28 Mayıs 2012 Pazartesi

“Endüstriyel Futbolun Zafer Sarhoşluğu Bitti; Şimdi Geçim Sarhoşluğu Zamanı.”


“Endüstriyel Futbolun Zafer Sarhoşluğu Bitti; Şimdi Geçim Sarhoşluğu Zamanı.”


Madalyonun görülemeyen yüzünü görmek ister misiniz? 
Spor müsabakalarında madalya verilir. Altın, bronz ve gümüş… Bizlere de futbol takım oyunu başarısı diye verilen içi boş kupa gösterilir.  22 kişiye seyirci yapılırken birileri de ceplerini doldurur. Maç biter, tuttuğunuz takım kazanırsa bir sevinç yaşanır, kaybederse iki üzüntü birden yaşanır. Biri oynanan oyunda yenilgi, diğeri de ekonomik yaşamdır. Ekonomik yaşamdan kaçamayız. Her dakika peşimizi bırakmaz, yüzleşiriz.

19. yüzyılın dünyaya birçok oyunu ve üretimi vardır. Piyasacı düzen, Neo-liberalizmin hegemonyası, 1. 2. emperyalist-kapitalist paylaşım savaşları, tüketim toplumu, bilgi toplumuyla ulaştığı her yere verdiği tahribatlarla doludur. Bunların hayata geçmesi,“televizyon-medya” tekelci kapitalistleri için en önemli araçtır. Bu araçlar kullanılarak endüstriyel futbolla dünya halkları yönlendirilerek uyutuluyor. Afyon,uyuşturucuya benzer mutluluk verir insana. Dünya kupası, Avrupa kupası, Şampiyon kulüpler UEFA kupası vs. diye uzanan bir pembe dünya yaratılır.  

Bu oynanan oyunun içinde sağlıklı kalabilmek için toplumsal spora teşvik yoktur.  Çünkü oyunun içinde başka oyunlar oynanıyor. Maç bittiğinde izleyici koltuğundan mutlu veya mutsuz, küçük bir azınlık ise hep kazançlı kalkar. Sonra birileri paraları taksim ederken, diğerleri de bir başka meşgaleler peşine koşturur. Kritikler yapılır, tartışmalar başlatılır. Yani tümden sporu yapma yerine, halklar tekelleşen futbol ekonomisinin seyircisi konumuna sokulur. Baş hedef kazanmadır! Maçı kazanırsınız belki, ama paylaşılması gereken sorunlarımız olmalıdır. Geleceğimizi karartan güvencesiz, geleceksiz hayat vardır. O nedenle insanlar uzaklaştırılır, uyutulur ve kaderlerine terk edilir. 

Dünyanın tanınmış takımları televizyon ekranlarına kilitler insanları. Real Madrid, Manchester United, Barcelona, Chelsea vs vs. takımlar, milyon dolarlar konuşurtekelleşen futbol sahaların da. Dünyanın birçok yerinde de, hatta bu takımların futbol oynadıkları sahaların biraz yakınında; aç, yoksul ve işsiz insanlarımız yaşar. Kimse görmek istemez, herkes biriken sorunlardan kaçmak ister. Kısa bir süre dağıtırlar kendilerini ama maç biter yine yüzleşirler yaşamın acı yüzüyle. Dünya devleri olduğu için belki fark edilmez yaşamın gerçek yüzü, çünkü o kadar ustaca hazırlanır ki maç öncesi ve sonrası, arkanıza ve önünüze döndüğünüzde delirtilmiş bir toplumgörürsünüz etrafınızda. 

Ülkenin de tanınmış takımları benzer yöntemlerle hazırlanır sunulur ülke insanımıza. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor, Bursaspor bu yılda Akhisar Belediyespor diye sıralanırlar alt alta. Futbolcu transferlerinde büyük paralarkonuşulur. İnsanların bilime yönlendirilmesi gerekilirken ya popçu ya da topçuluğa özendirilir. Birçok aile çocuklarını sağlıklı olabilmesi için, yerel yönetimlerden spor tahsisleri istemez.  Tekelleşen futbolun dünyasına kaptırırlar kendilerini ve destek verirler. 

12 Eylül 1980 tarihi ülkemizde olduğu gibi ilçemizde de muhalif kesim yok edildi. Tutuklamalar, işkenceler, gözaltılar ile bertaraf edildi hak talebi savunucuları. Müdahale edemediler sürüp giden yaşama. İlçemizde de başkaları da at oynattı.Farklı görülen yüzlerini sakladılar, arkaya saklanan görülmeyen yüzleri gün geçtikçe su yüzüne çıktı. Bir tek hedefleri vardı. Kazanmak! 

Sosyal, toplumsal, ekonomik yaşamda da var oldular. Muhafazakârlaştırarak kazandılar. Bununla da kalmayıp siyasi yaşama da el attılar. Kendilerini uslu çocuklar gibi gösterdiler. Hala oldukları gibi…  Çünkü onlara da ağabeyleri öyle emretmişti.Köklerinin ne 60’larda ne de 70’lerde halka faydası oldu. Coni amcalarınınemrettiklerini yerine getiriyorlardı. Bunların 80’leri de 90’ları da 2000’leri de öyle oldular; olmaya da devam edecekler. Çünkü zihniyetleri öyledir. Bir program etrafında hazırlanan yaşam biçimini bizlere dayatıyorlar. Adları 2000’ler de yenilikçi kanat diye çıktı halkın karşısına. Bunların kökleri 1955–1960–1963-1970’lerde görev üstlendi. Halkın çocuklarını yok etmek için.1980 faşist darbesi ile birlikte yıllardır karşılarında ki tüm engeller kaldırıldı. Girdikleri yeşil kuşaklı bir süreci, şimdilerde post-modern darbe süreciyle yol almaktalar. Bu programı uygulayan kafa adamları hariç, kendileri bile çözemiyorlar. İçine girdikleri sistemi ve düzeni…Eee böyledir sistem ve düzen muhalifiyim diye talip olursunuz iktidara içine girdiğinizde de çıkamazsınız. Bu düzenin dışında kalmak çok zordur; onun için bedeller ödemek gerekir. Bizlere ait olmayan, değerleri değil; öz değerleri, kültürümüzü yeşertmek gerekir. 

İlçe takımımız Bank Asya Birinci Ligi’nden Süper Lig’e çıktı. İlçemizde tekelleşen yönetim anlayışı sosyal, toplumsal, siyasi ve ekonomik alanlarımızı tekelleştirdi.Sporumuz da futbolumuz da tekelleşti. 

Şehrimizde bir anket yapsak, şöyle bir soru yöneltsek halkımıza: 

“Ekonomik gelirimizden spora kaç para ayıralım ve bunların içinden 11 kişilik futbol takımı için ayrılan parayı onaylıyor musunuz?”

