25 Eylül 2009 Cuma

Barış İçin Aralanan Kapıyı Ardına Kadar Açmalıyız


    Barış İçin Aralanan Kapıyı Ardına Kadar Açmalıyız


1071 Malazgirt Meydan Muharebesinden 1923'e kadar bu ülkede Türk-Kürt halkının birlikte kazanılmış zaferleri var. Birlikte kazanılmış ülke topraklarında hüznü mutluluğu acıyı tatlı bin yıldır bu coğrafya da yaşadık. Akraba dost olduk. İç içe geçmiş ayrılmaz et tırnak olmuşuz. Bin yıllık iç içe geçmişliğin ayrılığı olmaz. Ayrılık olursa ırkçı yaklaşımların yaşatacağı acıları düşünmeliyiz. Evet, bin yıllık kız alma kız vermeyle iç içe geçmiş iki ulusun birbirlerini çok iyi anlaması ve barış için doğru hızlı adım atmalıdır. Geçtiğimiz yıl çoğunluğu kürtlerin yaşadığı iller de yapılan bir araştırmaya göre ortaya çıkan bir sonuçtan yola çıkarsak, dört de bir kesiminin şiddet yanlısı olduğu. Diğer dörde üçü ise barışı savunan bir arada yaşamayı isteyen kesim olduğunu sorunların büyümemesi için tampon görevi üstleniyorlar. Bunun için diğer ulus olan Türk tarafından da tampon görevi oluşturmak gerekir. Bu görevde sol sosyalist kesimin üstleneceği görev ve sorumluluğudur.Geçdiğimiz günlerde Bir Gün gazetesinde bir söyleşide gazateci yazar Tanıl BORA'NIN söylediği gibi." BARIŞ için aralanan kapıyı ardına kadar açmak gerekir ve bu konuda ısrarcı olmak gerekir." der.  

 Alparslan 50.000 askerle girdiği savaştan 200.000 askerle savaşarak bu toprakları kazanmışlardır. Mustafa Kemal ülkede farklı etnik gruplarla birlikte Cumhuriyeti kurduğu ve “Kürt halkına kurtuluş savaşı sırasında verdiği destekten dolayı müteşekkirim.” sözleri hatırlanmalı. Alparslan 20.000 Kürt süvarisi olmasaydı ben bu savaşı kazanamazdım der, demek ki 1071'den bu yana Türklerle dostluk ve birliktelik içinde geçinen Kürtlerdir. Büyük üstat Yaşar KEMAL “Türkün Türkten başka dostu yoktur.” Sözünü 1071'den bu yana “Türkün dostu Kürttür.”der. Mustafa Kemal “Yurtta sulh, cihanda sulh.” Diye dillerden düşmeyen sözlerinden yola çıkarak ülkede barışı savunmak ve kazanmak gerekmiyor mu?  Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana sürekli zapturu zap zap yeter artık demenin zamanı geldi ve geçmektedir. Demokratik bir ortamda sivil halk kendi sorunlarını çözmelidir. Askerin görevi ise dışarıdan gelecek tehlikeleri karşılamak ve sınırlarmızı korumaktır. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan sürekli zapturu zap zap. Hep zapturu zap ülkenin gelişmesini ve sorunlarının çözülmesini engelliyor. Her Türk asker doğar derler. Aslında her Türk asker doğmaz. Bir dönem askerlik görevini yapar. Görevi bittikten sonra siyaset istiyorsa yapabilirler. Siviller tarafından siyaset yapan siyasal yapılar sorunların çözümünü emekli paşalar gibi sivil demokratik kurallar içerisinde siyaseten çözülmesi gereken sorunları çözmeye aday olurlar ve siyaset yaparlar. Kimi beceriksiz siyasi yapılar gibi askere havale etmekte acizliktir. Ülkemiz kendi iç sorunlarını çözebilecek siyasi birikime sahiptir.Her demokrasinin askıya alındığı bu ülke de 30 yıl kaybediliyor. Benim ve benim gibi birçok insanın ömrü yasaklarla geçti. Ülkeyi bu hale sokmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu ülkenin vatandaşları ülkenin korunması ve bu duruma gelmesi için emek verdiler. Her Türk asker doğar derler. Ama mantığın bittiği yerde askerlik de başlar derler. Mantıksız olan nedir acaba? Tuvalette, boş depoda, kurumuş bir ağaçta nöbet tutmak mantıklı mıdır? Askerlik görevi ülkenin savunması için yapılır. Ama görev yaparken maalesef bir yumurtayı 40 kişi götürür, onu da kırarak yerine ulaştırır. Onun için askerler ve komutanlar emir komuta zinciri içinde kışla içerisinde görev yapmalıdır. Sivil yaşamın sözcüleri, yani siyasetçiler yaşanan sorunları demokratik kurallar içerisinde çözebilirler.  Siyaset her vatandaşın istediği zaman yapabileceği meşru bir zemindir. Askerlik ülke yurttaşlarımızın yaşamın da kısa bir dönem için yapılan görev, meslek olarak seçildiğinde sürekli yapılan vatan borcudur. Zamanlı zamansız müdahalelere de gerek yoktur.



