20 Aralık 2012 Perşembe

KESKİNOĞLU'NUN İTİRAFI: BU KADAR KISA ÖMÜRDE BUNLARA GEREK VAR MI?

KESKİNOĞLU'NUN İTİRAFI: BU KADAR KISA ÖMÜRDE BUNLARA GEREK VAR MI?

Kapitalizmin yaşadığı çatışma ve çelişkileri, tecrübe paylaşım toplantısında su yüzüne çıktı.
İlçemizde, ilimizde, birinci, bölgemizin üçüncüsü olan, dünyada da sektör bazında otuz dokuzuncu olan Keskinoğlu Şirketler Grubunun Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mehmet Keskinoğlu, tecrübelerini paylaşırken ezilen sınıf eleştirisiyle karşılaştı.
Genç ve Aktif işadamlarının üç yıldır başlattığı, tecrübe paylaşım toplantısının üçüncü sezonunun ilki, 11.12.2012 tarihinde belediye meclis taoplantı salonunda yapıldı.
Bizde gittik, üzerimize düşen mızırlığı yaptık.
Diyalektik Tarihsel Materyalizm kuramına göre, kapitalizmin sürecini tamamladığı, içinden çıkılmaz krizi aşma girişimleri tüm aygıtlarıyla devam ediyor. Sistemin sürekli yaşadığı kriz derinleşirken, aşma girişimleri de dünyamızda, ülkemizde ve ilçemizde de devam ediyor. Tabii ki kendine bağlı olan otoriter kapitalist devletin yapısının, baskı aygıtlarını da, tüm kurum ve kuruluşlarını kullanıyor. Kamu kurumu olan belediyemiz de, tüm olanaklarını bu sınıfın çıkarları için seferber ediyor. Belediye yönetiminin ilk dönemindeki anlayışı ikinci dönemde yok olmuştur; yerelimizin de tüm olanakları tekelci sermayenin ihtiyaçlarına göre dizayn etmektedir.
Yerelde yaşadığımız krizin sebebi olan, Tekelci Kapitalist Şirketler Grubu Başkan Yardımcısı Mehmet Keskinoğlu, aile geçmişini anlatırken şimdi ki konumlarını birçok geçiş aşamasını atlayarak ilahi güce dayandırdı. Oysa sistemin 1950’lerde başlayan piyasa ekonomisinin burjuva devlet anlayışını es geçti. Devletin verdiği teşvik kredilerini es geçti, ilçemizin ucuz iş gücünü kullandığını es geçti, 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarını es geçti, alınan ekonomik kararların hayata geçmesi için yapılan 12 Eylül darbesini es geçti, en önemlisi de çalışan işçilerin artı değer üretimlerini es geçti. Aile şirketinin başarısı diye anlatırken, sadece bir defa ekip işi olduğunu, 3600 arkadaşla ekip çalışması yaptıklarına değindi. Sonuç olarak ilahi gücün ailesi olduğunu ballandıra ballandıra anlattı.
Bende bu anlatımlara karşılık çalışan mavi-beyaz yakalı işçilerinin ürettiği artı değer olduğunu ve işçilerinin açlık ve yoksulluk sınırının altında ücret aldıklarını, çalışma koşullarının çok ağır olduğunu, geleceksiz ve güvencesiz çalıştıklarını, en önemlisi de sendika kuramadıklarını, gelecek kaygısı yaşadıklarını söyledim. Verilen cevap “biz kimseyi zorla çalıştırmıyoruz”. Verilen cevaba cevap veremediğim için basın yoluyla cevaplamak isterim. Mutlaka kimse zorla çalıştırılmadı. Alternatiflerin önü kesilen ilçemizdeki çalışanların başka çaresi yoktu. Zorla çalışmaya mecbur bırakıyorsunuz.
Diğer bir konuda küçük kapitallerin sorusu, ne yapmalı üzerine verilen cevap ise Akhisar halkını kırdığını düşünüyorum. “Bu Akhisar adam olmaz”. Adamlık tanımını bilemem ama, ben adamlıktan ne anladığınız la ilgili derim. Ama şunu da unutmayın bu Akhisar sizleri ekonomik anlamda adam etti. Bunu inkar edemezsiniz.
Son olarak Mehmet Keskinoğlu’dan itiraf gibi bir yakınma.
Bu kadar kısa ömürde bunlara gerek var mı? Bu itirafı da kendilerine soru olarak yönlendirirken bu kadar kısa ömürde bunlara gerek var mı? İnsan sosyal, toplumsal bir varlık, hayvan değiliz; 12 saat, 15 saat, 18 saat çalışıyoruz değil mi?
Sevgili Akhisar halkı diyalektik tarihsel materyalist kurama göre, doğa ve toplum değişip dönüşmektedir. İlkel komünal toplumdan Köleci topluma, sonrada Feodal topluma, oradan da burjuva devrimiyle Kapitalist topluma geçmiş, şimdi de işçi sınıfının talebiyle sosyalist topluma geçiş aşamasındadır. Kapitalizmin vahşi saldırısı yaşanmadan, sosyalizme ihtiyaç duyulmaz. Şimdi yaşanan da vahşi saldırı dönemidir. Sistematik olarak sosyalist toplum altın tepsi içerisinde sunulmaz. Evrimsel olarak gelmesini beklersek uzun bir barbarlık dönemi yaşarız. Mutlaka devrimci bir mücadele ile gelecek, işçi sınıfının iktidarıyla oluşacaktır. Hak verilmez alının şiarıyla bu yazıyı noktalıyorum.(Vedat Özel)
Soruların bir kısmı Gözde Haber Sitesi tarafından kayıt edildi. Link

5 Kasım 2012 Pazartesi

CUMHURİYET İKİ ELİT KESİMİN Mİ OLMALI? YOKSA ÜLKEDE YAŞAYAN HALKLARIN MI OLMALI?


1923 Yılında kurulan Cumhuriyet kimin bayramı, Türklerin mi? Kürtlerin mi? Alevilerin mi? Sünnilerin mi? Geldiğimiz 2012 yılında ılımlı İslamcıların Cumhuriyeti oldu. Kuruluşundan bu yana iki elit kesimin kavgası artık bitmek üzere. Bundan sonraki süreçte halkların Cumhuriyeti olma yolunda. Sistemin ve düzenin elitlerinin kurduğu burjuva Cumhuriyeti artık yürümüyor. Son 29 Ekim de başlayan Rant ve iktidar kavgası artık her yönleriyle halka yansımaya başladı. Zaten gerçeği öğrenmenin iki yolu var, bir rant, diğeri de iktidar kavgası çıkınca öğrenilir. Bir yanda halkla birlikte kutlayanlar, diğer yanda milletle-devletle hipodromda ve akşamda resepsiyon’da kutlayanlar. Cumhuriyet demek, sözde halkın kendi içinden Cumhurunu çıkarması demekmiş. Laiklik demek ise, dinle devlet işlerinin birbirinden ayrılması demekmiş. Kuruluşundan bu yana aslında ayrıymış gibi görünen, ama aynı olanların kavgası bu. Kurulan Laiklikte Aleviler tanınmış mıdır? Hayır! Kürtler tanınmış mıdır? Hayır! Diyanet İşleri aracılığıyla Sünnilerin ılımlı İslam Cumhuriyeti, kendi milletinin (burjuva kesiminin) Cumhuriyeti olmamış mıdır? Evet! Cumhuriyet İki Elit Kesimin mi Olmalı? Yoksa Ülkede Yaşayan Halkların mı Olmalı? Sıkışan sosyal, ekonomik ve siyasi ortamdan, parse kapmak isteyenlerin kaos ortamı bu. Tek partili dönemin elit kesimiyle, çok partili dönemin ılımlı İslam Cumhuriyeti’nin ileriki günlerde ki iktidar hesapları yapılıyor. Yetki tartışmalarından tut, barikatın kaldırılmasına kadar ortalıkta gezen kafa karıştıran söylentiler.