Bir başka soruda şöyle olsa:

“Harcanan paranın dörtte birini 14 mahallede halkın spor yapması için harcansa hangisini kabul edersiniz?” desek. Verilecek yanıt sanırım tekelleşen futbol değil, toplumsallaşacak olan spor olur. Evet, ben spor müsabakalarının tümünün yapılmasından yanayım. Futbolun seyircisi olma yerine, istediğim dalda sporu yapan olmak isterim. Bu yerel yönetimin yaptığı ve sunduğu yönetim anlayışıyla ilgilidir. Bizleri oligarşi bir yönetim anlayışıyla yönetirseniz, karşınızda uygun kitle görürsünüz. Bunun da sosyal, toplumsal ve ekonomik sorunlarını yaşarız. O zamanda o benim işim değil der, çekilirsiniz kenara. Peki, futbol sizin işiniz mi? Yatıyorsunuz futbolla, kalkıyorsunuz futbolla… Bilmem farkında mısınız? Bu kentin sorunları var, ilçe yönetimi futboldan ibaret değildir.

1980’den sonra kentimizin uğradığı saldırılar;

Küçük üretici, çiftçi yok edildi. Endüstriyel tarıma ve tekelci sigara firmalarına teslim edildi. 
Özelleştirme politikalarıyla KİT’lerin (Komun İktisadi Teşebbüsleri) içi boşaltıldı.  Zarar ediliyor denildi; işçiler memurlar taşeron firmalara peşkeş çektirildi.
İlçe ekonomisi tekelci kapitallerin insafına terk edildi. Halka iş veriyor propagandası yapılarak alternatif işlerin önü kesildi. 
Sürekli küçük üretici, çiftçi, işçi ve esnaf mülksüzleştirildi. 
5 Nisan kararlarıyla Dünya ve Avrupa dev şirketlerinin at oynattığı yer haline gelen kentimiz ülkemiz gibi üretmeden tüketir konuma getirilerek teslim alındı. 
2010’lardan sonra ise zincir market ve mağazaların saldırısı top yekûn bir saldırıya dönüştü. 2012 yılından itibaren vahşi saldırısının dozu arttı.  
2005’te başlayan mevcut yerel yönetimin endüstriyel futbol sevdası, ilçe belediyemizin tüm olanaklarını futbola yönlendirerek ilçeye yatırım başarısızlığı futbolda başarıya dönüştü. 
Akhisar ilçesinin sokakları ticarileşti, hizmet alanları( kamunun kazanımı olan tüm sosyal tesislerimiz) Akhisar Belediyespor’a ve dolaylı yollarla şirketlere aktarıldı.  Aktarılmaya da devam ediyor.

Önümüzdeki yıl Akhisar Belediyesspor Süper Lig’de oynayacak. Kentimiz ne kazanacak, ne kaybedecek? Bence böyle çıtası dik bir yarışa sokulan ilçemiz, ekonomisini kaybedecek. Stadın olmayışı, deplasman için seyirci gelmesi halinde esnaftan alışveriş yapacak hayalide kalmadı. Buna göre seyirci Manisa’yagideceğinden iki yönlü ekonomik olarak kaybetmiş olacağız. Bir sonraki yıl Süper Lig’de kalırsa, önümüzde ki yılda belki geri dönüşümü olur. 
                                                   
Sonuç olarak endüstriyel futbola solun tavrı nasıl olmalı?
Spor alanında ne Fenerbahçe de Ceh ne de Beşiktaş’ın Çarşı grubu, solu temsil edebilir. Bu bağlamda bu yıl 1 Mayıs’ta farklı bir kesim katılımda bulundu. Özellikle ana akım medya bunları ön plana çıkardı: “Antikapitalist Müslüman gençlik” … Nasıl sırıttıysa bizlerde tekelci, futbolda öyle sırıtırız. Birde hani tüccar anlayışlı kesimimiz, “yoksullara yardım edin” der ama “yoksulluğun yenin” demezler. Bizlerin eşitliğe ve özgürlüğe bakış açımıza göre diğer kesimi değerlendirdiğimizde fark anlaşılır.       

19. yüzyılda endüstriyel tarımı, futbolda görüyoruz. Tekelleşen kapitalizmin yarattığı savaşları, açlığı, işsizliği ve yoksulluğu yaşamaktayız. Bunların sebeplerinden biri de futboldur. Bu yüzden dönen şikelerin, dolapların, ihale kavgalarının tarafı olamayız. Büyük takımlarda göremediğimiz somut halkımıza yansıyan ekonomimizi, Akhisar’ımızda çok net olarak görebiliriz. Sporun toplumsallaşması alternatif bakış açımız olmalı. 

Gençlik Muhalefeti’nin alanlarda attığı slogana bir ek yapmalarını tavsiye ediyorum. 

YÖK MEDYA POLİS-ENDÜSTRİYEL FUTBOL… 

Borsada yaşanan kriz tekelci endüstriyel futbolda da yaşanabilir. 

Not: Sosyalist ekonomist Hayri Kozanoğlu’nun Küresel Krizin Anatomisi kitabında belirttiği gibi, borsayı bir tren vagonları gibi tanımlarken en son vagona binenlerin küçük esnaf ve sanatkârlar olduğunu en sonda buradan büyük krizin olduğunu belirtir. Karşılığı olmayan büyütülen sanal ekonominin patladığını 2001 yılında ülkemiz, 2007 yılında da dünyamız yaşadı. Bu bağlamda endüstriyel futbolun son vagonuna binen küçük ilçemize kadar özendirilmiş ve tekelci futbola kadar getirilmiştir. Endüstriyel futbolun kriz bombası Akhisar Belediyespor’da patlayabilir.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Mekke, Medine ve Cidde’ye Ziyareti’nin Detayları Ortaya Çıktı


Mekke, Medine ve Cidde’ye Ziyareti’nin Detayları Ortaya Çıktı

Adını hatırlayamadığım bir dernek tarafından organize edilen gezi, Mart ayı meclis toplantısında kabul edildi. Karar iki CHP’li meclis üyesinin red oyuna karşı, 23 oyla kabul edildi. 