NOT; 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesinin kutlandığı gündür. Benim için Malazgirt ilçesi önemlidir. Çünkü 17 Şubat 1969 yılında doğduğum topraklardır. 1969'dan 1980 Temmuz ayına kadar yaşadığım ve ilköğrenimimi gördüğüm memleketimdir. Yaşadığım 11 yıllık süre içerisinde her yıl yapılan 26 Ağustos zafer bayramı etkinliklerine katıldım. Akhisar'ımızda 6 Eylül Akhisar halkı için önemliyse 26 Ağustos'da Malazgirtliler için önemlidir. Her yıl coşkuyla kutlanan bu bayram bu yıl birazcık sancılı geçmiştir. Malazgirt halkının seçtiği belediye başkanı konuşturulmamıştır. Muş valisi tarafından engellenmiştir. Kürt açılımı diye başlatılan barış sürecine gölge düşürülmüştür. AKP hükümetinin emrinde olan Vali, Malazgirt halkını temsil eden belediye başkanını konuşturmama insiyatifini kendisi mi kullanmıştır. Hiç sanmıyorum. AKP hükümeti kendisini her eleştireni baskı yaparak susturmaya çalışmıştır. Onun için coğrafyamızın tarihi bayramında Muş Valisini kendi başına insiyatifi kullanamaz. Muş Milletvekili Nuri YAMAN ve belediye başkanı bu gibi engellemeye tepki göstererek merasim alanını terk etmiştir. Oysaki engellenen konuşma bir sonraki gün basına yansıdı. 1071'de Alparslan 50.000 süvari ile kazandığı savaşta 20.000 Kürt halkına ait olduğu “20.000 Kürt süvarisi olmasaydı ben bu savaşı kazanamazdım.” Sözleridir. Diğer önemli bir konu ise Kurtuluş Savaşından sonra Mustafa Kemal'in “Kürt halkına savaşta verdiği destekten dolayı müteşekkirim.” Sözüdür. Malazgirt belediye başkanının bu iki önemli isim olan Alparslan ve Mustafa Kemal iki halkı kaynaştıracak savaşlarda dayanışma içerisinde olduklarını ifade etmesinde ne sakınca olabilir? Açılım diye başlatılan süreç bu engellemelerle AKP hükümetinin samimi olmadığını gösterir.     




10 Eylül 2009 Perşembe

AKP’li Yöneticiler Tüm Muhtarlardan Özür Dilemeli


      AKP’li Yöneticiler Tüm Muhtarlardan Özür Dilemeli
          Geçtiğimiz ağustos ayında Akhisar'ımız da iki önemli toplantı yapıldı. İlçemizdeki toplantılar ya Demokratik Kitle Örgütleri, Muhtarlar ve çok az sayıda vatandaş katıldı.
         İlk toplantı 15 Ağustos cumartesi günü Halk evlerinin hazırladığı ÇİFTÇİ BULUŞMASI adı altında Bülent Çiğeroğlu kültür salonunda yapıldı. Toplantıda dört konuşmacı vardı. Biri halk evleri genel sekreteri iki ziraat mühendisleri genel başkanı üç sulama kooperatifleri genel başkanı dört sosyal bilimci profesör vardı. Toplantı genel olarak verimli geçti. 1980'den bu yana ülkemizde uygulanan politikasını çiftçiyi bitirmeye yönelik olduğu açıklandı. 1980'den bu yana kendi kendine yeten ülke olduğumuzu şimdi ki durumumuz 2,5 milyar dolar açık olduğu nüfusun artması sebebiyle gelecekte daha büyük açıklar vereceğiz. Su konusunda çok önemli sorunlarımız olduğu da belirtildi. Devletin ve hükümetin bu konularda duyarsız kaldığını çiftçiye verilen desteklemelerin aslında mazottan alınan vergidir. Hükümetin bu konuda desteklerinin yeterli olmadığını dile getirdiler. Genel olarak toplantı verimliliği faydalı olmuştur. Konuşmacılara bizleri bilgilendirdikleri için çok teşekkür ederim.