Cumhuriyete herkesin farklı bakış açıları vardır. Halkın talebi doğrultusunda sistemler ve düzenler değişebilir. 1923 yılında da ihtiyaç duyulduğu için Cumhuriyet ilan edilmiştir. Temsili yönetim anlayışları aşılamayınca popülitesi yüksek olan kişilerin başvurduğu yöntemdir. Yani ellerinde sihirli değnek olan kurtarıcılar. Recep Tayip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç. İçlerinde en çok değeri düşen kişi en çok iktidara isteyen kişi konumunda olmuştur. Aslında bunların bir birlerinden farkları yoktur. Halk tarafından daha çok demokrasi talebi gelmese, yönetim anlayışı oligarşi teslim olur. Demokrasi inancı olmayanlar demokrasiyi bir araç olarak kullanırlar. Hocaları da öyle demedi mi? Sonuç olarak biat kültüründen gelenlerin demokrasi kavramının pratik olarak uygulanmasına izin vermezler. Tüm yaşananların olumsuzluklara kader kısmet olduğunu düşünürler. Ama nedense kendilerini ilgilendiren her şeyi şansa, kadere ve kısmete bırakmazlar.
Denenmeyen siyasi yapıların denenmesi gerekiyor. Yani, halkın kendi kendini yönetme anlayışını.  Gerçek anlamda eşitlikçi ve özgürlükçü bir Cumhuriyet ve Laiklik kurulmalı. Demokrasimiz de, doğrudan katılımcı demokrasi yöntemiyle yönetilmeli. Bu talepleri de halkımız isterse kabul ettirebilir. Aynı 1923’te olduğu gibi, sıkışan-zorlanan sistemin önü ancak ve ancak halkın söz, yetki ve karar sahibi olduğu zaman aşılır. Modası geçmiş iki elit yapının yöntemleri artık yürümüyor.
Ülkemizin gündemi çok, bir günde iki gündemli ülkede yaşıyoruz. İktidar ve ana muhalefet Cumhuriyeti bayramı kavgası verirken, diğer yandan çok önemli gündem olan açlık grevleri, ölüm orucuna dönüştü. Sorunun sahipleri de, sorunu çözme yerine, düzeysiz tartışmalara yaratıyor. Popülitesi Dünya, Bölge ve Ülkemizde yükselmiş birinin ağzına yakışmadı. Bir de bu açıklamayı Almanya gezisinde dünyaya duyuruyor. Dünya bu açıklamaya bir taraflarıyla güler.
Diğer bir açıklama da, legal-illegal yasal- yasa dışı örgütlere bir açıklama getirelim. Yasalarınızda ezilenlerin hakları, açık bir şekilde dile getirilmez; bunu biliyoruz. İnsan hakları evrensel bildirgesinde birçok madde vardır; buradan bakarsak Dünya’ya vereceğiniz cevap nedir? Diyelim ki oradan da ikna olmadınız, meşru hak talebi yasa dışı ilan edilebilir mi? Sizlerin uyguladığınız zorbalık yasal mıdır? Kılıfına uydurduğunuz yasalarınızla yasal olabilir; peki hala meşru mudur?
Evet, 29 Ekim günü Cumhuriyet bayramı kutlandı; halk iki elit kesinin arasına sıkışmış, kim doğru söylüyor onu bulmaya çalışıyor. Aslında doğruyu halkalar adına hizmet veren halkın gazetesi olan BirGün manşeti söyledi.

Gericilerin, zorbaların değil halkın Cumhuriyetini kuralım!

30 Ekim 2012 Salı

KIRK GÜNLÜK SİTE ÇÖKERTİLİR Mİ? ÇÖKERTİLİYOR’SA HABER SİTESİ DOĞRU YOLDA OLDUĞUNU DÜŞÜNMEZ Mİ?


Eyvallah, ne kadar engel olursanız olun, sıkıntılı, engebeli, dolambaçlı ve sarp yollardan yılmadan, usanmadan, dik bir şekilde yürüyeceğiz.
Evet, arkadaşlar ticari beklentimiz olmayan yerel ve genel haber sitemize, geçtiğimiz 09.10.2012 tarihinde saldırı yapılmıştır. Yani kimliği belirsiz kişiler tarafından sitemiz çökertilmiştir. Daha kırk günlük haber sitesi,, yaptığı haberlerle sıkıntı yaratmış olacak ki, çökertilmeye değer görüldü. Ne denir, bu tür saldırıyı yapanlara ben “hodri meydan” diyorum ;onları açıkça, dürüstçe tartışmaya davet ediyorum. Bir haber sitesinin oluşumu ve bilgileri kolay oluşmuyor. Emeğe saygı duyulmasını beklerdim, etik olmayan yollarla zarar verebilirsiniz, ama bunun bizleri  daha çok değere bindirdiğini unutmayınız. Eteğiniz de, beyniniz de, ne varsa alın gelin, hangi haberimiz yalan, yanlış, hangi tespitlerimiz eksik, buyurun tartışalım; kozlarımızı paylaşalım.
Sürekli dile getirdiğim sözleri, yine dile getirmek istiyorum. Bizlere her engel bir başka refleks geliştiriyor. Haber sitemize başlarken, yerel gazetemizin de olacağını söylemiştim, önümüzdeki günler de o da çıkıyor. BirGün gazetesinin yerel eki olarak şehrimizde 15 günde bir 3 bin tirajla dağıtıma başlayacak, ilk hedefimiz ayda 6 bin adet. İkinci hedefimiz ise 10 günde bir aylık 9 bin’e daha sonraki hedefi de, her hafta, ayda 12 bine ulaşmaktır.
Böyle bir çalışmaya başladığımda, hedefim Akhisar halkına gerçek ve güncel haberler ulaştırmak; TÜSİAD’ın ve MÜSİAD’ın gazetelerine ve medyasına sıkışmış halka, doğru haberi ulaştırmaktır. Aslında gösterilen pembe dünyanın olmadığını, yaşatılan dünyanın gerçek dünya olduğudur. Bununda sebepleri, sizlere yalan haber yapan tekelci medya ve gazetelerin sahipleridir. Yalan düzeni ve sistemi ters yüz etmek de bizlerin görevi olacaktır. Üstlendiğim görev budur.
Not: Sitemizin bir daha saldırıya uğramaması için önlemlerimizi aldık. Önümüzde ki günlerde, köşe yazarlarımızın da yazıları tekrar düzenlenecek.  Dilerim bir daha böyle bir olumsuzluk yaşamayız. Elimizde olmayan nedenlerle bir süre ara verdiğimiz için özür dileriz. (Vedat Özel)

16 Eylül 2012 Pazar

www.sensoldanbakis.com Yerel ve Genel Haber sitesinin üstlendiği basın yayın politikası ne olmalı ? Nasıl olmalı?


Kentimizde ve Ülkemizdeki emekten ve ezilenlerden yana gerçek haberleri yansıtmak, sosyal, toplumsal kültürel ve ekonomik yaşama müdahale etmek, görevimiz olacaktır. Bu sitenin ben merkezli bir anlayış yoktur. Bu güne kadar verdiğim mücadele halk iktidarının oluşması içindi; bundan böylede aynı olacak. Gerçek bilgiyi  halka mutlaka ulaştırmak için tüm araçlar kullanılmalı. Bu temelde verilen mücadelenin iyi niyetli bir mücadele olduğu bilinmeli. Sol duyulu bir anlayışın kavramsal çıkış yerine uygun olduğu için, en soldan bakışı geliştirmek ve dönüştürmek görevimiz olmalıdır. Diğer görevimiz de, sağ tarafta duranların (tekelci zenginlerin) tekerine çomak sokmak olacaktır.

