29 Mart 2012 Perşembe

Mart Ayı Genel ve Yerel Gündemden Birkaç Konu


Mart Ayı Genel ve Yerel Gündemden Birkaç Konu


SON BELEDİYE MECLİS TOPLANTISININ ÖNEMLİ KARARI:Mart ayı belediye meclis toplantısında alınan karar: Mekke, Medine, Cidde’ye ziyaret tüm siyasi partilerin ortaklaşa alındığı kararın detayları. Oy çokluğuyla alınan karara iki CHP’li meclis üyesi karşı oy vermiştir; İ.Ö-T.E  meclis üyelerinin karşı oylarıyla Mekke, Medine, Cidde’ye gitme kabul edilmiştir. Bu konuyla ilgili ziyaret sonrası tüm detaylarıyla geniş bir yazı yazmayı düşünüyorum.    
8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ DEĞERLENDİRMESİ: Bu yıl her yerde olduğu gibi ilçemizde de kadınlar günü farklı anıldı. Düzen ve sistem partileri–sendikaları yine kadınlar gününü özünden uzaklaştırdılar. Bu yıl ilçemizde sınıf partileri-sendikaları beş ayrı etkinlik düzenledi. Etkinlikler 7–8–10 Mart tarihlerinde tiyatro, basın açıklaması, slâyt gösterisi, şiir dinletisi, türkü dinletisi ve son olarak, sokakta gür bir şekilde taleplerini haykırdılar. İlçemiz ilk defa 1857 yılında işçi sınıfının bedel ödeyerek elde edilen günü anlamını ön plana çıkardı. Bu başarıya imza atan KESK birleşenleri DİSK birleşenleri, Halk Evleri ve siyasi partiler ÖDP-EMEP-BDP-EDP’Yİ verdikleri emeklerinden dolayı kutlarım. Beş ayrı etkinlikteki birkaç olayı eleştirmek istiyorum.
Sınıf sendikalarına bağlı üç birleşenin ortaklaşa başladıkları etkinlikteki kişilerin siyasi damarları, sınıf sendikası mücadelesinin önüne geçmiştir. Bizzat kendilerinin yaptığı etkinlikte destek alan kurumlar mitingde aynı duyarlılığı göstermemişlerdir. Oysa sınıf sendikaları-partileri değildir bizleri sokağa çıkaran, hak talebinde bulunduran; tam aksine mevcut düzenin savunucuları partileri-sendikalarıdır. İlk çağrıyı yapan temsilci doğru bir yöntem kullanmıştı; üye bazına indirgeyerek farklı çevrelerden gelen öneriler doğrultusunda başarı elde edilmişti. Ama değerlendirme toplantısı yaparken ilk çağrıdaki gibi doğru yöntemi kullanamamıştır. Buda temsili demokrasili ile doğrudan demokrasi anlayışının aşılmamasından kaynaklanmaktadır. Pragmatik (yararcı, faydacı, çıkarcı yaklaşım sergileyen kişi) yaklaşımlar ortak yapılacak işleri başarıya götürmez. Son olarak düzenin savunucusu AKP’nin kadın kollarının yaptığı çalışmadan gelen eleştirilere cevap vermek istiyorum. Sayın kadın kolları başkanı; sosyal yardımlaşma kurumuna verdiğiniz yardımları çalışma diye sunarsanız ve bunun üzerinden “RIO mudur nedir eleştirsin de görelim.” derseniz, yerin kulağı vardır diye de düşünmek lazım. Sizler kamu kurumlarının içini özelleştirme politikalarıyla boşaltarak zavallı duruma getirerek bağışta bulunursanız kurum müdürü sizleri kapıda karşılar tabi. Hiç kusura bakmayın, bu yaptığınız eleştiriye açıktır. Bir siyasi parti kurumların üzerine çıkarsa bunun adı sosyal devlet olmaz. Sermayeye bağlı parti devleti olur.
Not: Erkek gözüyle kadınlar hak talebinde bulunmadıklarından dolayı önümüzdeki günlerde eleştirel bir yazı yazacağım.               