Dışarıdan üç anlayışıyla yönetilen Ülkemiz-İlçemiz doğru yönetim anlayışını bir türlü bulamıyor. Biri, Arap Coğrafyasının etkisi olan “Müslümanlık”. İkincisi, 19. yüz yılın “asker” lideri bir yıl içersinde gidip öğrendiği ve Türkiye’ye 90 yıldır giydirmeye çalıştığı “Genel Kurmay Güdümlü Laiklik”. Üçüncüsü de, Orta Asya’dan getirilen“Şamanizm Anlayışı” ve bu köklerin yönetim anlayışından beslenenler ilçemiz de yöneticilik yapmaktalar. Birinin her zaman Cumhuriyet-Laiklik vurgusu, ikincisinin“Din-İman-Allah” vurgusu, diğerinin de Vatan-Millet vurgusu hep kullanıldı. Ama hiç biri sorunlarımıza çare olamadı. İlk olarak soralım; din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerektiğini söyleyen statükocu anlayışının temsilcilerine… Ne anlıyorsunuz Laiklikten? Ne yapıyorsunuz? Laiklik anlayışın da, Milli eğitime ayrılan payın sekiz katı fazla pay ayrılan Diyanet İşleri diye bir kurum olmalı mıdır? Bu anlayışınız din ile devlet işleri birbirinden ayırıyor mu? Hayır! O zaman rotası belli olmayan, ilkelerin içi boş, hiç bir anlamda ifade etmiyor. Diğerlerine de Din-İman-Allah vurgusunu referans olarak kullananlar da, şu soruyu sormalıyız. Yetimin hakkını nasıl yersiniz; inancınız sizlere sormaz mı? Bence Arap başına dikilip hesap sormalı! Vallahi öbür dünyada sorar mı bilemiyorum, ama bu halk sizlere burada mutlaka sormalı. Şamanist köklerden beslenenlere de şunu sormak isterim; bu Coğrafya’ya 1940’larda Turancılık adı altında getirilen dünya görüşünüz, sonradan emperyalist-kapitalist işbirlikçiliği ile serbest piyasacı düzen kuruldu; onun getirdiği sonuçlarla doğa tahrip ediliyor. Biliyorsunuz doğa öcünü alırsa çok kötü alır; ekolojik sorunlar gün geçtikçe artıyor ve GÜNEŞ çok kızgın.RÜZGAR’ın yönü belli değil; hortum-kasırgada çıkabilir. YAĞMUR dengesiz fırtınalı lodos esiyor. TOPRAK erozyona uğruyor. Sizler tabularınıza sahip çıkmasanız, doğa da, insanlık da, yok olacak. O zaman ne Türklük ne de insanlık para etmeyecek. Aslında üç yapı da bilimsel verilerle yola çıkarak kentimizi yönetmeye çalışmış olsalar, bu coğrafyanın değerlerini ön plana çıkarabilseler, ne Fransa’nın Laikliğine, ne de Arapların dinci kültürü ne de çağdışı ırkçılığa-milliyetçiliğe-faşizme ihtiyacımız kalır. 

Mekke, Medine, Cidde Ziyareti’nin Belediye Kurumuna Maliyeti

Umre ziyaretinin Akhisar Belediyesine maliyeti 78 bin TL dir. Dolaylı yollardan dernek Mekke, Medine, Cidde’ye giden halkımızın parası dilerim seçim zamanları pirinç, makarna ve kömür olarak geriye dönmez. Dönerse ne olur, vallahi her zaman yaşananlar olur; al gülüm, ver gülüm olur. Tüm topluma muhafazakâr kültür giydirilir; karanlık çağa doğru yol alırız. 4+4+4, umre, cemaat-tarikat ilişkileriyle döviz-petrol krallarının yardımlarıyla, 4 eşli günlere doğru gideriz. Eee o zaman da şeriatın kestiği parmak acımaz. 

Gelelim halkımızın parasını harcayan 18 kişilik belediye yönetimi’ne Başkan, meclis üyeleri ve müdürlerimiz, vallahi bu halk sizlere harcadığınız parayı sanırım helal etmez. Benim hakkım geçtiyse zehir zıkkım olsun! Sayın Başkan, halkın cüzdanının, kendi cüzdanınızmış gibi harcadığınız için, halka hesabını nasıl verirsiniz bilemiyorum. Şimdi cüzdan ile vicdan arası bir değerlendirme yapın; makamınızda orta odaya geçerek, ibadet yaparken, vicdanınıza bir sorun, ben ne yaptım, ne yapıyorum diye? Mecliste aldırdığınız kararları ustaca giydiriyorsunuz meclis üyelerine. Akıl hocanız da, siz de, artık Başbakanınız gibi köşeye sıkıştınız. Çok açık söylüyorum; karşınızda artık arkasında en ufak bir arza bırakmayan ben varım. Çeteleniz de, şecereniz de 2008–2009–2010–2011 yıların da bozuldu. Çünkü sizler iki yönlü ustaca şeytani duygularınızı kullanıyorsunuz. Hodri meydan! Bundan iki yıl önce de pilavdan dönenin kaşığı kırılsın dedim. Tecrübe paylaşım toplantılarının ilkin de. Başlık ve link “Bizim Ağabeylerimizin Şeceresi de Çetelesi de Temiz Ya Sizin?”http://www.riokuafor.com/index.asp?PageID=57 Eşit değiliz çünkü benim elimin altında 105 milyon bütçe yok, ama kirlenmemiş geçmişim-yüreğim var; bu da bana yeter. 

Şimdi mantığı hükmetmeyenlere iki yol öneriyorum; bir camiye gidin, çok güzel sesi olan hocanın arkasında namaz kılın; ferahlar, rahatlarsınız. İki camiye gitmeyenlere de psikologu öneriyorum, o da sizleri rahatlatır tedavi eder. Diğer yapıya da şunu önermek istiyorum. Türk-İslam diğeri de İslam-Türk döngüsünü bırakın aslınıza dönün doğayı koruyun. Şamanizm. Bir de bu üç yapının dışında yaşanan sorunlara ideolojisi gereği seyirci kalan sosyalistim-devrimciyim diye böbürlenen akıl hocalarına, şunları iletmek isterim; var olan felsefi bilgileri okuyarak, ezberleyerek, yeni kavramları kendiniz yaratmışsınız gibi pazarlamayın. Pazarlarsan bir gün o felsefi değerlerine sahip çıkanlar size bunu hesabını sorar. Ülkemizin yetiştirdiği devrimcisi önderi Mahir Çayan’a ait bir önemli sözü hatırlatmak istiyorum. “Örgütü, örgüt yapan, onu kitlelere tanıtan, programlar veya yaldızlı laflar değil, devrimci eylemdir.” Bırakın ideolojisine uygun eylem yapmayı, öğrendiği bilgi ve bulguları karşı cephede yer alan kişilere akıl hocalığı yapıyorsa; bunun da adı ihanettir. Her taşın altından çıkan zat. Nasıl çokbilmiş önerirlerinizi ulaşılmaz biriymiş iniz gibi, etrafındakilere geçir ama sırıttığını bil.     