Haber sitemize ek olarak, önümüzdeki gönlerde 15 günde bir, yerel gazetede çıkarmaya çalışacağız. Dilerim önümüzdeki günlerde eksikliklerimizi giderir, ikili ayaklarını oluşturarak, kent yoksullarına ulaşırız, o zaman tam anlamıyla olumsuz gelişmelere direk müdahale etmeyi başarmış oluruz.

Alt yapısı var olan ilçemiz de, muhalif yerel basın sorumluluk aldığım da, yola çıkarken sıkıntılı günlerin olacağını hesap ederek başladım.
İlkten, yedi kişilik köşe yazarıyla başladık. Arkadaşlara beni bu iyi niyetli yolda yalnız bırakmadıkları için teşekkür ediyorum. Önümüzdeki günlerde yerelden altı yazarımız daha yazı yazmaya başlayacak. Genel haberler konusunda da BirGün gazetesi ve muhalefet org’tan  besleniyoruz.Genel köşe yazarlarımız, (tümüyle organik bağım olan, yerelde ki temsilcisi olduğum)BirGün gazetesinin yazarlarıdır.  Önümüzde ki günlerde genel merkezlerinden izin alabilirsem, sendika org’ tan Evrensel gazetesinden Sol bakıştan da seçme yazıları sitemizde yayınlamayı düşünüyorum. Bunun dışında önerebileceğiniz başka siteler varsa önerilerini bekliyorum.
Site yapımında ve teknik işlerimizi yapan Mert Saygı’ya emeklerinden dolayı ,sitemizin editörlüğünü üstlenen Erdan Boşnak’a  yardımlarından dolayı teşekkür ederim.

Sitenin en önemli yapısını önümüzdeki günlerde oluşturacağız. Yayın kurulu. Ve bir de Muhabir eksiğimiz kaldı. Bu konuda çalışacak kişi varsa önerilerinizi bekliyorum. Hedefi olan çalışmanın oluşması için, yola çıkmak gerekir. Teorik olarak söylenen sözler, pratikteki eksiklikleri yaşanarak öğrenilir. Dedik ya kervan yolda düzülür.
Berber’den al haberi.
Her türlü sohbetin yapıldığı yerin berber dükkânları olduğundan, buralar toplumumuzda genel kanıya dayanarak haber alma yeridir. Yaklaşık 30 yıldır yaptığım mesleğimin kulağı delik biri olarak, üstlendiğim misyonumu  amatörce yaparak, topluma bu alanda hizmet sunmak istiyorum.
Bir atasözüyle bitirelim yazıyı. Önemli olan niyet, niyet iyi ise akıbet de iyi olur derler.        
  Not: Haber Sitemizin işleyişi ilkeleriyle ilgili, açıktan hakaret küfür yoksa, hiç bir yazar’ın yazısı’na sansür uygulanmayacak. Yorumcularımızın da aynı ilkelerle yorumları korunacak. Yapılacak yorumlar süzgeçten geçirilmeyecek; direk yansıyacak. Üyelik sistemimiz yoktur. Her isteyen girip yorum yapabilir. Sitemiz de girici sayısı hilesiz, F5 gibi, sayfa açıkken her dakikada bir sayı artmayacaktır. Yani diğer siteler gibi yalan girici sayısı, yükseltilerek artmayacaktır. Her IP giricisi günde kaç defa girerse girsin bir defa yansıyacak. Kamu yararı’na kamuoyuna duyurulmak istenen her habere yer verebiliriz. Kurumlarda yanlış uygulamalar ve yolsuzluk gibi, toplumumuzu ilgilendiren haberlerin doğruluğu araştırılarak haber yapılır. 

10 Eylül 2012 Pazartesi

BARIŞI SAVUNMAK TERÖRİSTLİKSE.

BARIŞI SAVUNMAK TERÖRİSTLİKSE. BEN KIRK DEFA DEĞİL BİN KIRK DEFA TERÖRİSTİM
Barışı Savunmak Teröristlikse, Ben Kırk Defa Değil; “Bin Kırk Defa Teröristim! “
ensoldanbakis.com’un ilk günü 1 Eylül dünya barış günü olması sebebiyle, barışın, kardeşliğin, yaşandığı bir dünya diyerek yayın hayatına başlıyor. Güçlü bir kadroyla başladığımızı yerel ve genel internet haberciliğine, “sol duyuyla” hareket ederek; başta ilçemizde, ilimizde, ülkemizde ve dünyamızda ki gelişmeleri takip edeceğiz.
Dünyamızda, bölgemizde ve ülkemizde, gelişen kaos ortamına yerelimizden “en soldan bakış“ı sunmak için, bilimin, aklın egemen olduğu bir anlayışla hareket edeceğiz. Bana bu yola çakarken destek olan yerelimizdeki tüm köşe yazarları arkadaşlara ve genel haberler ve köşe yazarları konusunda da yardımcı olan BirGün gazetesi Ankara sorumlusu Yaşar Aydın’a teşekkürlerimi bir borç bilirim.
1 Eylül dünya barış günüdür:1939 yılında başlayan 2. dünya savaşı 1945 yılına kadar sürüp, yaklaşık elli milyon insanın ölümüne, yüz on milyon insanın sakat kalmasına sebep olmuştur. Ve bittiği gün dünyadaki en çok nefret edilecek günler olarak tarihe bronz harflerle yazılmıştır. Faşizm savaşla beslenir. Savaş her ne sebeple olursa olsun, baskıdır, kandır ve gözyaşıdır. Bununda sorumluları Dünyayı yöneten egemenlerdir. 2. Dünya Savaşının mimarları bu gün dünyada nefretle anılan kişilerdir.
Ülkemizde yaşanan savaş ve bölgemiz de  yaşanan savaşların son bulması için, söylenmedik söz kalmadı. Her barış  sözünü dillendirdiğimizde, adımız terörist oldu. Barışı savunmak teröristlikse, savaşı savunanlara ne denir? Varsın terörist desinler bizlere, inadına BARIŞ, inadına EŞİTLİK ve inadına ÖZGÜRLÜK! Savaş çığırtkanlığına inat.
Arşivimde barış temalı yazılarım çok var, söylenmedik sözün kalmadığını ve bu söylenen sözlerin yaşama geçmesi için harekete geçmek gerektiğini düşünüyorum.
Tek Yol Barış!
2011 Ekim ayında yazdığım yazı “Kırk Değil Bin Kırk Defa BARIŞ’I Çağırmaktır Çare!” 2011 yıldan yazdığım barış temalı yazım. http://ensoldanbakis.blogspot.com/2011/10/krk-degil-bin-krk-defa-barisi-cagrmaktr.html
2011 Ağustos ayında yazdığım Kürtçe başlıklı barış temalı yazı. Xemoji Kıro Lewoko Edibese! Lewhatın Aştine. (“Yeter Artık Hepimiz Barış İçin Toplanalım.”)
http://ensoldanbakis.blogspot.com/2011/08/xemoji-kro-lewoko-edibese-lewhatn.html
2009 Ekim ayın da bir başka başlık adı altında yazdığım barış temalı yazı.”Barışı Bütünlemek İçin Bir Arada Yaşamı “Savunmalıyız” http://ensoldanbakis.blogspot.com/2009/10/bars-butunlemek-icin-bir-arada-yasam.html
2009 Eylül yine bir başka başlıklı yazı “Barış İçin Aralanan Kapıyı Ardına Kadar Açmalıyız” http://ensoldanbakis.blogspot.com/2009/09/bars-icin-aralanan-kapy-ardna-kadar.html