CHP İLÇE KONGRESİ: Geçtiğimiz günlerde CHP ilçe kongresi yapıldı. Tek liste ile güçlü yönetim oluştu. Basın olarak kongreye katıldım konuşmaları dinledim, dikkatimi çeken divan başkanı milletvekili hedeflediği yerel seçimlerin siyasi yöneliminin içi boş olması. Tekçilik anlayışı ve hala “miras yedi” yapısıyla aynılar aynı yerde ayrılar ayrı yerde çerçevesi içinde geçti. Bu yüzden sol değerlere ve ilkelere değer bir cümle duymadım. Ne sosyal demokrat anlayış ne de çağdaş anlayışının yansıması vardı. Yine alışıla gelmiş klişeleşmiş sözlerle kongre tamamlandı. Tek ve blok listeyle yönetim seçildi bununda adı demokratik seçim oldu. Divan başkanlığı yapan sayın vekile sorulmaz mı? Baykal’la girdiğiniz önseçim kavgasıyla yaptığınız birbirine uyuyor mu? 12 Haziran seçimlerinde sizi birinci sıraya oturtan önceki ilkeli duruşunuz değimlidir. Bu tutumunuz partili üyeleriniz önümüzdeki günlerde değerlendirilmez mi?        
ESNAF KEFALET SEÇİMİ: Seçim öncesi yazdığım yazıda nasıl baktığımı anlatmıştım, bu konudaki düşüncelerim okumayan varsa alttaki arşivimden görebilir. Yazı başlığı: Esnaf Kefalet Adayları: “Aslan Yattığı Yerden Beli Olur.” Seçim günü kazanılmış bir tek işleyiş var kapalı oyla seçimlerin yapılması. Kaybedenler yine ESKKK üyeleridir. Parse toplamaya gelen üç milletvekilinin konuşmalarından değerlendirme. İlk çıkanCHP milletvekili Sayın Özgür Özel’in esnaf ve sol kavramla ilgili konuşmasına değineceğim. Fransız Devrimi sonrası çıkan sağ-sol kavramını anlatırken kendilerini de sol kategoride tanımladı. Sosyal demokrat anlayışın aynı anlayış olduğunu söyledi. Soralım kendilerine sol tarafta oturanlar işçiler, çiftçiler ve ezilenlerdir, doğru. Sağ tarafta oturanlar ise tekelci kapitalizmidir. Yani özeti emek-sermayedir ezen-ezilendir.CHP’nin de içinde yer aldığı sosyalist olmayan enternasyonalle olan bağlarınızdan sadece dört çok önemli karara değineceğim. Afganistan, Irak, Libya ve son olarak da Suriye konusunda partileri ne tutum almışlardır? Hepsinin altına imza koyan CHPacaba solda mıdır? Yoksa sağda mıdır? Alınan tüm savaşların kararı dünya sermayesinin lehinde alınmıştır. Yani Neo-liberal politikaların bir sonucudur. Zaten sosyal demokratlarda tanımı itibarıyla küçük burjuvadır. Sınıf mücadelesinin de önünde en büyük engeldir. Sayın Hasan Ören beni en çok şaşırtan kişi olmuştur.

CHP
 içerisinde Zülfü Livaneli’nin yanında yer alarak kendisine biraz da olsa solculuk bulaşmıştır diye düşünmüştüm ama ne yazık ki solculuğun S’si kalmamıştır. Ah damardır adamı çeken bunlar da sol değildir. Kendilerine yer bulamayan yapılar ne kandilleri olurlar ne de kedilerine yer bulurlar. Sayın Uğur Aydemir iktidara geldiklerinden bu yana 400’den fazla esnaf kefalet (ESKKK) olduğunu, şimdi 700 üzerine çıkardıklarını, bir milyon kişinin de üzerinde kişiye de kredi verildiğini anlattı. Kimseye bedava para vermediklerini KARINCA gibi çalışmamız gerektiğini söyledi. Öncelikle sorum: Sayın vekil neden sayının artığını bilemiyorum. Ama şunu iyi biliyorum, her köşe başını tutmuş mahalle milyoneri verilen kredileri hortumluyor. “Bunların sahipleri kimdir” diye sizlere sormak gerekmez mi? Çok kişiye verilen kredi iyi olduğunuz için mi? Yoksa kötü yönetildiği için midir? Esnaflarımızın birçoğu 365 gün, günde 12–15 saatleri arası çalışıyor ama ne sizin zincir mağazalarınıza-marketlerinize dayanıyor ne de KOSGEB ile verdiğiniz HİBE kredinize dayanıyor. 
     
AHMET ŞIK NEDİM ŞENER’İN TAHLİYESİ: Yaklaşık bir yıldır tutuklu bulunan Ahmet-Nedim ve diğer serbest bırakılan gazetecilerle ilgili devletin hukuk sisteminin nasıl ayaklar altına alındığı bir kez daha görülmüş oldu. Silahlı eylem yok, yasadışı hiçbir faaliyet yok, kim verir şimdi bunun hesabını? Yaşatılan acıların hesabı mutlaka bir gün hukuk önünde verilir. Ahmet Şık cezaevi çıkışı benzer cümleleri söylediği için özel yetkili savcı tarafından soruşturma başlatıldı. Mevcut iktidarın en tepesinde olan kişinin eşi bu devletin hukuk yanlışlarını Uluslararası hukuk önünde mahkum etmedi mi? İç hukukta tüketilen hak mücadelesi uluslararası hukukta mahkum edilir. Dünya ülkeleri de böyle hukuk anlayışına bir taraflarıyla güler. Ondan sonra vatan-millet-din-iman diye böbürlenirsiniz.  İnsanımıza yaşatılan bunca acıyı hak etmediğimizi düşünüyorum. YAZIKLAR OLSUN.    
SİVAS DAVASININ ZAMAN AŞIMINA UĞRATILMASI: Cezayı hak edenlerin hukuk önünde zaman aşımına uğraması da ülke insanını bir kez daha derinden yaralamıştır. Hangi hukuk sistemine inanalım? Kimin kimi yargıladığı, kimin kimi serbest bıraktığı belli değil; kimin suçlu kimin suçsuz olduğu halk tarafından anlaşılmıyor. Kafalar karıştırılıyor. Maalesef biraz inanç, biraz kimliksel duygular kabartılıyor, nutuklar atılıyor; tüm toplum uyutuluyor. Caniler insan, insanlar cani gibi gösteriliyor. İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz. YAZIKLAR OLSUN

