Sanayi Esnafından Küçük
Bir Devrim
Esnaf
ve sanatkârın 30 yıllık süreç içerisinde yaşadığı ekonomik krizler hala devam
ediyor. Toplumsal muhalefetin tüm alanlarından doğru geliştiği dönemler 70-80
arasıdır.12 Mart ve 12 Eylül faşist darbesi emekten yana gelişen toplumsal
muhalefeti iki müdahale sonucu yok etti. 24 Ocak 1980 ile başlayan
kararlar 1982 anayasasıyla netleşmiştir. 5 Nisan 1994, Kasım 2000 ve
Şubat 2001 krizleri ile devam etti. 2001 krizi sonrası şok yaşayan sanayi
esnafımız ilk defa Bülent CİĞEROĞLU kültür salonunda toplantı da tepkisini
gösterdi. O gün yaşanan şok ile toplantıda hatırladığım kadarı ile biriken
öfkenin dile getirilmesiydi. Çarşı esnafı olarak sanayi esnafının o
toplantısına gittim. Toplantıda söz aldım ve kürsüye çıktığımda ön safta oturan
parti ilçe başkanlarını gördüm. Elimde hazır bir konuşma metni olmadığı için ön
saftaki farklı siyasal yapılardan insanları görünce gemi batıyor, battığını
hisseden farklı siyasal yapılarda olsak da hep birlikte sıkıntılarımızı dile
getirmek için buradayız dedim. Kendimin de siyasi düşüncem olduğunu bende
buradayım diyerek konuşmaya başlayacaktım. Bir anda ön safta Milliyetçi Hareket
Partisinin ilçe başkanı konuşmama tahammül edemeyerek kendimi ifade etmemi anti
demokratik bir yöntem ile “İndirin şu… kişiyi buradan” diye tepki gösterdi.
Tabi onun o tepkisine oradaki tertip komitesi ve diğer parti ilçe başkanları
müdahale etmedi. O gün orada kendimi ifade etmemin önüne engel
olanlara sorarım; İnsanın kendisini ifade etmesi kadar önemli bir şey yoktur.
İfade etme diye engel olanların ise yaşanan sorunlara ilişkin hiçbir
düşünceleri aslında yoktur. Bu güne kadar hiçbir önerileri de olmamıştır.
Sorunun sahipleri tarafından çözümünde muhakkak düşüncelerini aktarmalıdır.
Yani birileri tarafından alınan kararlar sorunun sahipleri tarafından özne
haline getirilmezse sorunun nesnesi yaptırılmaya çalışılırsa hiçbir sorunumuz
çözülmez.
Esnaf ve sanatkârların iki
yıldır dilim döndüğünce sorunlarını dile getirmeye çalışıyorum. Çok önemli üç
sorunu sürekli gündeme getirerek çözülmesini talep ettim. Benim dediğim oldu
anlayışından öteye ortak çıkarlarımızın ortak payda etrafında çözülmesini
isteyen önerilerde bulunuyorum. Sorunlardan biri 2008 yılında çıkan sosyal
güvenlik yasası idi. Ona şimdi yapabilecek bir şey yok. Çünkü yasa yürürlüğe
girdi. Bir diğeri ise kendimin de içinde bulunduğum meslek grubunun tatil yapma
gününe yanlış bir gün olduğudur. Üçüncüsü ise 7500'e yakın esnafımızı
ilgilendiren anlık telefonlarımıza gelen 2 gün içerisinde oda aidatlarınızı
öderseniz 68 TL ödemeseniz 139 TL olmasıdır. Birinci sorun 1000'e yakın çırak,
kalfa ve usta kategorisinde olan örgencilerimizi ilgilendiriyordu. İkincisi
Berberler Odası'nın kadın berber üyeleri olan meslektaşlarımızı
ilgilendiriyordu. Üçüncüsü ise 7500'e yakın tüm esnaf ve sanatkârları
ilgilendiriyor.