9 Ağustos 2012 Perşembe

CHP’nin Halk Devrimciliği Bitti; Yine Halk Devrimciliği Sosyalistlere Kaldı



 CHP’nin Halk Devrimciliği Bitti; Yine Halk Devrimciliği Sosyalistlere Kaldı

Kemal Kılıçdaroğlu 2010 yılında Genel Başkan olurken şöyle bir iddialı söz etti “BEN HALKIN DEVRİMCİSİYİM” dedi. Halkın devrimcisi olmak iddialı bir söz, ama yerine getirmekte bir o kadar sorumlukla-zorluklarla doludur. Halkın sorunlarını kendine dert edinenler mutlaka devrimcidir. Bu da halkın devrimcisi olmak için, temsili demokrasinin pençesinde de kurtularak olur. Halkın sorunlarına doğrudan eğilen, onlarla birlikte yaşamın tüm sıkıntılarını yaşayarak çözümler üreterek, birlikte üreten, birlikte tüketen, eşit ve özgür bir ülke özlemiyle başlar.  

Yine yeni bir CHP kongresi: İlkyazım da “CHP’nin halk devrimciliği nereye kadar demiştim; “ bir yıl sonra 12 Haziran seçimlerin de “CHP’nin halk devrimciliği geldiği yere kadar dedim;” şimdi de “CHP’nin halk devrimciliği bitti diyorum. Neden mi? Alman-İngiliz sosyal demokrat çizgisini benimsediği için.

Dünya’da esen sol dalgaya, ters yönlü kararlar alan Neo-liberalizmin kararlarının alındığı Avrupa sosyalist enternasyonal yönünde olduğu için bitti diyorum. 2010 yılında ki kongre de “faşizme karşı omuz omuza “ sloganları atılırken “taşeronluğu tarihe gömeceğim derken” kimi çevreler heyecana kapıldı, ama 2011’de maalesef sağa açılım yaptı. Şimdi de Avrupa’nın no-liberal politikalarının kararlarını alanlarla hareket ediyor.


Oysa Avrupa’da gelişen üç yönelim var. Bir İngiliz Alman (Blair-Schröder sosyal demokrasisi, neo-liberal politikaları sürdürülmesi) diğeri Fransa’da Devlet başkanı seçilen François Hollande daha sosyal devletten yana aldığı kararlar dikkati çekiyor; diğeri de Yunanistan ve İspanya’da gelişen, sınıf temelli gelişen gelişmeler. Bu iki bakış açısı farklıymış gibi görünen İngiltere-Almanya, Fransa sosyalist enternasyonale bağlı; Yunanistan da seçim sonuçlarına yansıyan İspanya’da ise sokak hareketleriyle başlayan gelişmelerse Avrupa Sol Partisinin üyelerinin geliştirdiği sonuçlardır.

Halkın Devrimciliğini Terk Eden CHP’nin Geldiği Nokta


CHP’nin son kongrede aldığı kararlar İngiliz Almanya sosyal demokrat çizgisin de olduğunu gösteriyor; Biraz’da içine Kemalizm-Ulusalcılık katarak neo-liberal politikalardan vazgeçemiyor. Oysa Dünya’da ki krizin nedeni alışıla gelmiş politikalar olduğu ve bundan sonra daha da derinleşeceğine işaret ediyor.  

CHP’nin son kongre de ki iki açıklaması önemli, üreteceğiz paylaşacağız bir; ikincisi ise bu ülkede cemaat tehdit unsuru değil. Birinci açıklaması çok talihsiz bir açıklama olduğunu söylemek istiyorum. Çünkü bu güne kadar tüm emekçiler üretti, şimdi ise Kılıçdaroğlu yine üretmekten bahsediyor; nereye kadar? Ürettiklerimizi paylaşmadık ki tekrar üretelim. Tekelleşen ekonominin kamusallaşması gerekmiyor mu? Paylaşmak için. Üretmek için de istihdama ihtiyaç var, bu piyasa ekonomisi içersinde istihdam edebilecek hangi politikaları önerirsiniz? Evet, bu açıklamalar CHP’nin farklı bir yola sokulduğu, sanki iktidara alternatif yaratılmak isteniyormuş gibi. Ama aynı ekonomik politikalarla düzenin ve sistemin yürümesi için, oysa Dünyayı ve Ülkemizi tehdit eden bu düzenin ve sistemin mutlaka değişmesi gerekir. Hastalıklı olan kapitalizmin iyileşemeyeceğini.. 
Bunun da alternatifinin öngörüleri ta 1843’ler de SAKALLI Dede’nin tezlerin de var. Gelecekte vahşi kapitalizmin saldırıları dozunun arttığı ve bunun da alternatiflerinin Avrupa’da başlayacağının söylemişti. Bizler de bu öngörüler doğrultusunda, bunun işaretlerini alıyoruz.

Avrupa’da gelişen üç önemli çıkışın birini halklar ve işçi sınıfı adına önemsemek gerekiyor. Neo-liberal yıkıma karşı örgütlü olan Yunanistan halkı 2009 yılında sokak eylemleriyle başlattığı direniş, 2012 yılında yapılan iki seçimle vücut buldu. Halk kendi iktidarını %3’ten %27’ye kadar taşımıştır. Ne sosyal demokratlara prim vermiştir; ne liberal sola, ne de ulusalcı solculara...

 Avrupa sol parti üyesi SYNASPİSMOS başını çektiği Radikal Sol Birlik (SAYRIZ) şimdi Yunanistan’da ana muhalefet partisi görevini üstlenerek gelecekte halk iktidarının kurulacağını ve Avrupa’da ve Dünyaya örnek olma yolundadır.

Gelişmeler karşısında Yunanistan sosyal demokrat partinin politika üretememesi çöküşüne neden olmuştur. Ülkemizin Yunanistan ekonomisinden daha da kötü durumda olduğunu düşünürsek sosyal demokrat partilerden beklentimiz olmamalı. CHP’nin son kongre kararları da emekçiler lehine değil, al lehine olacaktır. 
Sonuç olarak HALK DEVRİMCİLİĞİ bir ihtiyaç değil; zorunluluk hallini almıştır. Zorunluluktan dolayı da değil, bir yaşam biçimimiz olmalıdır. Düzenin ve sistemin tahrip ettiği her alan çürüyor.

Not: 2010 yılından Kılıçdaroğlu’nun çıkışı bana bir yazı yazma ihtiyarcı duyurdu. 2011’de bir daha yazı yazmamı zorladı. Şimdide beklentisi olanlara sonucunu bildiriyorum.

CHP'ye sorulması gereken sorular:

1) Dünyadaki gelişen Ekonomik krize karşı halkı koruyacak politikalarınız nedir?

2) Bu politikaların sonucu olan, bölgemizdeki Savaşa karşı politikalarınız nedir?

3) Yine aynı yıkım politikaların sonucunda, gelişen ülkemizdeki Ekonomik krize karşı ne önerileriniz vardır?              

4) Tümüne ve ülkemizin kuruluşundan bu yana çözülemeyen KÜRT-ALEVİ sorunlarına ilişkin çözüm önerileriniz nedir? 