21 MART NEVRUZ: Yine demokratik hak talebi, yasaklama nedeniyle kana büründü. Her dönem olduğu gibi, otoriter baskı demokrasi dışı uygulamalarla yaşanmaz hal alıyor. 12 Haziran seçimleri öncesi yaşanan uygulamaları yine yaşadık. Seçime girememe sonrası çıkan olaylar sonucu Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde lise öğrencisiöğrencisi H.İbrahim ORUÇ ve Hopa’da emekli öğretmen Metin LOKUMCU hayatını kaybetmişti. Nevruz kutlamalarının yasaklanması sonucu çıkan olaylarda yine bir vatandaşımız hayatını kaybetti ve milletvekilleri polisler tarafından tartaklandı, gaz bombalarına maruz kaldı. Cudi Dağı’nda çıkan çatışmada yine ölen güvenlik kuvvetlerinden beş kişi. Kimdir bu yaşananların sorumlusu? Maalesef devleti yöneten astığım astık, kestiğim kestik diyen Sayın Başbakanımızdır. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devleti yönetenlerin (Mustafa Kemal, İnönü, Demirel, Türkeş, Özal, Çiller, Ecevit, Bahçeli R.T Erdoğan ve TSK yönetimleri)  hepsi aynı yöntemleri kullandı. Yaşanan sorunlar maalesef çözülemedi. Artık yöntemleri değiştirerek bir arada yaşama saygınlığımızı edinmeliyiz.
21 Mart Nevruz günü Kürtler açısından ne anlam ifade eder? Zulme karşı kazanılmış bir gündür. Tarihler öncesi yaşayan diktatör Dehaq’ın sağlığına kavuşmak için her gün bir Kürt gencinin beynini yiyen bir yamyamdır. Yaşanan bu zulme dur diyenDemirci Kawa efsanesi vardır. Kralı öldürdükten sonra dağa kaçan gençlere ateşle verilmiş bir işarettir. Diktatörler tarafından zulümler yaşatıldıkça doğası gereğiDemirci Ustası Kawalar da oluyor!                  
Yazının sözleri:
 
Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir. MICHEL FOUCAULT  
İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı takındığı tavırda gizlidir. JEAN PAUL SARTRE 
 
 
 

28 Mart 2012 Çarşamba

Mart Ayı Genel ve Yerel Gündemden Birkaç Konu


Mart Ayı Genel ve Yerel Gündemden Birkaç Konu


SON BELEDİYE MECLİS TOPLANTISININ ÖNEMLİ KARARI

Mart ayı belediye meclis toplantısında alınan karar: Mekke, Medine, Cidde’ye ziyaret tüm siyasi partilerin ortaklaşa andığı kararın detayları. Oy çokluğuyla alınan karara iki CHP’li meclis üyesi karşı oy vermiştir; İ.Ö-T.E meclis üyelerinin karşı oylarıyla Mekke, Medine, Cidde’ye gitme kabul edilmiştir. Bu konuyla ilgili ziyaret sonrası tüm detaylarıyla geniş bir yazı yazmayı düşünüyorum.      

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ DEĞERLENDİRMESİ

Bu yıl her yerde olduğu gibi ilçemizde de kadınlar günü farklı anıldı. Düzen ve sistem partileri–sendikaları yine kadınlar gününü özünden uzaklaştırdılar. Bu yıl ilçemizde sınıf partileri-sendikaları beş ayrı etkinlik düzenledi. Etkinlikler 7–8–10 Mart tarihlerinde tiyatro, basın açıklaması, slâyt gösterisi, şiir dinletisi, türkü dinletisi ve son olarak, sokakta gür bir şekilde taleplerini haykırdılar. İlçemiz ilk defa 1857 yılında işçi sınıfının bedel ödeyerek elde edilen günü anlamını ön plana çıkardı. Bu başarıya imza atan KESK birleşenleri DİSK birleşenleri, Halk Evleri ve siyasi partiler ÖDP-EMEP-BDP-EDP’Yİ verdikleri emeklerinden dolayı kutlarım. Beş ayrı etkinlikteki birkaç olayı eleştirmek istiyorum.
Sınıf sendikalarına bağlı üç birleşenin ortaklaşa başladıkları etkinlikteki kişilerin siyasi damarları, sınıf sendikası mücadelesinin önüne geçmiştir. Bizzat kendilerinin yaptığı etkinlikte destek alan kurumlar mitingde aynı duyarlılığı göstermemişlerdir. Oysa sınıf sendikaları-partileri değildir bizleri sokağa çıkaran, hak talebinde bulunduran; tam aksine mevcut düzenin savunucuları partileri-sendikalarıdır. İlk çağrıyı yapan temsilci doğru bir yöntem kullanmıştı; üye bazına indirgeyerek farklı çevrelerden gelen öneriler doğrultusunda başarı elde edilmişti. Ama değerlendirme toplantısı yaparken ilk çağrıdaki gibi doğru yöntemi kullanamamıştır. Buda temsili demokrasili ile doğrudan demokrasi anlayışının aşılmamasından kaynaklanmaktadır. Son olarak düzenin savunucusu AKP’nin kadın kollarının yaptığı çalışmadan gelen eleştirilere cevap vermek istiyorum. Sayın kadın kolları başkanı; sosyal yardımlaşma kurumuna verdiğiniz yardımları çalışma diye sunarsanız ve bunun üzerinden “RIO mudur nedir eleştirsin de görelim.” derseniz, yerin kulağı vardır diye de düşünmek lazım. Sizler kamu kurumlarının içini özelleştirme politikalarıyla boşaltarak zavallı duruma getirerek bağışta bulunursanız kurum müdürü sizleri kapıda karşılar tabi. Hiç kusura bakmayın, bun yaptığınız eleştiriye açıktır. Bir siyasi parti kurumların üzerine çıkarsa bunun adı sosyal devlet olmaz. Sermayeye bağlı parti devleti olur.
Not: Erkek gözüyle kadınlar hak talebinde bulunmadıklarından dolayı önümüzdeki günlerde eleştirel bir yazı yazacağım.               