Not: Bilgi Yasası ve Sigara Yasası Kime: Yetmez Ama Evetçi’lere Bir Kapak Daha! Bu konunun uzamasının sebebi Belediyemiz yaklaşık bir aydır dilekçeli isteğime cevabın gecikmesindendir. Geciken dilekçe de Latif Çakmak imzalı verilen cevapta şudur. “Bilgi isteminize ilişkin dilekçeniz yasal mevzuata uygun bulunmamaktadır.” Böyle bir cevabı ne yapmalı, referandumda destek verenlere havale ederek yuttunuz mu zokayı “Yetmez ama Evetçiler.” Ben de muhalif biri olarak, ya şu iktidarın hiç mi doğrusu yok sorusuna var tabi ki diyordum; bir, bilge edinme yasası, diğeri de kapalı yerlerde sigara yasağı. Vallahi bu iki yasayı da Sayın Latif Çakmak tarafından çiğnendi. Bir bilgi vermedi, iki makamına dilekçeyi vermeye giderken elinde sigarası ile tarafımca görüldü. Bundan iki yıl önce de yakalamıştım, hatta zabıta müdürüne de şikâyette de bulundum caza yazsınlar diye. Şimdi basın aracığıyla yine şikâyette bulunuyorum. Benden tam yedi yıl sonra yasalaşan sigara yasağı Belediye Başkan yardımcısı tarafından uygulanmıyor; ilginç olan da görür görmez nasılda panik olduğudur.                                                                             
Akhisar Belediyesi Kasap Hali Esnaflarına Sözünü Tutmadı

Geçen yıl tadilat nedeniyle çıkarılan esnaflarımız mağdur edilerek yerleri iade edildi.Geçen yıl verilen kiralar %200’e varan artışla verildi. Ticaret haneye dönen kamu kurumumuz iş yerlerini sahiplerine yarar değil, zarar edecek şekilde verdi. 5 metre kare dükkânların fiyatı ön cephe 300 TL, köşeler 350 TL, arka kısım 200 TL, ye kiralandı. Geçen yıl verilen söz 300 gündü, söz verdikleri gibi vermediler. Geçtiğimiz 2010 yılında bir yazı yazdım ve sonraki gelişmelerden sonra bir yazı daha yazdım ikisini de linkini sizlerle paylaşıyorum. Yazı başlığı “Söz Uçar Yazı Kalır Ola Ki Söz Uçarsa Yazımız Kalsın”  http://www.riokuafor.com/index.asp?PageID=135  “ Dilerim Kasap  Hali 300 Gün Sonra, Çıkarılan Sahiplerine Verilir” http://www.riokuafor.com/index.asp?PageID=134 Bu konuyu çok fazla uzatmayacağım 19 ay önce söylediklerimin hepsi çıktı. Müneccim değiliz ama yönetim anlayışlarından kaynaklı bu AKP iktidarına güven duymuyorum. Keşke yanılsaydım ama maalesef sonuç bu. Noter masrafları 200 TL Elektrik için 285 TL ve kiranın yüksek olması sebebiyle götürü vergiye tabi olanların hepsi deftere geçecekler. Dışarı da 5 metre kare dükkânların fiyatı kaç para o kişiler işlerini yürütemezse bütün günahı Sayın Belediye Başkanı Salih Hızlı'nın boynuna. Sayın Başkan 19 ay önce Vedat beye bakılırsa kılıçları çekmemiz lazım dediniz ben çektim ama orada oturan esnaflar çekmedi sizlere güvendi. O toplantı sonrası birçoğu beni anlamadı ama şimdi hepsi hak veriyor. Eee doğru duruşun geri dönüşümü biraz zaman alır, eğrilirsiniz ama yıkılmazsın, eğriler de kaçar göçer gön gelir toslar.    


Mayıs Ayı Belediye Meclis Toplantısının Önemli Kararları: 
2011 yılı geliri 50 Milyon Bunda Gayri Gayrimakul Satışı Var Mı? Ayrıntılı Bilgi Verilmedi. Gider 54 Milyon. Tahmini Bütçe 58 milyondu, cari açık 4 Milyon ve borçlarımız yaklaşık 30 Milyon. 


HÜKÜMET KONAĞININ BİNA YAPIMI:
Özel idare tarafından yapılamayan bina Belediyemiz tarafından yapılacak masrafının tahmini 150–200 bin TL olacağı söylendi. Bu karara MHP'lil meclis üyelerinin tümü red CHP’den bir red T.Ö. AKP’den tümü kabul CHP’den 5 kişi kabul.       

AKHİSARSPOR İÇİN ALINAN KARAR.
İki oto park ve üç sokağımız da uygulanan ücretli park, 10 yıllığına Akhisar spor’a dolaylı yollarla şirkete verildi; Başkanın bizzat ağzından ifadeler aktarıyorum. Hukuki sorunlar yaşıyoruz; bu yüzden süreyi uzun tutmamız gerekiyor. Akhisar spora kalan paranın üçte bir olduğunu ve aylık 30–35 bin TL olduğunu söyledi. Bu karar yalnız AKP’li meclis üyeleri tarafından kabul edildi. Ticarileşen yaşam alanlarımız komu kurumunun üzerinden kamusal (halk) sömürüye dönüşüyor. Şirketin kazancı 60–70 bin TL civarın da demek oluyor. 
AFİYET OLSUN!  

Not: Endüstriyel futbolun başarısızlığını; bir sonraki yazımda yazacağım. Başlık Zafer Sarhoşluğu Bitti; Şimdi Geçim Sarhoşluğu Zamanı. Madalyonun görülemeyen yüzünü göstereceğim.                            


Dünya, Avrupa ve ülke Ekonomimizde Tehlikeli Gelişmeler.   
BirGün Gazetesi Köşe Yazarı Prof. Dr. Korkut Boratav’ın geçtiğimiz günlerde üç önemli yazısı tavsiye.  

IMF malûmu ilân ediyor; o kadar...
http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1239105118&news_code=1335873402&year=2012&month=05&day=01

2012’de çevre ekonomileri ve Türkiye
http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1239105118&news_code=1336468992&year=2012&month=05&day=08

2012’de emek dünyası
http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1239105118&news_code=1337074630&year=2012&month=05&day=15

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Yüz Yılık Hesapların Sonu Mu Geliyor? 2


Yüz Yılık Hesapların Sonu Mu Geliyor? 2



Darbelerden hesabı, darbe sonrası bir program etrafında hazırlanan ürünleri soramaz. 1982 anayasasında var olan %10 seçim barajıyla iktidara gelen tüm yerel ve genel iktidarların hepsi anti-demokratik yollarla iktidar gelmişlerdir. O yüzden hiç biri halkın sorunlarına çare olamamışlardır.  Sorunlarımız katmerleşerek çığ gibi büyümüştür. Gerek yerelimiz de gerekse gelenimiz de yeşil kuşak teorisinin bir parçası olanlar, şimdi ülkenin tüm yaşam biçimini bağlı bulundukları ABD’ye göre dizayn etmektedirler. Sermaye için hiçbir önemi yoktur iktidarın kimin olduğu. İster dinci, İster solcu liberal, ister milliyetçi, ister liberallerin tüm yelpazesi olsun, isterse faşist diktatörlük olsun hiç önemli değil. Bu saydığım yapıların kökleri emperyalist Osmanlı’ya dayandığı için ABD ile ortak hareket ediyorlar. 