            İkinci toplantıda AKP'NİN yeni belediye toplantı salonunda 18 Ağustosta salı günü yapıldı. İlk oturum 15.30'daydı ama 16.00'da başladı. Halkı ilgilendiren üç önemli soru soruldu. Birincisi tren yolu şehir dışına çıkarılacak mı? Bu önemli soruyu Reşat Bey mahalle muhtarı İsmail Bey sordu. Eğer bu yol kısa sürede şehir dışına çıkarılmayacaksa yeni yapılan hastanenin acil servisi derhal hizmete girmelidir. Bu toplumu ilgilendiren önemli soruyu dile getirdiği için Reşat Bey mahalle muhtarına teşekkür ederim. İkincisi, solun barış sorunu genel olarak dile getirildi. Üçüncü soru olarak da muhtarların sosyal güvencelerinin kendileri tarafından ödendiğini bu konuda Akhisar'daki tüm muhtarların hükümet tarafından ödenmesi talebiydi. AKP'li milletvekilleri, il- ilçe başkanları daha önce çıkan bir yasa olduğunu %50'sinin devlet tarafından ödendiğini söylediler. Hatta bu konuda yasanın çıktığı tarihten bu yana ödediyseniz Bağ Kur kurumundan alacağınız var dediler. Çıkan yasanın 29 Mart'a kadar geçerli olduğunu 1 Nisan itibariyle sürenin dolduğunu daha sonra ki günlerde muhtarlar derneği başkanı tarafından öğrendim. Bu resmen bir skandal olarak ortada çıktı, Sevgili AKP milletvekili, genel başkan yardımcısı, il başkanı ve Akhisar ilçe başkanı Uğur Bey. Çıkan yasanın seçime endeksli olduğunu 29 Mart'ta seçim var. Muhtarlar mazbatalarını en az bir hafta sonra alacaklarını biliyorsunuz. 1 Nisan'da başvuru süresi biten bir yasanın kime ne faydası var? Tüm muhtarların böyle yalan yanlış çıkan yasayı çıkmış gibi davranarak gerçeklerden bir haber olduğunuz sonraki gün Manisa bağ kur kurumundan öğrenildi. Muhtarlar derneğinin Başkanı da böyle bir yasadan haberi olmadığı için tüm muhtarları içinde madara ettiniz. Akhisar kamuoyunda özür dileyerek yaptığınız hatayı telafi etmelisiniz. Tüm muhtarların böyle bir mağduriyeti giderilmelidir. Birinci oturumda toplumsal talepler çok fazla ortaya çıkmadı. Genel olarak bireysel taleplerle geçiştirildi.
         "İkinci toplantıda 18.30'da diye bildirildi ama 19.00'da başladı. Toplantı istenildiği' gibi gidiyordu. Birinci toplantı iyi geçmişti' ikinci toplantıda iyi geçmekteydi. Ticaret Odası, Ticaret Borsası, Ziraat Odası ve bir iki oda başkanı isteklerini dile getirdi. Sanki ülkemizin hiç sorunu yokmuş gibiydi. Her şey güllük gülistanlık içindeymiş gibi herkes memnundu. Sanıyorum toplantı AKP'nin propagandasına dönüşüyordu. İki toplantıdan da elde ettiğim izlenimlerimi sona üç kala altı soru sorarak oyunbozan olduğumu düşünüyorum. Biraz heyecan biraz muhalif olma baskısını üzerimde taşıyarak sorularımı iki milletvekiline yönelttim. Bu taleplerimi sizlerle de paylaşmak istiyorum.
            1.Kürt açılımı ile ilgili Tanrıyerdi'nin yaklaşımına karşı neden 30 yıla yakındır yaşanan iç sorunu seçimlerden sonra ve ABD başkanının ülkemizi ziyaretinden sonra yaptınız. Açılımınız BOP (Büyük Ortadoğu Projesinin)'un bir parçası mı? Yoksa gerçekten ülkemizdeki sorunun çözülmesini biz mi istedik? Ben demokratikleşmenin yukarıdan aşağıya değil aşağıdan yukarı olması gerektiğini söyledim. Yani mahalle baskısının kalkması gerekliğini yukarıdaki demokratikleşmenin yeterli olmadığını söyledim. Bunun aşağıdan yukarıya doğru gelişmesi gerektiğini dile getirdim.
           2.Sosyal devlet olduklarını dile getiren Tanrıverdi’ye bir hatırlatmada bulundum. Geçtiğimiz günlerde harç zamlarına protestocu bir kızı Başbakan azarlayarak “Daha ne yapalım kredi veriyoruz.“ dedi. Sosyal devlet öğrencisine kredi mi verir sorusuydu.