“CHP'nin Halk Devrimciliği Nereye Kadar?” 11 Mayıs 2010 tarihinde yazdığım ilk yazı link http://ensoldanbakis.blogspot.com/2010/05/chpnin-halk-devrimciligi-nereye-kadar.html

“CHP'nin Halk Devrimciliği Geldiği Yere Kadar” 17 Haziran 2011 günü de ikinci yazıyı yazdım link. Bu link'in içinde altı bağlantılı link var, CHP'nin Akhisar da ki marifetleri.   





2 Ağustos 2012 Perşembe

Yeni Çıkan Hal Yasası Küçük Esnafı Bitirecek Uygulamaları Dayatıyor.



Yeni Çıkan Hal Yasası Küçük Esnafı Bitirecek Uygulamaları Dayatıyor.

Diğer yerel basında yansıdığı gibi değil yapılan toplantı. Tartışmalı geçen yasa bilgilendirmesi, Manisa Sanayi ve Ticaret Teknolojik Müdürü Hal Hakem Kurulu Başkanı Mehmet Önal'ı, Akhisar Belediye Sebze Meyve Hal Müdürü Ufuk İşler‘i terleten sorunlar ardı ardına geldi. Uygulamadaki sorunların çok ciddi boyutta olacağı, bundan sonra Belediye Zabıtasıyla pazarcı esnafları arasında çok tartışmalara ve kavgalara neden olacak.


Amaç Kayıt Dışı Ekonomiyi Kayıt Altına mı Almak? Yoksa Ekonomiyi Büyük Tüccar Esnafında mı Toplamak?  


Yürürlüğe giren 5957 sayılı yasa çıkarıcıların, pratikteki uygulanabilirliğine bakmadan çıkarılan diğer yasalar gibi acele getirilmişi bir yasa olduğu anlaşıldı. Gerek Hal’in tüccar esnafının, gerekse Market sahiplerinin daha çok kazanma yolları açılırken, küçük esnafın sürekli alış veriş yaptığı lokantacı esnafına veya halkımıza yaz dönemleri de domates kasayla veya çuvalla 20 kilonun üzerinde satış yapamayacak. Oysa daha önümüzdeki günlerde kentin zincir Marketleri kamyonlar dolusu Patates sattı. Bunu görmeyen Belediye ve Hal Müdürü küçük esnafın 20 kilo üzeri satış yapmasını engelliyor.       
Sonuç olarak oda Başkanı devam eden tartışma sonucu federasyon başkanını arayarak konunun anlatış şeklini bildirmesi sonucu, federasyon başkanının böyle bir uygulamanın olamayacağını; önümüzdeki günlerde 8–10 maddenin mutlaka değiştirileceğini söyledi. Yapılan toplantıya katılımın çokluğu dikkat çekti.


Diğer Bir Konuysa, Yasal Faizci Bankacıların Kredi Pembe Dünyasını Çizmeleriydi.


 Yaklaşık beş yıldır dünya ve ülkemiz derinden etkileyen serbest piyasa ekonomisinin sonuçlarını çok derin yaşanıyor. Sistemin ve düzenin artık yürüyememesinden yeni oyunları oynanıyor. Değişik yöntemlerle insanlarımızın malları ve mülkleri gasp ediliyor. Ekonomistlerin öngörüleri, önümüzdeki iki yıl içersinde yüzde sekiz olan büyüme ikiye düşeceği, cari açığın 77 milyar dolardan 200 milyar dolara çıkacağı, dış borcun da şimdiki rakamının 318 milyar dolar olduğu sonucu, önümüzdeki günlerin hiçte iç acıcı olmadığını bilerek bankalardan alınacak kredilerin ödenemeyeceğini bilerek hareke edilmeli şeklinde. Ödenmeyecek kredileri faizi aylık %5 olacağından günü kurtaralım derken geleceğimizi ipotek ettirebiliriz.
En önemli kredinin dayanışma içersinde olacağını bilerek hareket etmeliyiz; ben sifte yaptım komşum yapmadı anlayışını ve imece kültürümüzün yeniden yaşatmalıyız. 



26 Temmuz 2012 Perşembe

ensoldanbakis. com’a Neden İhtiyaç Duyuldu


 ensoldanbakis. com’a Neden İhtiyaç Duyuldu 

 
Yola çıkarken yolun seni nereye götüreceğini bilemezsin, bir de bakmışsın ki görünmeyen yönlerin ortaya çıkmış. Kentin tüm sorunlarını dert edinmiş, onun üzerine kafa yormaya başlamasın. Bilginin toplumsallaşması, toplumun bilgilenmesi için araca ihtiyaç vardır. Tüm araçları kullanırsanız, toplumu siyasallaştırır, siyaseti toplumsallaştırırsınız. İşte o zaman özlenen halk iktidarı oluşur.    

Günün haber alma aracı olan internet haberciliği, insanların tutkusu olmuş vaziyette. Sanal âlem de gerek ekonomik hayatımızın, gerekse sosyal ve siyasi hayatımızı yönlendirmede büyük rol üstlenen araç haline gelmiştir. Ben de bu âleme yaklaşık 8 yıl önce dâhil oldum. İlkten toplumsal sorumluluğumuz olan yapımızla eleştirmen yorumculuk yaptık, sonraları tartışmalar başladı. Bu tartışmalar yoğun bir sanal âlem de bizleri tartışmalara soktu. Her tartışmanın altından anlımızın akıyla çıktık. Sonra yorumlar makale boyutunu alınca da köşe yazarlığı yapar mısın teklifi geldi, olur dedim ve yola koyulduk. Derler ya kervan yolda dizilir diye. Bizler de yoldan yürürken dik yürümeyi ilke edindik. Kendimi tanıyan biri olduğum için, gözle ve yüreğimle gördükleri mi yazıya dökmekte zorlandım. Nedeni ise ilkokul mezunu olmamdı. Yazı yazarken teknik hatalarım hala oluyor; neyse ki Yoldaş’ım olan büyük oğlum Yoldaş, benim her zaman imdadıma yetişti bana editörlük yaptı. Eşim Neşe ise son yazım yayınlanmadan önce süzgeçten geçirerek yayına veriyorduk. Ailece verdiğimiz toplumsal mücadeleyi dayanışma içersin de yürüttük.   

Kamusal bir görev olan habercilik anlayışının kendi içersin de etik kuralları olmalıydı. Elimden geldiğince bunlara dikkat etmeye çalıştım. Düzenin ve sistemi çarkına kaptırmış yerel ve genel habercilik anlayışını ters yüz etmek için, hep başka pencereden bakarak yazılarımı yazdım ve haberlerin altına yorumlarımı yaptım. Bu bakış açısı diğerlerinden beni ayıran en önemli yönümdü.

Son yerel seçimlerden sonra bu kente dönen dolapları duyunca-görünce, yazı kalemimin ucu sivrilmeye başladı. Sivrildikçe birileri rahatsız oldu. Son yıllar da su yüzüne çıkan demokrasi dışı uygulamalar, haliyle anti demokratik mücadeleyi de beraberin de getirmek zorundaydı. 12 Eylül oligarşi yönetim anlayışı bizlere dayatılınca, doğruymuş gibi tüm toplumumuza yutturmaya çalışıldı. Doğru olmayan bu yönetim anlayışını açığa çıkarmakta bizlerin görevi oldu. Başta yerel yönetim olmak üzere, tüm sivil toplum örgütlerini ve düzenin, sistemin diğer partilerini hedef alan yazılara yöneldim. Tabi beraberin de sıkıntılı bir sürece girileceğini de biliyordum. Etik davranan yönüm hep beni korudu. Asla yalan yanlış yazı yazmadım. Halk adına alınan yanlış kararları halkın bilmesi için ne yapmam gerekiyorsa yaptım. İnternete giremeyenlere yazılarımı yazılı basından ulaştırmaya çalıştım. Tabi sanal âlemin tadı başka, yazılı basını da tadı başkaydı. Gazeteyi bire bir okuyucuya dokunarak verilince, bilginin toplumsallaşması, toplumun bilgilenmesinin önü açıldı. Canlı olarak bana ve topluma geri dönüşümleri başladı. Bu kente yaşayanlar kendileriyle ilgili kararların alınmadığını öğrenince, halk muhalefeti yavaş yavaş oluşmaya başladı. Tabi bu kentin yaşayanları üç partiye oy verenlerdi. Oy verdikleri partilerinin aldıkları kararları okuyunca inanamaz oldular. İçten içe her yapı kendilerini sorgulamaya başladı. Başta AKP olmak üzere MHP ve CHP de köşeye sıkıştı; iç muhalefet geliştikçe, partilerin içerisinde ki, iktidarın ağır ağabeyleri rahatsız oldular.  