Ülkemizde ve bölgemiz de gelişen Emperyalist-Kapitalist işgallerin ne getirdiği ortadadır. Savaş, kan, gözyaşı, açlık, yoksulluk ve işsizliktir. Ve maalesef bunun eş başkanlığına soyunmuş bir Başbakan’la yönetilen ülkedeyiz. Darbelerin iç sorumluları olanlar, kendilerine yönelik yapılmamış darbe girişimlerini hukuksuz bir şekilde yargılamasının sorumluluğunu üzerinden atmak isterken, kamburları olan 12 Eylül darbesini ve 28 Şubat post modern darbe girişimlerini aradan çıkarmak için yapılan bir yargılamadır. Çünkü yaşadığımız ekonomik darbelerin kökenin de 24 Ocak kararları, 12 Eylül darbesi ve 1982 anayasası vardır. BirGün yazarı Mehmet Süha Alparslan’ın değimiyle; “12 Eylül Yargılanırken Mağdurlar, mağrurlar, müdahiller, muhataplar diye dört kategoriye ayrıldı. Bakanlar Kurulu mağdurmuş bir, yetmez ama evetçiler de mağrur ” Yine BirGün yazarı Oğuzhan Müftüoğlunun yazısında şöyle diyor:
12 Eylül davası nedense daha sanık duruşmaya bile getirilemeden gündemden düşürüldü.  Mahkemenin MHP, CHP ve bazı sendikalarla, bazı milletvekilleri dışındaki bütün müdahillik taleplerini reddetmesi BirGün dışındaki bütün gazete ve televizyonlarda haber bile olmadı. “ Eee darbeyi yargılayan sayın iktidar yandaşları medya ne oldu, çomağın ucunun muhatapları müdahil olunca ürünlerine dokunacağını anlayınca biranda çark ettiler. Eee birde bu gelişen olaylarda efelenen postu kurtardık diyen Yetmez Ama Evetçiler sizlere ne oldu; yine AKP’nin kazığını yediniz değil mi? Önceki yazımda da belirtmiştim iktidara koltuk değnekliği yaparak hesap sorulmaz. Bu konuda iki yazarın linklerini sizlere paylaşıyorum.

Mağdurlar, mağrurlar, müdahiller, muhataplar:
http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1236167194&news_code=1333526171&year=2012&month=04&day=04

Kenan Evren yargılanırken:
http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1187090571&news_code=1335172236&year=2012&month=04&day=23

1978 Maraş Olayları ve Öncesinde Önemli İki Gelişme Yaşandı
Maraş olayları öncesi iki önemli gelişme yaşandı bir 6 Mart Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Kenan Evren, Genelkurmay Başkanlığı görevine başladı. Diğeri ise 16 Mart İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi'nin önünde devrimci öğrencilerin üzerine bomba atılması sonucu 7 öğrenci Abdullah Şimşek (TİP), Baki Ekiz (İGD), Cemil Sönmez (TİP), Hamit Akıl (TİP), Hatice Özen (Dev-Genç), Murat Kurt (İGD), Turan Ören (İGD) yaşamını yitirdi, 41 öğrenci yaralandı. 22 Mart'ta bir basın toplantısı düzenleyen Pol-Der İstanbul Şubesi başkanı, bombalı saldırı istihbaratının olaydan 10 gün önce üniversitedeki polis âmirliğine bildirildiğini açıkladı. Saldırının sanıkları olduğu öne sürülen, aralarında Mehmet Gül (sonradan MHP milletvekili olarak Meclis'e girdi), Orhan Çakıroğlu, Kazım Ayaydın'ın da bulunduğu beş ülkücü yıllarca süren yargılamalardan sonra beraat ettiler. 

Maraş olaylarının başlangıç tarihi 19 Aralık gecesi sağcı bir filmin gösterildiği sinema bombalandı. 1'i ağır 7 kişi yaralandı. “Alevi komünistler sinemaya bomba attı” söylentisinin yayılmasıyla toplanan kalabalık CHP il merkezini, Töb-Der binasını ve PTT'yi taşlayarak tahrip etti. Bu yalan haberin yayılmasından sonra çıkan olaylar da 22–26 Aralı günlerinde katliama dünüştü. 111 kişi öldü 176 kişi yaralandı. Bu önemli tarihleri kısa kıs geçerek fazla uzatmak istemiyorum; dileyen bu konularda ayrıntılı bilgiyi internetten araştırabilirler.    
1 Mayıs 1977 Taksim Olayları 
Bu tarihte çok önemli derin devletin katliamı söz konusu. Geçtiğimiz günlerde taraf gazetesinin utanmaz bir yazarın yazısı, gündeme damgasını vurdu. Beklenmedik bir çıkış yaparak 1977 1 Mayısında yaşanan katliamı manipüle etmek için sol içi çatışmadan oluştuğunu yazdı. İyide oldu bu yüzden Liberaller kendi kendilerine maskelerini düşürmüş oldular. Her şey apaçık devlet kayıtlarında ve görgü tanıklarıyla ispatlanırken, liboşların utanmadan, sıkılmadan, böyle bir çıkış yaparak bukalemun yüzlerini göstermiş oldular.          

12 Mart 1971 Muhtırası 
12 Mart dönemi ise Türkiye’nin onurlu yüz aklarının yok edilmesinin düğmesine basıldığı dönemdir. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)  Kocaeli milletvekili Nihat Erim 12 Mart muhtıra sonrası 26 Mart'ta başbakan oldu. 22 Mayıs 1972'ye kadar işbaşında kaldı. Muhtıra sonrası dönemde görev alan ve görevini tamamladıktan sonra da görevini bırakan Nihat Erim’in dönemi bir tarihin önemli gençlik liderlerinin başlarının koparıldığı dönemdir. Ve planlı uygulamaya koyulan bu sürecin üç önemli liderleri ve arkadaşları öldürülmüştür. Mahir-İbo-Deniz. Nihat Erim 9 Temmuz 1980'de İstanbul Dragos'taki evinin yakınında  Mahir Çayan ve arkadaşlarının "intikamının alınması" adına Dev-Sol militanları tarafından silahlı ateşle öldürüldü.