          3.Bu sorum ise hiç alanım olmayan bir soruydu. Çiftçilere destekte bulunduklarını söyleyen Sayın Berber Vekilimiz "5 milyar TL (5 katrilyon) destekte bulunduklarını, "söyledi. Bende bu sözün üzerine yapılan desteğin bir yıl içerisinde mazottan alınan vergi olduğunu aslında verilen bir şeyler olmadığını söyledim. Yani devletin çiftçiye 5 milyar TL (5 katrilyon) verdim diyor, aslında mazottan alınan maliyetin çok çok üzerindeki vergi olarak geri alıyorsunuz.
         4.Esnaf odaları ile ilgili zincir alışveriş merkezlerinin sayılarının 50 olduğu esnaf ve sanatkârları tehdit etmekte bu zincir mağazaların kimlere ait olduğunu herkes tarafından bilinmektedir. Bunlarının birçoğunu yasal sınırları aşarak çalışmaktadır.7500 esnafı tehdit eden zincir mağazaların Başbakan tarafından korunmasının ve bu konuda yasa çıkarılmasını isteyen bakkallar federasyonu bir istekle bulunmuştu. Akşamları 20.00'de Pazar günleri kapatılsın isteğiydi. Başbakan ise ben böyle bir yasa çıkaramam dedi. Bizler esnaf ve sanatkârlar olarak ne yaptık ki pabucumuz dama atılıyor? Dedim. Ahi ocağı kültürüne göre suç işleyen esnafa verilen ceza olarak Esnafın pabuç dama atılır. Ve bu sembolik pabuç cezalandırmadır.
          5.Bu sorum 2008 yılında çıkarılan sosyal güvenlik yasasından zarar gören çıraklık mesleki eğitimindeki çırak, kalfa ve usta kategorisinde olan öğrencilerimiz içindi Yaşları 14–15 yaşlarından itibaren öğrencilerimizin toplumsal ekonomimize katkı sunduğu ve bu konuda çıkan yasadan en çok zarar gören mağdurlar oldğuydu. Bizler sosyal güvencelerinin var diye biliyorduk. Meğer iş yeri kazaları ve meslek hastalıkları içinmiş. Sosyal güvenceleri emeklilik hakları için değilmiş. Bu konuda dürüst ve örnek devlet adamı bildiğimiz Cumhur Başkanı Abdullah Gül'ün oğlu hak etmediği halde Ali Babacan'ın şirketinden 28 gün emeklilik hakkı kazanmak için SSK'lı gösterilmiştir. Yani kısacası 14–15 yaşından itibaren toplumsal ekonomimize katkı sunan çıraklık meslek eğitimdeki öğrencilerimiz mağdur olmuşlardır. Haketmeyenler ise hak sahibi olmuştur.
          6.Bu sorum ise; esnafların bağ kur problemleri üzerine oldu. Bağ Kur priminin ödeyemeyen emekliliği gelmiş borcundan dolayı emekli olamayan bağ kurluların borçlarının üçe ayrıldığını birinin emekliliği için birinin de emekliler için bir diğeri de sağlık için ayrıldığı herkes tarafından bilinir. Örnek 15 bin TL borcu olan bir bağ kur lunun 5 bin TL si hiç kullanmadığı sağlıktan dolayı olmuştur. Ya bundan sonra sağlıktan yaralanılsın ya da sağlık borcu silinsin. Bu güne kadar olan borçlarının kullanmadığı sağlıktan dolayı ise bu borcun silinmesi gerekir.
          Verilen cevaplar tamamen lâfebeliği (Lafebeliği)den ibaretti. Demokratik kitle örgütlerinin bu gibi toplantılarda iktidara yönelik çok net sorular sorması gerekir.Ülkenin gidişatı güllük gülistanlık değil, lütfen birazcık sorumlu olduğumuz alanlara ilişkin sorumluluk alalım iş yapalım.!