CHP İLÇE KONGRESİ

Geçtiğimiz günlerde CHP ilçe kongresi yapıldı. Tek liste ile güçlü yönetim oluştu. Basın olarak kongreye katıldım konuşmaları dinledim, dikkatimi çeken divan başkanı milletvekili hedeflediği yerel seçimlerin siyasi yöneliminin içi boş olması. Tekçilik anlayışı ve hala “miras yedi” yapısıyla aynılar yanı yerde ayrılar ayrı yerde çerçevesi çizdi geçti. Bu yüzden sol değerlere ve ilkelere değer bir cümle duymadım. Ne sosyal demokrat anlayış ne de çağdaş anlayışının yansıması vardı. Yine alışıla gelmiş klişeleşmiş sözlerle kongre tamamlandı. Tek ve blok listeyle yönetim seçildi bununda adı demokratik seçim oldu. Divan başkanlığı yapan sayın vekile sorulmaz mı? Baykal’la girdiğiniz önseçim kavgasıyla yaptığınız birbirine uyuyor mu? 12 Haziran seçimlerinde sizi birinci sıraya oturtan önceki ilkeli duruşunuz değimlidir. Bu tutumunuz partili üyeleriniz önümüzdeki günlerde değerlendirilmez mi?        

ESNAF KEFALET SEÇİMİ

Seçim öncesi yazdığım yazıda nasıl baktığımı anlatmıştım, bu konudaki düşüncelerim okumayan varsa alttaki arşivimden görebilir. Yazı başlığı: Esnaf Kefalet Adayları: “Aslan Yattığı Yerden Beli Olur.” Seçim günü kazanılmış bir tek işleyiş var kapalı oyla seçimlerin yapılması. Kaybedenler yine ESKKK üyeleridir. Parse toplamaya gelen üç milletvekilinin konuşmalarından değerlendirme. İlk çıkan CHP milletvekili Sayın Özgür Özel’in esnaf ve sol kavramla ilgili konuşmasına değineceğim. Fransız Devrimi sonrası çıkan sağ-sol kavramını anlatırken kendilerini de sol kategoride tanımladı. Sosyal demokrat anlayışın aynı anlayış olduğunu söyledi. Soralım kendilerine sol tarafta oturanlar işçiler, çiftçiler ve ezilenlerdir, doğru. Sağ tarafta oturanlar ise tekelci kapitalizmidir. Yani özeti emek-sermayedir ezen-ezilendir. CHP’nin de içinde yer aldığı sosyalist olmayan enternasyonalle olan bağlarınızdan sadece dört çok önemli karara değineceğim. Afganistan, Irak, Libya ve son olarak da Suriye konusunda partileri ne tutum almışlardır? Hepsinin altına imza koyan CHP acaba solda mıdır? Yoksa sağda mıdır? Alınan tüm savaşların kararı dünya sermayesinin lehinde alınmıştır. Yani Neo-liberal politikaların bir sonucudur. Zaten sosyal demokratlarda tanımı itibarıyla küçük burjuvadır. Sınıf mücadelesinin de önünde en büyük engeldir. Sayın Hasan Ören beni en çok şaşırtan kişi olmuştur. CHP içerisinde Zülfü Livaneli’nin yanında yer alarak kendisine biraz da olsa solculuk bulaşmıştır diye düşünmüştüm ama ne yazık ki solculuğun S’si kalmamıştır. Ah damardır adamı çeken bunlar da sol değildir. Kendilerine yer bulamayan yapılar ne kandilleri olurlar ne de kedilerine yer bulurlar. Sayın Uğur Aydemir iktidara geldiklerinden bu yana 400’den fazla esnaf kefalet (ESKKK) olduğunu, şimdi 700 üzerine çıkardıklarını, bir milyon kişinin de üzerinde kişiye de kredi verildiğini anlattı. Kimseye bedava para vermediklerini KARINCA gibi çalışmamız gerektiğini söyledi. Öncelikle sorum: Sayın vekil neden sayının artığını bilemiyorum. Ama şunu iyi biliyorum, her köşe başını tutmuş mahalle milyoneri verilen kredileri hortumluyor. “Bunların sahipleri kimdir” diye sizlere sormak gerekmez mi? Çok kişiye verilen kredi iyi olduğunuz için mi? Yoksa kötü yönetildiği için midir? Esnaflarımızın birçoğu 365 gün, günde 12–15 saatleri arası çalışıyor ama ne sizin zincir mağazalarınıza-marketlerinize dayanıyor ne de KOSGEB ile verdiğiniz HİBE kredinize dayanıyor.
    