1963 Yılında Gelişen Komünizmle Mücadele Dernekleri (Fettullah Gülen) 
Gülen hala üstlendiği rol icabı şimdi özel çiftliklerde ABD’nin Pensilvanya Eyaletinde yan gelip yatmaktadır. Ülkeyi uçuruma sürükleyen kominizimle mücadele derneği kuruluşu 1948 yılında Zonguldak’ta kurulur aynı döneme denk getirilen Marshall yardımlarının da başladığı [süt tozlu (aynı şimdiki gibi) bozuk] dönemdir.Sonrasında yapılan 27 Mayıs darbesinde dernek kapanır. Türkiye’de CIA destekli dernek sol karşıtı kontrgerilla faaliyetlerini etkili bir şekilde sürdüren Türkiye kominizimle mücadele dernekleri tekrar 1963 yılında kurulur. İki yıl içersinde dernek sayısını hızlı bir şekil de 110’a çıkarılır. Fettullah Gülen’de bu dernekler de özel görev almış Erzurum da kurulan derneğin ilk kurucularındandır.  Göreve başladığı günden bu güne hep gündemde kalan zat, her dönem çıkışlarıyla tanınır 12 Eylül darbesi öncesi ve sonrası söylemleri, daha sonrası yeşil kuşak teorisinin yaygınlaştığı dönemde üstlendiği rol, 28 Şubat’ta ki çıkışı ve en son Filistin’e yapılan yardımlardaOTORİTE’YE karşı çıkılmaz sözü ile dikkatleri üzerine çekmiştir. Ve en son çıkışıyla bu güne kadar yutturduğu mücadelesinin anlamının bittiğini düşünüyorum. Çünkü Müslümanlara yapılan bir zulme karşı farklı bir tutum almıştır.                

27 Mayıs 1960 Darbesi
Yitirilen başbakan ve üç arkadaşı çok partili dönemde yıldızı parlayan Adnan Menderes’in de şüpheli yaşam süresi vardır. Tek partiden ayrılan Sağ Muhafazakâr Milliyetçi kesimin lideri, ilk çıkışıyla piyasa ekonomisini benimsemiş her mahallede bir milyoner sevdasını tüm ülkeye yaymıştır. Kendisi göremedi ama şimdi aynı çizgiyi sürdürenler tüm insanlığa vahşice yaşatıyor. Kendisinin sağcı olması sebebiyle 27 Mayıs sol darbe diye tanımlanır, aslın da solla hiç bir ilgisi yoktur. 27 Mayıs da ABD patentli bir darbedir. Yapanlarından biri de kendi kulvarın da olan en yakını Alparslan Türkeş’tir çünkü Nato anlaşması sonrası 1955 yılında ABD’ye giderek kontrgerilla Gladiyo eğitimleri almış, hem 27 Mayıs’ın mimarlığını üstlenmiş hem de 12 Eylül’e kadar gelen sürecin en baş sorumlularındandır. Menderesin daralan ekonomiden dolayı Sovyetlerle girdiği diyalog sonucu iç işbirlikçilerle yapılmıştır.                           

1955 Yılında Ordunun Orta Düzeyli Subayların ABD Deki Eğitimi
Evet, yukarda da yazdığım gibi 1955 yılında ordunun orta düzeyli subaylarının ABD‘ye gönderilerek tüm katliamların eğitimlerini aldığı dönemdir. 

1952 Yılında NATO Anlaşması 
Emperyalist devletlerin başını çektiği NATO kurulduğu günden bu yana, dünya’nın jandarmasıdır. Bizim de 1952 yılında dahil olduğumuz bir kuruluştur. O denem dahil olma konusunda Demokrat Parti(DP) ile Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) de mecliste oy vermiştir. Ülkemizin de anlaşma gereği, alınan kararlara uyma zorunluluğu vardır. Geçtiğimiz günlerde somut bir örneğini de yaşadık Başbakan orada notan un ne işi var dedikten sonra çark ederek yola girmiştir, alınan kararlara karşı çıkamamıştır.          
1948 Yılında Marshall Yardımları 
1948 Yılında Marshall Yardımları ve Anlaşması süreci Ülkemiz Liberal dünyaya atılan ilk adım olmuştur. Birci ve ikinci dünya-paylaşım savaşlarında hemen yanı başımızda olan Sovyetlerle giremediği diyaloga şimdilerde yaşadığımız dünyanın başına iş açmıştır; ta başka kıtaların kendine benzer ABD ile girmiş olduğumuz diyalog dünyanın tek kutuplu olmasına ve bu hale gelmesine yardımcı olmuştur. Aynı döneme denk gelen diğer anlaşmalardan bir diğerleri de tefeci IMF ve DB finans sektörleri anlaşmalarıdır.   

1948 yılından 2012 yılına kadar önemli tarihi saptamalarda bulundum. Bazı önemli ayrıntılarda belirtmek isterim. 

1955 yılında 6–7 Eylül olayları diye adlandırılan Rumlara yapılan ırkçı bir eylemdir. İnsanların evleri kundaklamış yerlerinden yurtlarından edinmişlerdir. 

1955 yılında köy enstitülerinin kapatılması. Bu eğitim sisteminin mimarı olan Hasan Ali Yücel'i ve Tonguç Hocayı saygıyla anıyorum. Ama maalesef neden kapatıldığı hala anlaşılmayan köy enstitüleri gerekçesinin KOMÜNİST yuvası olduğudur. Diğer bir gerekçede köylü çocukların kentli çocukların önüne geçmesi korkusudur.   

13 Şubat 1961 yılında 
Türkiye İşçi Partisi İstanbul İşçi, Sendikaları Birliği üyesi 13 işçi-sendikacı tarafından kurulmuştur. 

TİP 1965 yılında 14 milletvekiliyle meclise giren parti olmuştur. Meclis kürsüsü işçi sınıfının haklarının tartışıldığı alan olmuştur. 

1967 yılında DİSK kuruluşu
13 Şubat 1967 yılın da kurulan Devrimci İşçe Sendikalarının Konfederasyonu ve sonrasında gelişen işçi sınıfı mücadelesi ilme kazanmıştır.

1969 yılında 6 Filo Def ol eylemleri
68 Kuşağının başlattığı en önemli eylemelerinden biridir. Şimdi iktidarın en tepelerin de oturanlar, o dönem karşıt eylemler geliştirerek şimdiki iktidarlarının tohumlarını atmaktaydılar.   

16 Şubat 1969... Yer Beyazıt... 30 binin üzerinde işçi ve öğrenci, 6. Filo’yu protesto mitingi yapıyor. 

15–16 Haziran Olayları, 
15–16 Haziran 1970 tarihlerinde Türkiye’de İstanbul olarak başlayan ve yayılan, Türkiye tarihindeki en büyük işçi eylemlerinden biridir.

1978 yılında 7 Tip’linin Ölümüyle sonuçlanan katliam. Önemli birinin açıklaması, Bahçelievler’de işlenen bu cinayet Türkeş’in “Bahçelievler bizim için çok emniyetli bir yer haline getirilmelidir” sözlerinden sonra meydana geldi. 

1993 yılında 2 Temmuz günü Sivas katliamı yaşandı 
Devletin tarih de yaşattığı yüz karalarından biri de, Sivas yaşanan olaylardır. Failleri bulunamadığı gibi geçtiğimiz günlerde davası zaman aşımına uğramıştır.

1995 yıllarında Gazi olayları yaşandı
Alevilerin yuğun yaşandığı yer olan gazi olayları yine faillerinin bulunamayan olaylardandır. İlk olay kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından rast gele ateş edilen ve bir vatandaşın ölümüyle sonuçlanan olay; sonrasın da 17 kişi hayatını kaybetti ve bunların 7 sinin polisin mermisiyle hayatını kaybettiği tespit edildi. Sonrasında yargılama polislerin lehin de sonuçlandı.