Sonraları yazı yazdığım site sahiplerine siyasi baskı yapıldı. Benim yazarlığıma son verilmesi için özel toplantılar yapıldı. Sürekli yalan yanlış bahaneler uyduruldu, yazılarım ve kişiliğim hakkın da. Hepsine” hodri meydan” dedim, bir gün, bir tanesi, karşı açıklama yapamadı. Çünkü yazdığım her şey doğruydu. Hani bir atasözü vardır; doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Ben de doğru söyleyenin, sizlere sunduğu köyün, onuncu köy olduğunu iddia ediyorum. Tabii ki her şeyin bir bedeli vardır; ama bu kente dik durmanın ve onurlu yürümenin de mutluluğu var tabii ki.

Bu alanda benim kendime edindiğim misyon doğruyu Akhisar halkına duyurmaktı. Bunu elimden geldiğince yaptım ve yapmaya devam edeceğim, bundan da kimsenin şüphesi olmasın. Önderimizin bizlere verdiği kılavuz, sıkıntılı, engebeli ve dolambaçlı yollardan geçmeden halk iktidarının ulaşamayacağıdır. Evet, düzenin ve sistemin muhalifi olmak böyle bir şey, mücadelenize inanıyorsanız, her engel bir başka mücadele yolları buldurur insana. Yorum yazarken sorgulamak, sanal âlem de köşe yazarlığına yaptırdı bana. Sanal âlemden kopuk olanları haberdar etmek için de gazetecilikte yaptırdı. Halka dokunmak için de sokağa çıkarır insanı, sonrada kentin tüm sorunlarını bire bir görme imkânı verir. Sonra halkla bütünleşirsiniz, sorunlar yumağına dönen ilçenin sorunlarına müdahale etme hakkı bulursunuz kendiniz de. Toplumsal sorumluluk aldığınız da, bir de bakmışsınız, her sorunu sizlere yansımaya başlamış, sorunlarla bütünleşmişsin iz. Neden diye sormaya gerek yok, çünkü o kadar sorunlar var ki, bunu su yüzüne çıkaran bir tane yerel basın yok.  Mevcut yerel basın her biri, birine benzer durum da, haberciliğin ötesin de reklama dayalı internet haberciliği üç cümle haberle yapılıyor; haber diye yansıyan gündem 300–400 fotoğraf reklamcılığına dönüşmüş durum da. Alın sizlere haber. Özellikle ana akım belediye haber sitesi, yerel yönetime ver gaz haberleri dolu. Kayıkçı dövüşüne dönmüş sistemin ve düzenin figüranlarına alternatif yaratma peşindeler. Bunun ters yüz edilmesi şarttır. Bu yüzden, halk muhalefetini geliştirecek yerel internet haberciliği ve gazeteye ihtiyaç var. Adını da ensoldanbakis.com adlı site olmasını istedik. Diğer siyasi yapılardan ve sol siyasetlerden bizleri ayıran tarafı, devrimci siyaseti benimsememizdir.   

Yine kervan yolda diziler anlayışıyla başladığımı yerel internet haberciliği ve gazetecilik yolu bakalım nerelere götürecek bizleri. Yolumuz açık olsun.

Beklentim nicelik midir? Nitelik midir? Niteliği olan niceliktir. Sitenin kurulup yayın hayatına geçinceye kadar yazılarım google den blog sayfamdan takip edebilirsiniz. http://ensoldanbakis.blogspot.com/

Not: Diğer yerel sitelerden ayrılma nedenim farklı bakış açım olmasıdır. Önceki siteden ayrılırken Veda yazım ve son ayrıldığım siteden başlangıç yazılarımı sizlerle paylaşıyorum. Siteden ayrılma sebebim yazımın içeriğinle ilgili değil, internet sitesiyle de ilgili değil, gazete de çıkan yazılarımla da değil. İnternetteki yazılarımın okuyucularıma ulaşması için, matbaada çıkardığım fotokopiyle ilgilidir. Bunun Savcılık tarafından 300 TL para cezayla mahkûm edilmesi, siteden ayrılmama sebep olmuştur. Bana da kesilen 500 TL cezası vardır. Ben bu konuda yasal olmayan bir şey yapmadığımı bildiğim için, cezayı on gün içersinde yatırmadım; bu bağlamda yargı yolunun açılması ve mahkemenin karar vermesini istiyorum. Yapılan tamamen keyfi bir uygulama olduğunu düşünüyorum.

Bir noktadan sonra vazgeçmek olanaksızdır. Erişilmesi gereken nokta da, orasıdır. FRANZ KAFKA 
             
      
“VEDA! Gözle ve Yüreğimle Gördüklerimi Yazıya Döken Okuluma http://ensoldanbakis.blogspot.com/2012/03/veda-gozle-ve-yuregimle-gorduklerimi.html  
“İnternet Sitemize İlk Adım Atarken” Yazı sayfasında ki 6,7. yazı link
http://ensoldanbakis.blogspot.com/2012/03/wwwakhisargozdecom-internet-sitemize.html 


9 Temmuz 2012 Pazartesi

Savaşın Eşiğinden Döndük KESK’E Yapılan Operasyonlar, Sivas Anması bu Yıl Daha Çok Acılı Geçti ve Temmuz Ayı Belediye Meclis Kararları

Savaşın Eşiğinden Döndük

Düşürülen uçağın ne işi vardır komşumuzun hava sahasında ve sahilin de. BirGün gazetesinin Taşeronluk manşeti tamda bu noktada cuk diye oturdu. Manşet “Taşeronluk savaşın eşiğine getirdi”. Neden komşularımızla bu hale geldik? Komşularla sıfır sorun diye başlayan Dışişleri Bakanı Davutoğlu ülkeyi tüm komşularıyla boğaz boğaza nasıl getirdi?
          Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) eş başkanı ve mimarlarının istekleri doğrultusunda bölgemiz dizayn edilmeye çalışılıyor. Yeraltı kaynakları, (petrol–doğalgaz) silah, uçak ve yeni teknoloji denemeleri; yıkılan yakılan evler-binalar sonrasından ranta dönecek ihaleler G8-G20’lere düşecek paylar. Komşuda pişer bize de düşer diye düşünüldü herhalde. Fakat komşulara atılan kazık, bir gün gelir döner bizi de bulur diye düşünülmedi. Bu sistemin böyle gitmeyeceği apaçık ortada duruyorken, bunca yaşananlardan sonra hala diktatörlük faşist baskıların artması, daha çok acıların yaşanacağının anlamını vermektedir. Krizden çıkmanın yolu savaşa girmek değildir. Savaş daha çok insanları ve devleti krize sürükler. Evet, yaklaşık 10 yıllık iktidarı boyu AKP, sorunlarımızı kat be kat artırarak yoluna devam ediyor. Ne zaman savaşarak sorunlar bitmiştir. Her savaş, enin de, sonun da, barış sağlanarak son bulur. Geriye tek kalan savaşta kaybedilen insanlarımız, acı ve gözyaşıdır. Taşeronluğun taşıyıcıları nın vatansever olmaları da şaşırtıcıdır. Oysa bunların hepsi 1950’lerden bu yana piyasacı Neo-liberal düzenin taşeronluğunu yapanlardır. Neo-liberalizmin taşıyıcıları, kimi zaman milliyetçi, kimi zaman vatansever ve kimi zamanda dindarım diyerek, ülke insanını uyutarak iliklerimize kadar sömürü düzeni işletmişler.                                   
 