AHMET ŞIK NEDİM ŞENER’İN TAHLİYESİ

Yaklaşık bir yıldır tutuklu bulunan Ahmet-Nedim ve diğer serbest bırakılan gazetecilerle ilgili devletin hukuk sisteminin nasıl ayaklar altına alındığı bir kez daha görülmüş oldu. Silahlı eylem yok, yasadışı hiçbir faaliyet yok, kim verir şimdi bunun hesabını? Yaşatılan acıların hesabı mutlaka bir gün hukuk önünde verilir. Ahmet Şık cezaevi çıkışı benzer cümleleri söylediği için özel yetkili savcı tarafından soruşturma başlatıldı. Mevcut iktidarın en tepesinde olan kişinin eşi bu devletin hukuk yanlışlarını Uluslararası hukuk önünde mahkum etmedi mi? İç hukukta tüketilen hak mücadelesi uluslararası hukukta mahkum edilir. Dünya ülkeleri de böyle hukuk anlayışına bir taraflarıyla güler. Ondan sonra vatan-millet-din-iman diye böbürlenirsiniz.  İnsanımıza yaşatılan bunca acıyı hak etmediğimizi düşünüyorum. YAZIKLAR OLSUN.     


SİVAS DAVASININ ZAMAN AŞIMINA UĞRATILMASI

Cezayı hak edenlerin hukuk önünde zaman aşımına uğraması da ülke insanını bir kez daha derinden yaralamıştır. Hangi hukuk sistemine inanalım? Kimin kimi yargıladığı, kimin kimi serbest bıraktığı belli değil; kimin suçlu kimin suçsuz olduğu halk tarafından anlaşılmıyor. Kafalar karıştırılıyor. Maalesef biraz inanç, biraz kimliksel duygular kabartılıyor, nutuklar atılıyor; tüm toplum uyutuluyor. Caniler insan, insanlar cani gibi gösteriliyor. İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz. YAZIKLAR OLSUN


21 MART NEVRUZ

Yine demokratik hak talebi, yasaklama nedeniyle kana büründü. Her dönem olduğu gibi, otoriter baskı demokrasi dışı uygulamalarla yaşanmaz hal alıyor. 12 Haziran seçimleri öncesi yaşanan uygulamaları yine yaşadık. Seçime girememe sonrası çıkan olaylar sonucu Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde lise öğrencisi H.İbrahim ORUÇ ve Hopa’da emekli öğretmen Metin LOKUMCU hayatını kaybetmişti. Nevruz kutlamalarının yasaklanması sonucu çıkan olaylarda yine bir vatandaşımız hayatını kaybetti ve milletvekilleri polisler tarafından tartaklandı, gaz bombalarına maruz kaldı. Cudi Dağı’nda çıkan çatışmada yine ölen güvenlik kuvvetlerinden beş kişi. Kimdir bu yaşananların sorumlusu? Maalesef devleti yöneten astığım astık, kestiğim kestik diyen sayın başbakanımızdır. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devleti yönetenlerin (Mustafa Kemal, İnönü, Demirel, Türkeş, Özal, Çiller, Ecevit, Bahçeli R.T Erdoğan ve TSK yönetimleri) hepsi aynı yöntemleri kullandı. Yaşanan sorunlar maalesef çözülemedi. Artık yöntemleri değiştirerek bir arada yaşama saygınlığımızı edinmeliyiz.
21 Mart Nevruz günü Kürtler açısından ne anlam ifade eder? Zulme karşı kazanılmış bir gündür. Tarihler öncesi yaşayan diktatör Dehaq’ın sağlığına kavuşmak için her gün bir Kürt gencinin beynini yiyen bir yamyamdır. Yaşanan bu zulme dur diyen Demirci Kawa efsanesi vardır. Kralı öldürdükten sonra dağa kaçan gençlere ateşle verilmiş bir işarettir. Diktatörler tarafından zulümler yaşatıldıkça doğası gereği Demirci Ustası Kawalar da oluyor!                  