AKP
hükümetinin tüm yaşam alanlarımızı emekten, ezilenden, işçiden, çiftçiden,
esnaf ve sanatkârdan değil sermayeden yana aldığı kararlar altında ezilmekteyiz.
Buna karşılık özellikle esnaf ve sanatkârları ilgilendiren konularda bizlerin
sözcülüğünü üstlenen oda başkanlarına ve yönetimlerine çok görev düşmektedir. Tüm
oda başkanlarının yönetimlerinde dahi tartışmadıkları diktatörlük yönetim
anlayışları ile üst yönetimlerine odalarının ekonomik konumlarından dolayı
aidatların yükselmesini nasıl isterler? Derhal üst yönetimlerine kişisel
hesaplarını yaparak aidatların yükseltme teklifinin geriye çekilip, iptal
edilmesini istiyorum. Manisa'da birlik başkanına ve yöneticilerine ne
söylendi? Manisa belge ücreti olarak 14 TL alıyor, biz 7 TL alıyoruz. Siz
aidatlara 139 TL alıyorsunuz. Biz 68 TL alıyoruz. Bu konuda bizi iyileştirin
isteğinde hangi oda başkanları bulunmuştur? 2 yıldır köşe yazarlığımda
sürekli odaların demokratik işleyişi konusunda şikâyetlerimi dile getirdim. En
önemli şikâyetlerimden biri olan doğrudan demokrasinin uygulanmasıydı. Bununda
pratikteki yansıması alınan kararlarda üyenin özne olarak tanınmasıydı. Oysa
temsili demokratik yöntemine bile uymayan oda başkanlarını diktatörlükle
suçluyorum. Çünkü aidatlar konusunda üst kurumlarından istedikleri 139 TL olsun
kararından kimi oda yöneticilerinin haberi yoktur. Birçok oda başkanları bu
konuda diktatörlük insiyatifi kullanarak kendileri talep etmişlerdir.14 oda
başkanı 7500 üyesi için ne yaptı? 10.07.2009 tarihinde yazdığım yazıya hiçbir
oda başkanı cevap vermedi.
Başka konuda sanayi esnafının birçok esnafa
göre çok sıkıntılar çektiğini biliyoruz. Madeni sanatkârlar ve demirciler odası
başkanları ellerinde sihirli değnek olmadıklarını kabul ederek sorunun
sahipleri özne haline getirerek 13-15-16. bloklarda yaşanan sıkıntılarını
sokağa çıkarak hak talebinde bulunmuşlardır. Bu eylem bir kez daha “Hak
verilmez. Alınır.” şiarının pratikte hayata geçtiğinin ispatıdır. Meşru zeminde
sivil toplum örgütlerinin kendilerine ait sorunlarını kamuoyu oluşturma amaçlı
basın açıklaması alınan kararı protesto etmemeye demokratik hakları vardır.
Halk tabirinde söylenen bir laf buraya uygun olur. Ağlamayan bebeğe meme
vermezler. Sanayi esnafının başardığı küçük devrimi diğer yaşam
alanlarında da başarmalıyız. Çünkü tüm yaşam alanlarımız sahipsizdir. “Sokağa
eyleme özgürleşmeye! Susma sustukça sıra sana gelecek! Hak verilmez. Alınır!”
gibi sloganlar tarihten beri boşuna söylenmemiştir. Bunu söylediğimizde
Rusya (Sovyetler Birliği) buraya
gelmeyecek Bunları söylemezsek ABD ve AB'nin tekelleşmiş kapitallerine
ülkemizdeki işbirlikçileri ile birlikte iliklerimize kadar işletecekler ve
bizleri sömürmeye devam edecekler.
Bu
ülkenin 68 ve 78 kuşağının verdiği onurlu mücadelesinden feyiz alarak 88, 98 ve
2008 kuşağı olan toplumun tüm alanlarından doğru çok kimlikli, çok kültürlü,
emekten ve ezilenden yana bir arada yaşamımızın mutlu olması için mücadeleyi
gökkuşağı renkleri gibi örmeliyiz.
Darısı
Diğerlerinin Başına Olsun.