KESK’E Yapılan Operasyonları

Evet, yine bitmeyen operasyonlar. KESK’E yönelik yapılan tutuklamalar ve göz altıların nedenleri nelerdir? Gelişen muhalefetin odak noktasını oluşturan KESK birleşenleri kamusal alanların alabildiğince yok edilmesine direnen kararlığıyla tek direniş gösteren örgüt olmasıdır. 4+4+4 eğitim sistemine, 3+3 maşaların artışına ve sağlıkta dönüşümün ticarete dönüşüm olduğunu rakamlarla ispatlayarak iktidarın maskesini düşürmeleridir. Bu yüzden de bedelini ödemektedirler. Mutlaka her hak talebinin bir bedeli vardır. Diren’e diren’e kazanacağız!       

Sivas Anması bu Yıl Daha Çok Acılı Geçti   

Yorgun bir Cumhuriyet’in nedenleri ve sebepleri nedir? Tekçilik anlayışının dayatılmasıdır.

Bu kadar yorgun bir ülkenin insanları nasıl sorunlarını aşar bilemiyorum; ama sorunlar yaratan bu iktidarlardan kurtularak sorunlarımız aşılır. Bu yıl Sivas’ın anmasının en ağırı yaşandı; mevcut iktidar Sivas davasını zaman aşımına uğratılması,  yaralara tuz bastı. Ülkemizin kuruluşundan bu yana, iki temel sorunumuzu aşamıyoruz. Gerekçesi de sürekli dile getirdiğimiz tekçiliğin dayatılma anlayışıdır. Ulusalcı-milliyetçi-muhafazakâr anlayışın çözüm diye getirdiği, tek kimlik, tek millet ve tek devlet anlayışı. Oysa sorunun ,inançların kimliklerin özgürce yaşandığı bir ülke de aşılacağını bilmeliyiz. Egemenlerin sürekli bölüp parçalayıp yönetme argümanlarını ortadan kaldırdığımız da, yaşadığımız sorunların temelini, nedenlerini görmüş olacağız. Çok kimlikli, çok inançlı, bir yaşamı örerek, eşitliğin ve özgürlüğün yaşandığını görerek, emek-sermeye çelişkilerinden dolayı sorunlarımızın aşılacağını mutlaka bilmeliyiz. Bunun yolu da sınıf mücadelesinden geçer.         

Temmuz Ayı Belediye Meclis Toplantısını Sonuçları

verilen İki önerge konusu…  

Önerge sahipleri birim müdürleridir. Biri ruhsat işleri birimi, diğeri de gelirler müdürlüğü birimi. Benim bildiğim kadarıyla önergeyi muhalefet verir; ama bizim belediyemizde iktidar partisinin müdürleri veriyor; peki geliş şekli nasıl olmalıydı. Birim müdürleri işleyişte bir eksiklik gördüğü, düzeltilmesi gereken yerleri bağlı bulunduğu komisyona havale eder, komisyon görüşür oylar ve meclise getirir. Belediye meclis görüşür, gerekirse birim müdürlerinden ayrıntılı bilgi alır ve karara bağlar. Bunu neden allattım, ey Akhisar halkı sizleri yönetenler maalesef hiç derslerine çalışmadan memleket yönetiyorlar; birde 105 milyon bütçeyi yönetiyorlar.

Birinci konu: Ruhsat işlerin de aksayan sorunlar, gıdacılar çarşısının, ruhsatların kimlere verileceği, kimlere verilmeyeceği konusunda sıkıntıları ve bu konuda meclisten kararın çıkarılmasıyla ilgili istekleri dile getirildi. Ama ilginç olan, istekte bulunan sorumlunun ne istediğini bilememesidir. Dersine çalışmadan meclis toplantısına gelerek, alel acele kararın çıkarılması, sonradan doğacak sorunları da beraberinde getirecek. İşletme açmak için belediye’ye para ödeyerek satın aldıkları yerlerine, alınan kararla, bundan böyle bazı işlere ruhsat verilmeyecek. 

İkinci konu: Araç ürerlerine yapılan giydirme reklâmlar; önceden araçların vize yapımında araçların üzerinde ki reklâmların yapımı, bundan böyle çıkarılan yeni yasayla belediyelere devredilmesi konusudur. Bu konuda da TBMM’DE çıkarılan yasa çıkarıcılar, aşağıda nasıl uygulanacağının bilgisini vermeden, alel acele çıkarıdıkları için uygulanmasında sorunlar çıkmaktadır. Bir firmanın çıkan yasadan haberdar olmasından dolayı, araç reklâm giydirmesinin başvuru sonucu çıkan aksaklık, yine derslerine çalışmayan birim müdürü, komisyon ve meclis üyeleri işin içinden çıkamadı; öylemiydi böylemiydi konuşmaları sonucu, yine birinci konuda olduğu gibi gırgır şamata içersin de geçen meclis kararları. Mutlaka çok ciddiyet için de geçmesi gerekmiyor; ama bu kenti yönetenlerin bu kadarda acemice de alay ederek kararları alınması üzücü. Uygulamada ki sorunları halkımızın çektiğini bilmelisiniz sayın ilçemizin yöneticileri.

Not: Akhisar belediyesi çekin elinizi büfe ve seyyar satıcıların üzerinden. Birkaç yıldır seyyar satıcıların üzerine giden belediye zabıtası, son günlerde büfelerin de üzerine gider oldu. Genel ve yerel iktidarın temsilcileri milletvekili Uğur Aydemir belediye başkanı Salih Hızlı, ya iş verin halka ya da rahat bırakın .Üç beş kuruş kazanan esnaflarımızı; yaptıkları işler belki yasal olmayabilir ama iş veremediğiniz için yaptıkları meşrudur.                           















2 Temmuz 2012 Pazartesi

Bir Çığlık Çığ Yaratmalı, Anti Tekelci Kapitalist Mücadele Başlatmalı 1

Bir Çığlık Çığ Yaratmalı, Anti Tekelci Kapitalist Mücadele Başlatmalı 1
Serbest meslek sahiplerine yönelik bu yazımdan dolayı dilerim haddimi aşmamış olurum. Düzenin bu denli kötü gitmesi, aşağıdan yukarıya bir doğru müdahalenin olması şart olmuştur. Muhasebeci-mali müşavir mühendis avukat doktor, serbest meslek sahibi olan bu alanın mutlaka yaşama bulundukları alandan doğru müdahale etmeliler. Bu alanların üst kuruluşları gece gündüz çalışarak gelişmelere seyirci kalmıyorlar. Bu kuruluşların yerellerindeki temsilcilikleri de maalesef gelişmeler karşısında seyirci konumunda kalmaktalar. Siyasi anlayışıma göre, aşağıdan yukarıya doğru sorunlarımızın çözüleceğine inanan biriyim. Bu yüzden tüm bu kurumların temsilcileri bazı dönemler de çıkışlarının cılız kaldığına, bunun mutlaka piyasacı düzene karşı alternatif argümanlarının oluşturulması gerekmektedir. Bununda yolunun mutlaka ideolojik bir bakış açısıyla gelişeceğidir. 