Yazının bir olumlu bir olumsuz sözleri

Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir. MICHEL FOUCAULT 

İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı takındığı tavırda gizlidir. JEAN PAUL SARTRE

24 Mart 2012 Cumartesi

4+4+4 Eğitim Sisteminde Kullanılan Üç Kesim


4+4+4 Eğitim Sisteminde Kullanılan Üç Kesim



Kürtler-Meslek okulları (çırak-kalfa) ve her zaman siyasete malzeme olarak kullanılan (din-türban) İmam Hatipler.
Ana dilde eğitim haktır. İkinci Dünya Savaşı sonrası çıkan “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”ni tüm dünya ülkeleri imza atarak kabul etti. Vazgeçilmez ve tüm devletlerin halkları için iki ana temel görevi var: Biri sağlık hakkı, diğeri de ana dilde eğitim hakkı. Uluslararası sözleşme gereği halkların bu tür istekleri devletler tarafından verilmelidir. Ülkemizde bu tür hakların verilmediği için sürekli sorun yaşamaktayız. AKP 4+4+4 kademeli eğitim sistemini getirirken, her şeyde olduğu gibi bunu da oldubittiye getirmek istiyor. Özellikle üç kesim bu konuda kullanılıyor. Kürtler-meslek okulları(çırak-kalfa) ve her zaman siyasete malzeme olan (din türban) imam hatipler. Kürtlere; siz 4 yıl sonrası Kürtçe eğitim hakkı verilmeli diyorlar. Kendilerine soruldu mu? Hayır. Meslek okulları (çırak kalfalar) bu konuda kullanılıyor. Asıl amaç; İmam Hatip okullarına hayatın önemli dönemecinde, cemaat-tarikatların güdümünde olan kırsal kesimi karanlığa, çağdışı eğitime sürüklemek. Peki, hala bu ülkede suni inanç eğitimin önünde engel var mı? Hayır. Nedir o zaman bu oyun? Yapılan anlamsız yaygaraya karşı çıkılsın, din düşmanı gösterilsin oyunudur. Çok fazla bu konuya girmek istemiyorum.
 EĞİTİME ALAYLILIKTAN DOĞRU BAKIŞ AÇISI
Bu konuya mesleğim esnaf ve sanatkârlık (çırak kalfa) olduğu için alanımdan doğru dâhil olmak istedim. Öncelikle baba ve çırak, kalfa, usta, kategorilerinden geçmiş olduğumdan; yaşayarak eğitimin-öğrenimin içinden geldiğimi düşünüyorum.Bu eğitim-öğrenim bildiğimiz mektepler değil, bunun adı alaylılık (pratikten). Yaşayarak öğrenilmiş; deneme yanılma yöntemlerini sürekli yaşayan biri olarak, bilgim doğrultusunda katkı sunmak istiyorum.
 TEMEL EĞİTİM AİLEDEN BAŞLAR.
Temel eğitim daha doğmadan önceki haftalardan itibaren ailede etrafındaki gelişmeleri algılamayla başlar. Doğduktan sonraki günlerde altı yaşına kadar algılamanın sürdüğünü ve sonraki aşamalarda da alışkanlıklarımızı ediniyoruz. Uluslararası anlaşmaya göre eğitimi okul öncesi bir yıl, sonraki aşamasını da zorunlu sekiz yıl olarak savunmalıyız. Araştırmalarıma göre dünyada eğitim sistemi olarak örnek ülkelerin başında gelen “Finlandiya” dünyanın en ileri gelen eğitim sistemine sahiptir. Orada uygulanan eğitim sistemi zorunlu olmak üzere dokuz yıldır.
            ESNAFLARIMIZ ARA ELAMAN BULAMAMA NEDENİ SEKİZ YILIK EĞİTİM DEĞİL.   
Yaşadıklarımdan yola çıkarak çıraklık dönemi eğitimi başlama yaşı 12 idi. Bastırılmış duygu ve özlemlerle dolu çocukluk dönemlerimiz var. Sokakta oyun çocuğunu alıkoyarak üzerinden kazanç elde etme mantığını devletin eğitim sisteminin sorumlularına sormalı-sorgulamalıyız. Mutlaka çıkacak olan yasaya karşı çıkmalıyız. Bu anlayış insanın bilimsel eğitimden uzaklaştıran 5–6–7–8. sınıflarının temel derslerin verildiği, buralardan koparma anlayışıdır. Sorarım bu eğitim sistemini öneren İslami sermayeye ve hükümet yetkililerine: Hangileri çocuklarını devlet-imam hatip okullarına gönderiyorlar? Cemaat-tarikat ilişkileriyle kırsal kesimin çocuklarını çok önemli dönemeçten ayırarak kendilerine biat edecek bilgiye hapsetmek istemektedirler. Belki TBMM’de engel olunmayabilinir ama mutlaka bu konuda halk muhalefeti geliştirmeli; sokak eylemleriyle bu yasaya karşı çıkmalıyız. Esnaflarımızın gelişen piyasa ekonomisi içersinde ara eleman (çırak) bulamama sıkıntısının nedeni zorunlu sekiz yılık eğitim değil. Zorunlu sekiz yılık eğitim sistemine geçmeden önce zorunlu ilkokul beş yıldı. Ortaokula gitmeyen esnaf kesiminin gelişen çağda eksikleri çoktur. Düşünün bu zorunlu eğitim 60-70’lerde hayata geçtiğini… Birçoğumuz belki ülkenin kalkınmasında ciddi roller üstlenecektik.
            ZORUNLU FELSEFE DERSİ 1980 DARBESİNDE NEDEN KALDIRILDI YERİNE ZORUNLU “NE” GETİRİLDİ
            1980 darbesi ile zaten eksik olan eğitim sistemi tamamen bitirildi. Bu konudaABD güdümlü Evren, Özal ve Gülen KARANLIK bir çığır açtılar; zorunlu FELSEFE dersleri kaldırıldı; yerine zorunlu DİN DERSLERİ getirildi. Hala tek kimlik dayatması gibi, ülkemizde tek inanç dayatması da vardı. Ülkemizin çözemediği, sürekli sorunlar yumağına dönen iki çok önemli sorununun temeli yanlış uygulanan eğitim sistemimizdir. Benim karşı çıkma nedenim, suni din inancına ve Türkçe eğitime karşı çıkmak değil. Karşı çıktığım: tek kimlik ve inancın diğer kimliklere dayatılması ve farklı inançlara haklarının verilmemesi, her inanca ve kimliğe eşit mesafede durulmaması, bunların devletin üzerinden örgütlenmesidir.
 ANA DİLDE EĞİTİM EVRENSEL BİR HAKTIR TEMELDEN VERİLMELİDİR.   
Sonuç olarak 1.-2. paylaşım savaşlarından sonra ihtiyaç duyulan insan hakları evrensel bildirgesine koyulan imzaya sahip çıkılarak, ana dilde eğitimin önü, sonradan değil; temelden açılmalı. Esnaf ve sanatkârlar için ara eleman sorunu çıraklık mesleki eğitim kapatılarak, hali hazırda var olan açık mesleki eğitim bölümleri özendirilmeli. İlk yıl genel sonraki üç yıl zaten var olan haftada iki gün yüz yüze torik-pratik eğitim sistemine geçilmelidir.

