakanı olan Ekrem PAKDEMİRLİ Akhisar'da ne oluyor sorusuna “Onlar üretici değil anarşistler.” Demişti. Şimdi Başbakanın ve yazıcının dediklerine kızan Tekel işçilerine şunu söylüyorum. Sizin yan yana gelip yatmak istemediğinizi biliyoruz ama onlar neo-liberal politikacılar yalan söylemek zorundalar ve demagoji yapmak zorundalar. Çünkü onların özgürlüğü yok, vicdanları da yok. Onlar için Dünya Ticareti Örgütünün belirlediği ilkeler var, Dünya Bankasının istekleri var. Dünya Bankasından gelen hükümete bakan olan Kemal DERVİŞ “ 15 günde 15 yasa çıkacak!” dedi. 15 günde 15 yasa çıktı. Şeker, tütün ve Telekom ne olursa olsun. Ne oldu 600 bin tütün üreticisi, 40 bin Tekel işçisi mağdur olacakmış. Bir o kadar şeker pancarı üreticisi ve şeker fabrikalarında ki işçiler mağdur olacakmış olsun. Amerika Birleşik Devletlerinde ki mısır tatlandırıcılığıyla uğraşan birkaç şirket “serbest piyasa” kuralları gereği pazarımızda yer buluyor Philips, Morris, Bal, Japon Tabocco gibi tütün Tekelleri pazarımızı serbestçe ele geçiriyor. İşte kapitalizmin kuralı bu borsalar onlara göre canlansın yeter.
Canım kardeşim neo-liberal hükümetler (Anap hükümeti, DYP, DSP, MHP, ANAP Koalisyonu) hep Tekel zarar ediyor görüntüsü yaratmak için tekelde hep eski teknoloji ile üretime devam ettiler. Yeni teknoloji bilerek getirmediler. Amaç Tekel zarar ediyor özelleştirelim kurtulalım demekti. Ama Tekel hiçbir zaman zarar etmedi. Bu günkü duruma geliş o günlerde hızlanarak başladı. Ne derlerse desinler sizin güvenceli bir gelecek istemek hakkınız. Kazanılmış haklarınızı korumak için yaptığınız direniş; işçi sınıfına direnmeyi ve sınıf dayanışmasını öğretiyor.
Sizin biber gazından kaçarken soğuk suya girmenizi bile şov olarak değerlendiren yazarlar var. Aksi halde gelir kaynakları olan yüksek maaşları kesilir.Sizlerin mücadelesi esnafında çıkarına üreten köylünün de çıkarına bu nedenle sınıf dayanışması bu alanlara da yayılıyor. Dünya işçi sınıfının bilinçli işçileri sizi destekliyor. Her başarı zorlu bir mücadelenin arkasından gelir. Bazı mücadeleler başarıya ulaşamayabilir ama Tekel işçilerinin direnişi umudu ve cesareti geliştiren bir mücadele oldu. Kamu emekçileri, işsizler ve ataması yapılmayan öğretmenler Tekel işçileriyle dayanışma göstererek herkesin hakkı olan güvenceli iş içinde mücadele etmiş oluyorlar. Umuyorum ve diliyoruz nasıl Kavel işçilerinin grevi işçi sınıfına sendikalaşma hakkını getirdiyse, 15-16 Haziran direnişi devlet denetiminde patronlarla işbirlikçi tek sendika dayatmasını püskürttüyse Tekel direnişi de sözleşmeli işçiliği, güvencesiz ve esnek çalışma yasalarını ortadan kaldırır.
Ne olursa olsun bu mücadelede yer alanlar haksızlığa boyun eğmedikleri için çocukların karşısında yarınlarda mahcup olmayacaklar. Onlar bugün ekmek mücadelesini verirken çocukları için ve gelecekleri için mücadele ediyor.
Güvenceli iş için mücadele edenlere, işsizlikten şikâyet edenlere “Herkesin işi mi olacak, herkes iş bulacak diye bir kural mı var?”diyen Başbakan,  4/C inat etmesi nasıl sendikasız ve güvencesiz çalıştırmak işlerine geliyor. Emeğinden başka satacak bir şeyi olmayanlarında güvenceli iş için emekçilerin üretiminde söz ve karar sahibi olması da işçi çıkarına uygundur. Bu amaçlar için mücadelede işsizlerin, emeklilerin, küçük üreticilerin, kamu çalışanlarının mücadelesi emekçilerin birleşik mücadelesine doğru gelişiyor. Bu sınıf hareketinde Kürt, Türk, Laz, Alevi, Suni hepsi beraber yürüyor.                                                                                  
Selam olsun direnenlere…
YAŞASIN SINIF DAYANIŞMASI!  