Serbest Meslek Sahibi Avukatlarımız

Adaletin en temel dayanağı hukuk sistemidir. Hukukun bu kadar çiğnendiği bir ülkede evrensel hukuktan bahsede bilir miyiz?  Bu gelişmeler karşısında serbest meslek sahiplerinden olan Avukat kesimin yerellerde toplumsal yaşama müdahale etmeleri gerekmiyor mu? Özel yetkili mahkemelerin-savcıların evrensel hukukla bağdaşır bir durumları var mı? Kime olursa olsun hukuksuz yargılamaların olduğunu siz hukukçular daha iyi biliyorsunuz. Her hak talebi, terör örgütüyle bağlantı kurularak yıllarca hayatları ceza evlerinde çürütülüyor. Ülkemiz her dönem uluslararası hukuk sistemine uymadıkları için, ülkemiz de sürekli insan hakların çiğnendiği için, gerek tazminat gerekse hukuk sistemimiz mahkûm edilmektedir. Adalet sistemimiz adaleti olmayan bir iktidar tarafından bertaraf edilmektedir. Sizler; bu hukuksuzluğa daha ne kadar tahammül edecek, seyirci kalacaksınız. Hukuksuzluğun yarattığı yaşam alanlarımız ekonomik sorunları da beraberinde getiriyor.
1980 darbesi sonrası piyasacı düzen kurulurken insan hakları çiğnendi, anayasayı değiştirmeye teşebbüs edenler var diyerek 1982 anayasasını dayattılar; sosyal taleplerin önü kesilerek, tekelci kapitalizmin önü açıldı, ne sosyal devlette elle tutulur bir şey kaldı; nede ekonomik yaşamımızda. Birçok hukuksuzluğun yaşandığı ülkemizde seyirci durumunda kalan Avukatlarımız toplumun ekonomik durumunu icra işlerinden çok daha iyi bilmektedirler. Hukuk sisteminin çöktüğü ülkemizi ayağı kaldırmanın yolları sizlerin ellerinde, tekelci antikapitalist mücadelede sizlerin de katkısı ile olacağını düşünerek çığlığımı duyun istiyorum.                                     
 Serbest Meslek Sahibi Mühendislerimiz
Yaşam alanlarımızın mühendisler tarafından düzenlenmesiyle yaşanabilir bir dünya olur.       
Mühendislik kavramı çok genişi bir kavramdır. İçine girdiğinde çok derin yerlere götürür sizleri. Çevre, Elektrik, Fizik, Gemi İşletme,  Gıda Harita ve Kadastro,  İç Mimarlar,  İnşaat, Jeofizik, Jeoloji, Kimya, Maden, Makine, Meteoroloji, Mimarlar, Orman, Petrol,  Peyzaj Mimarları, Şehir Plancıları, Tekstil ve Ziraat Mühendisleri diye çok yelpazeye ayrılan mühendislik hayatımızın tüm alanlarına yansımaktadır. Yine bu alanda da üst kuruluşların yoğun mücadele çabaları vardır. Yine Avukatlarımız da olduğu gibi yerellerde mühendislerimiz yaşananlara seyirci kalmaktadır. Gerek yerel iktidarın, gerekse genel iktidarın, yanlış uygulamalarına karşılık seyirci konumundadırlar. Hükümetin tarım politikalarından tutun, çevre, kentsel dönüşüm adı altında yağmaya dönüşen şehirlerimizin, ormanlarımızın ve derelerimiz sermayenin insafına terk edilmektedir. TMMOB Genel merkezine sıkışan mücadele mutlaka yerellere inmek zorundadır. Çünkü hükümetin TMMOB’yi işlevsiz kılmak için sürekli yasalar çıkararak hareket alanını daraltmaktadır. Aşağıdan ise kurumları ele geçiren yağma ve talan iktidarıyla ancak ve ancak yerelden, genele doğru top yükün mücadeleyle baş edebiliriz. İlçemizde bu kadar mühendislerimiz varken, bizlere düşen göreve bakın dilerim haddimi aşmamışımdır. Toplum mühendisliğine soyunduğumdan dolayı karınca, kararınca müdahale etme hakkı buldum kendimde.. nedeni ise tüm alanlarımızın yerle bir olmasıdır. Siz mühendislerimizde çığlığımı duyun istedim.                     
Serbest Meslek Sahibi Doktorlarımız

Yine bu alandaki mücadele diğer kurumlar gibi üst kuruluşların ve Sağlık Emekçileri Sendikaları (SES)nın  üzerine kalmıştır. Kamuda çalışan doktorlarımızın çalışma yaşamı işkenceye dönmektedir. Sağlıkta dönüşüm adı altında yapılan sağlığın ticarileşmesi doktorlarımızın bir dakikada bir hasta baka yarışına sokulmaktadır. Aile hekimliğine geçişin ücretsiz olacağı söylenerek, dünya sağlık örgütünün verdiği para sona erdikten sonra ücretli halle dönüşmüştür. Sosyal güvencesi olan herkesten kesilen aylık ücretlerin üzerine, sürekli katkı payı adı altında ücret alınmaktadır; gerek eczanelerde, gerekse gözlük ihtiyaçlarında, gerekse diğer ihtiyaçlarında sürekli halkımızı soyup soğana çeviriyorlar. Tüm hekim arkadaşlara mesleklerinin piri olan Hipokrat yeminini hatırlatarak paranın egemen olmadığı sağlıklı günler kurmalarını dilerim. Evet, ülkemizin sağlık durumu hiç iyi değil çok yorgun ve hasta tedavisi de doktorlarımızın elinde, dilerim buradan haykırdığım çığlığımı duyarlar.
Serbest Meslek Sahibi Mali Müşavirler

Muhasebe-mali müşavir meslek gurubu da, serbest meslek gurubuna giren diğer önemli meslek gurubundanlar. Sağlık, Adalet, Mühendislik ve Muhasebeci-mali müşavir meslekleri hayatımızın önemli köşe taşlarındandır. Toplumsal yaşamımızın hesaplanarak pay edilmesinin matematiğini yapan Muhasebe gurubunun da yerellerde işlevsiz olduğu görülmektedir. Ben toplumsal yaşamımız da yalnızca işimizi yapmakla hükümlü olmadığımızı düşünen, mutlaka alanlara ilişkin sorumluluk alınmalıdır. Mükelleflerimizle sosyal, toplumsal, ekonomik ve siyasi ilişkilerimizde olmalıdır. Çünkü ülke ekonomisinin gidişatını en iyi bilen meslek gurubunun yalnızca işiyle ilgilenmesi yeterli değildir. Cari açık, enflasyon ve gelir gider hesaplarının hesaplandığı meslek gurubu olması nedeniyle, gelecekte nasıl bir tehlikenin beklediğini görenlerdir. Özellikle küçük esnafın ne durumda olduğunu bilen ve bunlara ilişkin çözümler üretmek zorunda kalanlardır. Ekonomik yaşamın en acı yüzüyle karşı karşıya kalan toplumumuzun ne çektiğini bilen meslek gurubudur. Sıkıntının enerjisini alan guruba çığlığımı duymalarını dilerim.
Bu yazı Sağlık, Adalet, Mühendislik ve Muhasebeci-Mali Müşavir meslek guruplarına yönelik yazdığım çığlık yazısıydı. Budan sonraki yazım küçük esnaf sanatkârların kendilerini korumaya yönelik ne yapmalarıyla ilgili olacaktır.