Yazının sözü: Bir ulusun değeri, o ulusu meydana getiren bireylerin değeriyle ölçülür. JOHN STUART MILL 

19 Mart 2012 Pazartesi

Esnaf Kefalet Adayları: “Aslan Yattığı Yerden Beli Olur.”


Esnaf Kefalet Adayları: “Aslan Yattığı Yerden Beli Olur.”

Esnaf Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifi (ESKKK) Seçimi yoğun bir çalışma içersin de geçiyor. Neden acaba? Küçük esnafa ne faydası var da bütün oda başkanları ve yönetimleri gece gündüz çalışıyorlar?
1- iktidar hırsı
2- Rant
3- ESKKK başka yerlere tırmanmak için basamak olarak kullanılan yer mi?
Üçüncü sorudan yola çıkarak soruyorum. İyi de gecesini gündüzüne katanlar hiç dönüp de arkalarına bakmışlar mı? Yaslandıkları, yattıkları yerler ne âlemde? Hani bir söz vardır; ASLAN YATTIĞI YERDEN BELLİ OLUR. Belli belli ne olduğunuz. Üyelerinizin yüzde sekseni kötü durumda yüzde yirmisi de bocalama içinde. Neden mi? Hani hiç üyeleriniz için çalışma yapmadığınız zincir mağazaların-marketlerin gazabı içersindeler ondan. Sizler ne peşindesiniz?  ESKKK baş-yönetici olma peşindesiniz. Peki, hala küçük esnafa ne faydası var ESKKK’NIN? Hiç… Faizle para satılacak evler dükkânlar ipotek edilecek bir veya iki arkadaş kefil bulunacak sonrasında üyenizi koruyacak çalışma yapmadığınız için ödenmeyen paralardan dolayı mülksüzleştirilecek kefillerin dostlukları, arkadaşlıkları bozulacak. Kimdir bunun sebebi? Maalesef sizlersiniz. Bu ne hırs bu ne mücadele… Dönün kendinize aynada bir bakın bakalım, doğru olmayan sözlerle işgâl ettiğiniz yere ne faydanız var? Üzerine bastığınız odalarınızdan destek istiyorsunuz. 
1- İktidar hırsı
         
Bakınız Sayın Akhisar’ımızın küçük esnaf başkanları-yöneticileri. İktidar (koltuk) paylaşılmasa, kendiniz de tekelleşirse, buda sizi en yakınınızla dostluğunuzu bozar. Sürekli şüphe duyarsınız acaba ne zaman kazık yiyeceğim diye. Bunu takip etmekten iktidarınızın size verdiği psikolojik baskı tramvaya dönüşür, aile düzeniniz bozulur, üyelerinizin işlerini bozduğunuz gibi, kendi işlerinizi de bozarsınız. Oysa kişisel egonuzu yenerseniz, iktidarı yönetiminizle paylaşır doğrudan demokrasi yöntemini üye bazına indirir, sıkıntıları paylaşırsanız; sorunları aşar hem kendiniz hem de üyeleriniz soluk alır sorunlar çözülür. Böyle devem eder ısrarcı olursanız üyelerinize zarar verir üzersiniz kendiniz de diktatör olursunuz. Bunun sonuçlarını hepiniz yaşadınız kazık attığınız-yediğiniz için yıllardır dostluklarınız alile ilişkileriniz bozuldu. YETMEZ Mİ? Bakınız, baş olmak çile olmamalı kolaylaştırıcı olmalı, mutlu etmeli sizleri hizmet verdiğiniz kişileri. Hırs yaparsanız mezarda bile rahat edemeseniz huzursuz olursunuz.
2- Rant