1999 yılı 19 Aralık günü “Hayata Dönüş Operasyonu”
1999 yılı 19 Aralık günü “Hayata Dönüş Operasyonu” adı altında yapılan katliam da yaşamın yitiren 30 tutuklu. Adı hayata dönüş ama maalesef kendi katliam. Yaklaşık 1000 güvenlik görevlileriyle müdahalede bulunuldu. 

Yüz Yılık Hesapların Sonumu Geliyor? 2
Yazısının devamını birkaç yazı sonrası 3 üncüsünü yazacağım.

Darbe döneminde oğlunu kaybeden 104 yaşındaki “BERFO ANA’nın” mücadelesinden dolayı yılın annesi olmalıydı. Benim anneler günü dolayısıyla mücadelesini imrendiği 2012 yılın ANNESİDİR.    
 

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Meclis Toplantısı, Esnaf Toplantısı, 1–5–6 Mayıs Günleri Konulu Yazı


Meclis Toplantısı, Esnaf Toplantısı, 1–5–6 Mayıs Günleri Konulu Yazı


Nisan Ayı Belediye Meclis Toplantısı Kararları
13 Nisan da yapılan Belediye Meclis Toplantısından birkaç konuya değinmek istiyorum.

Denetim-Faaliyet raporunun görüşülüp onaylanması. 

Geçtiğimiz yıl denetim raporu denetim komisyonu tarafından görüşülüp mecliste oylanarak geçti. Faaliyet raporu ise yalnızca halkla ilişkiler birimi kapsamında tutularak 1 ret oy 24 kabul oyu ile geçti. Reddeden meclis üyesi CHP’li belediye meclis üyesi H.E dir. Gerekçe olarak faaliyet raporunun yalnızca halkla ilişkilerin yaptığı işler olarak sunulmasıydı. 

İkinci konuysa belediyenin önceki yıllar söz verip de yapmadığı ortak aklın yaratılmaması. MHP meclis üyesi O.O. sorusu üzerine Başkanın kendisini savunarak kent konseyinin işlevsiz olduğunu, bunu benim tarafımdan hayata geçirilmesinin doğru olmayacağını, ama böyle bir talebinde olmadığını söyledi. Bundan tam yedi yıl önce birkaç toplantısı yapılan kent konseyinin işlememesi, konusunu atlayan başkan sorumluluktan kaçmasıdır. Çünkü o dönem tüm toplantılarına ben de berberler odası adına katıldım. Kent konseyinin hayata geçmemesinin diğer bir nedeni de, o dönmem ki kaymakamımız HACIMÜFTÜOĞLU’nun engellemeleridir. 

Hacımüftüoğlu ağzından aktarıyorum. Kent konseyi belediyenin üzerinde bir oluşum değil demiştir. Önerileri tavsiye niteliğinde olur. Bu çıkışıyla o gün oluşacak kent konseyinin önü tıkanmıştır. Bu engelde belediye yönetimini rahatlatacak olmalı ki, bir daha ne halk toplantıları yapılmıştır, ne de kent konseyi toplantıları... O günden bu güne yerelimiz oligarşi yönetim anlayışına yönetiliyor. Eğer o dönem kent konseyi hayata geçseydi, dört kişinin aldığı kararlar uygulanırlığı olmayacaktı. Yani kentin tüm kararları ellerin de sihirli değnekleri olan oligarşi yönetmemiş olacaktı. Sayın O.O. ortak akıl, ortaklıktan ne anladığınızla ilgilidir. Kent kazanımlarının paylaşımı yoksa ortaklığı olur mu?                    
    
Hafta Tatil Ruhsatı Talebe Göre Değerlendiriliyor. Ama Bazı Mesleklerin Talebi Reddediliyor
   
Geçtiğimiz 18 Nisan günü kadın berberlerinin topladığı 36 imzalı dilekçe belediyemize verildi. Konunun içeriği: Faklı meslek guruplarına göre uygulama yapılmasıydı.150. 00 TL olan hafta tatil ruhsatının düşürülmesi konusunda ki kadın berberlerinin talebi Belediye Başkan Yardımcısı Latif Çakmak tarafından komisyonda görüşülmeden reddedildi. Tüm imza sahiplerine gönderilen dilekçede yasanın 20.00.TL den 800,00 TL kadar belediye meclisinin yetkisinde olduğu, kadın berberlerinin 150,00 TL karar alındığı bildirilmiştir. Geçtiğimiz yılda bir başka esnaf gurubunun talebi meclis tarafından değerlendirilmiş ve fiyatı düşürülmüştür. Burada belediyemizin çifte standart davranışı çok net olarak görülmektedir.              

CHP Milletvekili Özgür Özel’in Katılımıyla Esnaf Kahvaltı Toplantısı Yapıldı
CHP İlçe Örgütünün ve Merkez Çarşı esnafının düzenlediği esnaf kahvaltısında, esnafın sorunları konuşuldu. Ayakkabıcılar arastasında konuşulan konulara biraz değinerek genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. B.Ali Kuloğlu’nun arastanın 100 yılık tarihi olduğunu ve artık eski dostlukların kalmadığından yakındı. Ahilik kültüründen bahsedilirken Vehbi Bakırlıoğlu’nun da bir yaşanmış hikâyeden bahsetti. Dedesinin yaşadığı hikâye şöyle, birinin borç para istediği ve aldığı parayla aynı işi yapan birinden alış veriş yapmaya gittiğini ve dedesinin buna çok bozulduğunu söyledi. Bunun geçmiş tarihlerde işi olmayan esnafın iş yapması için kimi ahi kültürüne sahip olan kişilerin kullandığı yöntem olduğu söylendi. 

Şehrimizden bir basının mensubunun soru sormadan dinleme cihazı uzatarak milletvekilinden görüş aldığı sırada, bana da Özel’e soru sorma imkânı sunmuş oldu. Vekilimiz Özgür Özel meclis çalışmalarından bahsederken değindiği bir konu esnaflarla ilgiliydi. Büyük alış veriş merkezleriyle ilgili yasanın çıkarılamadığını ve bu konuda çalışmaların olduğunu söyledi. Bende küçük esnafın yaşadığı sorunun bir sistem sorunu olduğunu ve mevcut sistemin 2007 yılından buyana çöktüğünü, nerede duracağının da belli olmadığını söyledim. Akhisar’da plan değişikliğinin yapıldığı yere CHP’nin de belediye meclisinde oy verdiğini bu konuda ne düşündüğünü bu sorumluluktan nasıl kurtulacaklarını sordum. Verilen cevabın pek tatmin edici olmadığını belirtmek istiyorum. Partililerinin muhalif bir çizgisinin halk tarafından yanlış anlaşıldığını, bu yüzden böyle bir karar almış olacağını söyledi. Genel merkez düzeyinde böyle politikalarının olmadığını söyledi.