Akhisarlı Tekel direnişçilerinin Ankara'daki resimleri…





8 Şubat 2010 Pazartesi

Esnaflarımız Yüzünü Sola Dönmeli Ve Kulak Vermelidir


Esnaflarımız Yüzünü Sola Dönmeli Ve Kulak Vermelidir


 Oda seçimlerinin hemen hemen yarısına geldik. Biri hariç seçim sonuclarında değişen bir şey yok. Aynı tas aynı hamam misali sonuçlar ortada duruyor. Toplumumuzun tüm kesimleri tarafından yönetim anlayışlarından doğan sonuçlarını yaşamaktayız. Sorunların yönetme yönteminden doğduğunu defalarca bu köşede dile getirdim. Oysa ne yöneticiler tarafından ne de genel kurul üyeleri tarafından algılanmadı. Küçük esnaf ve sanatkârların ciddi sorunları var. Bu sorunları yukarıdan aşağıya çözmek mümkün değildir. İçe dönük sorunların nedenlerini ve sebeblerini iyi analize ederek çözüm üretmeliyiz.Bu demokratik anlayışla asla mümkün görünmüyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik ilçemizde yaşayan insanlarda da fark ediliyor. Düşünün yaşadığımız ilçenin mahallesinde sosyo ekonomik yapı faklı birazcık merkeze yakın bölgelerde farklı tam merkezde daha farklı oluşmakta olduğunu görüyoruz.

Ekonomik dengesizlik işsizler kesimi, asgari ücretli kesim, asgari ücretin  %100 üzerinde olan bir kesim ve daha yukarılarda olan diğer ekonomik yapımız var. Liberal ekonomik politikaların yarattığı düzensizlik esnaf ve sanatkârları da çok ciddi sorunlarla karşı karşıya getirmiştir. Bu sorunlardan kurtulmanın yolu çok zordur. 30 yıllık tekelci kapitallerin devleti kuşatarak tüm yaşam alanlarını farklı yönlendirerek sömürmektedirler. Bu yanlış gidişatın nedeni serbest piyasacı ekonomik sistemimizdir. Tekel işçilerinin yıllardan bu yana algılayamadıkları özelleştirme politikaları şimdi geçte olsa aşağıdan yukarıya bir hak talebinde bulunmuşlardır. Esnaf ve sanatkârlarımız da çok geç olmadan aşağıdan yukarıya doğru hak talebinde bulunmak zorundadır. Ama maalesef mevcut oda başkanları ve yöneticiler ile bunu yapmak çok zordur. Hani bir atasözü var “ülkemin insanlarının ya kaçarken ya da … ken aklına gelir.” Yaklaşık 10 yıldır zincir mağazaların esnaf ve sanatkârlarımıza zarar verdiği herkes tarafından fark edilmiştir. Ama altından kalkılmaz bir borçla tüm esnaf ve sanatkârlarımız boğulmaktadır. Sosyal güvencesini ve vergisini ödeyemeyen esnafımız tıkanma noktasındadır. Yaşları 60'a gelmiş çok esnaf ve sanatkârımız emekliliği geldiği halde emekli olamamıştır. Dönem dönem af çıkarılarak 5 ve 7 yıl devlet bankalarından kredi verilerek eski borçları maaşlarıyla 5-7 yıl geri ödeyerek emeklilik hakkı kazanıyor. Düşünün serbest piyasacı sistemin koruyamadığı esnaf ve sanatkârımız 55-60 yaşına gelip hala emeklilik hakkını yaşı ve günü dolduğu halde edinememiştir. Mezarda emeklilik tüm örgütlü yapılar tarafından defalarca protesto edilirken. Esnaf ve sanatkârların yöneticileri ve örgütlü yapıları bu yaşananları izlemiştir. 

Meşru demokratik haklarımız olan sosyal, ekonomik ve toplumsal haklarımızın bir şekilde dile getirip talep etmeliyiz. Ama bu mevcut yapılarla asla mümkün değil. Esnafımız ve sanatkârımız 1950'den bu yana muhafazakâr kesimler tarafından siyasi ve toplumsal yapılardan uzak tutularak (Sen esnafsın siyaset yapma!) devletin tüm kademelerinde yer alarak tüm yasaları kendi lehlerine çıkarıp şimdilerde Tüsiyatçı ve Müsiyatçı olarak karşımıza dikilip çok ciddi güç olmuştur. Bu güne kadar esnaf ve sanatkârlarımızın oy deposu olduğu sağ ve muhafazakâr yapılardan uzak durup yüzünü sola dönmeli ve kulak vermelidir.