Değerlendirmem: Öncelikle “esnaf ” kavramına bir açıklık getirmek istiyorum. Benim sorunlarını dile getirdiğim esnaflar küçük esnaf ve sanatkârlar-zanaatkârlardır. Büyük esnaf tüccar, ticaret odası-ticaret borsası-aktif-genç iş adamlar değildir. Burada bir ayrım yapmamızda yarar var, emeğini ve sanatkârlığını-zanaatkârlığını yapanlarla, para ile tüccarlık yapanlar aynı kefede değerlendirilemez. Bizlerin sattığı emeğe ve sanata-zanaatkârlığa dayalıdır ve zamanla yarışılan işlerdir. Diğerleri ise üretilen artı değer üzerinden parayla para kazanmaktır. Onun için mevcut düzen ve sistem partilerinin yaptığı toplantıların adı esnaf diye kullanılıyor, aslında kendileri tüccar esnafıdır. 

Akhisar’a özgü bir halk değimini 100 yıllık arastaya sormak isterim. “Bizim oğlan anlayışı” geçmişten bu güne süre gelmiştir. Şimdi ise Akhisar’da yaşayanlar bu şehri yönetmekteler gerek belediye, gerekse siyaset kurumların da kararlar almaktalar. Bizim oğlanların dışında ilçemize bir saldırı var. Hatta bunlar, ülke insanları da değil. Bu tekelci vahşi saldırıya nasıl önlem almak istersiniz. Yerli Akhisarlılara dahil olan, önceki yıllar da Yunanistan’dan, Yugoslavya’dan, Bulgaristan’dan göç edildi. Sonraları köylü Yörük, kara denizliler Laz doğu kökenliler Kürtler geldi. Bunlar bu coğrafyanın ve bu dünyanın emekçi insanları, pastayı paylaşırken ben ve bencillik duygularımıza engel olamadık. Ötekileştirildiler, dışlandılar ve hor görüldüler. Ama şimdi ülkemize ve ilçemize gelmeden tekelci kapitallerin oturdukları yerden ilçemizin tüm ekonomisini ve zenginliklerini hortumluyorlar ve bunları yaparken bizlerin seçtiği kişiler de önlerini açmak için ortak kararlar alıyorlar.

Çözüm: Bulunduğumuz şehri yaşanabilir bir şehir yapma için şovenist, milliyetçi, ulusalcı, ırkçı ve dinci duygulardan uzak durarak, emekçiye ve paylaşmaya dayalı bir kültürün mutlaka oluşturmalıyız. Yoksa ne öz değerlerimiz kalacak, ne de birbirimize olan saygınlığımız. Elin tekelci oğlu bizleri teslim alarak şehrimizde at oynatacaklar.                                            


Dünyada, Ülkemizde, İzmir’imizde, Manisa’mızda 1 Mayıs

KÜBA
1Mayıs birlik dayanışma günü coşkuyla kutlandı. Dünyanın birçok ülkesinde kutlanan 1 Mayıs işçi ve emekçi bayramı eşitliğin ve özgürlüğün yaşandığı yer olan Küba’da renkli görüntülere sahne oldu. Evet, ülkemizde ve ilçemizde sürekli yurtdışı gezileri yapan yöneticileri, neden eşitliğin ve özgürlüğün yaşandığı yer olan Küba’ya gitmezler, dünyada örnek alınacak ülkeler en başında Ernesto Che Guevara- Fidel Castro’nun Ülkesi kalmıştır. Küba Elli yıldır özel mülkiyetin olamadığı, sağlıkta ve eğitimde çok ileri ülkeler arasında yer almaktadır. Katil ABD’in baskısına rağmen onuruyla öz değerleriyle Dünya’da dimdik ayakta kalan tek ülkedir. 

TAKSİM 
Türkiye'de Taksim katılımı Avrupa ve Orta Doğu en yoğun katılımının sağlandığı yer olmuştur. Taksim de yapılan 1 Mayıs Orta doğuda yaşanan emperyalist baskı ve zorbalıklara karşı verilen en ciddi cevap olmuştur. Ayrıca Taksim Ülkemizin işçi sınıfının sembolik yeri ve onurunun kırıldığı bedel ödendiği yerdir. 1977 1 Mayıs’ın unutmayan işçiler ve emekçiler, bu yıl yine taksimi 12 Eylül’e götüren sürecin başlangıcı olduğunu hatırlatmıştır.

İZMİR
Ege bölgemizin gözde şehirlerinden olan İzmir’de harika katılımının ve coşkunun yaşandığı yer oldu. Yaklaşık 70 bin kişinin katılımının sağlandığı yer, Gün Doğdu Meydanıydı. Coşkunun hat safa çıktığı zaman da saatler 14.00’ü gösterdiğinde tüm ülkedeki 1 Mayıs alanlarında aynı anda ortak tek slogan atılarak “FAŞİZME KARŞI OMUZ OMUZ’A” tüm ülke de tek bir ağızdan haykırılmıştır.            
MANİSA
İlçemiz de 1 Mayıs günü EğitimSen’in organize ettiği katılıma dört araçla katılmıştır. İlk yürüyüş Manisa EğitimSen’in önünden başlamak üzere Manolya meydanından öğretmen evinin önüne kadar coşkulu bir miting’i erken bitirerek İzmir’in coşkusuna coşku katarak taçlandırmıştır.          
 ANTİKAPİTALİST MÜSLÜMAN GENÇLİK
Ülkemiz de bu yıl 1 Mayıs da ilginç bir gelişme yaşandı. “Antikapitalist Müslüman gençlik” 1 Mayıs da biranda çıktı ortaya, neden acaba bu güne kadar sınıf mücadelesinin yaşandığı alanlarda olmayanlar, neden acaba biranda bizde varız demiştir. Acaba Dünya da gelişen sınıf mücadelesinde kendi tabanlarının kayacağından korkmaktalar mıdır?      


Not: Mayıs’tır içimizi burkturan, aynı 30 Mart kızıldere gibi; 6 Mayıs katliamına engel olamadılar, ama tarihe adlarını altın harflerle kazıdılar. Şimdi ise Mahir-Hüseyin-Ulaş-Deniz-Yusuf-İnan-İbrahim ve diğer devrimciler gibi binlercesi var. 

Bir başka Mayıs’ta üzüntümüz Fikri Sönmez dir. Aynı Mahirler gibi devrimci yolda yürüyerek Fatsa öyküsünü yazmıştır. Ceza evi sürecinde işkencelere dayanamayıp kalp krizinden hayatını kaybetmiştir. Anıları mücadelemize ışık olsun. Unutmadık unutturmayacağız.  
Fikri Sönmez Bu Şafaklarda link http://www.muhalefet.org/haber-fikri-sonmez-bu-safaklarda-14-2325.aspx