Rant da hırsla bağlantılı… Üç kuruş para peşinde koşarken çok kuruş kaybettiğinizi unutmayın; işinizi ve üyelerinizin işlerini takip etmediğiniz için dolaylı yoldan herkesin battığını bilin. Ayda şu an ki rakama göre altı, altı buçuk bin TL burut beş, beş buçuk bin TL net maaş almak için veya iktidar için on kişi çabalayarak hem zaman kaybı yaşıyorsunuz, ham de ekonomik sorunları çözemiyorsunuz. Kooperatif tamamı itibarıyle herkesin eşit katkı sunduğu eşit olarak da kazanç sağladığı yer olmalıdır. Sizlere eşit katkı sunanların haklarını haftada bir SALI günü bir-iki saat zaman ayırarak önünüze hazırlanan dosyalara imza atarak halk ettiğinize emin misiniz? Peki, hala bir ay sekiz saat çalışan personelinize haksızlık yapmış olmuyor musunuz? Tümünün aldığı maaşların bürütü sizlerinki gibi ancak net aldıkları sizlerin altında dört buçuk bin TL. Yılda dört ikramiye verdiğiniz çalışanlara neden duayen ustanın her zaman dile getirdiği ikramiyeleri maaşlara yansıtmıyorsunuz? Hem tazminatları hem de sigortaları yüksek ödenir emekliliklerinde yüksek maaş-tazminat alırlar. Emeğini en çok verenlerin aldığı parayla sizlerin aldığı para arasında uçurum var. Bu kooperatifin eşitlik ilkesine aykırı değil mi? 
3- ESKKK Başka Yerlere Tırmanmak İçin Basamak olarak Kullanılan Yer mi?

Başka yerlere tırmanmak için araç olarak kullandığınız oda-ESKKK kurumlarına ne yaptınız da başka yerlere sulanıyorsunuz; diye sormazlar mı adama? Kimileri odanın işlerini daha iyi yürüteyim diye üst kurumlarda veya yerel yönetimlerde görev aldılar ne yaptılar. Geçmişi kurcalarsak birçok olumsuz işin altından oda başkanları ve yöneticileri çıkar. Bir: 2009 yılında 68 TL 7 TL oda aidatının-evrakını iki katına çıkması çıkar. İki:Esnafların hafta tatili-işletme ruhsat işlerinin fiyatlarının arttırılması çıkar. Üç: Halkımızın içtiği suyun-toplanan çöpün yüksek düzeyde artırılması çıkar. Dört: Kasap halinin-karocular vs esnafının mağduriyeti çıkar. Beş: KOSGEB kredisi adı altında sertifika kursları ve sonrasında hibe kredisiyle üyelerinin sermayesinin çok üzerinde rakip-haksız rekabet yaratanlar çıkar. Altı: Son yapılan çılgın alış veriş festivalinde üç gün birinci çinko, ikici çinko ve tombala yapanlarla 2000 esnafın cirosu olacak ekonomiyi tekelcilere aktarılması ve birlikte komite çalışmasın da yer alanlar çıkar. Yedi: Büyük alış veriş merkezi için belediye mecliste çıkan plan değişikliği yasasına oy verenler çıkar. Sekiz:Yerel yönetimin esnafa yaptıklarına karşılık aferin ödülleri vermek, değirmenine su taşımak için ahi haftasında ahi evrenin ilkelerini tüm halkımıza giydirenler, sanki o ilkelerin birine sahiplermiş gibi pazarlayanlar çıkar. Dokuz: Bunlar bırakın esnaflarımızın haklarını devlete kurumlara karşı savunmayı tam aksine bunların bizzat örgütleyicisi oldular. On: Ne zaman üç aday kendi oda üyeleri için bölgesel toplantılar yapmış, ne zaman şoför, marangoz ve kahveci esnafını haksız rekabet yapmamaları için demokratik ortamlar oluşturmuştur. Çabalarını FAİZLE para satma yerine, ikişer üçer bölgelerdeki üyelerini bir araya getirmek için uğraşısında bulunsalar görevlerini yapmış olacaklar çabaları boşuna gitmemiş olacak. Örnek olsun diye günde on müşterinin beş çay içtiğini hesaplarsak elli çay yapar. Üç meslektaş rekabet etme birbirlerini bitirme yerine anlaştırılırsa oda yöneticileri tarafından 5 kuruş elliyle çarpıldığında 2,5 kuruş yapar aya çarpıldığında 75 TL yapar cebinden çıkanı da hesaplarsak dâhil olan parayla 150 TL yapar üç meslektaşla hesaplandığında 450 TL yapar. Böyle bir çalışmayı yaptığınızda faizle para satmamış olacaksınız dostluklarda bozulmam olur.     
   Sonuç, olarak nedenleri belli sonuçlar yaşıyoruz. Çözüm için tüm küçük esnaf ve sanatkârların oda başkanları ve yönetimleri, vahşi kapitalizmin saldırıları artıyor, sakın ola onların arasına girelim diye caba içinde olmayın yaptığınız iş belli zamana emeğe dayalı, raftan al sata benzemez. Bu yüzden içe dönelim şehrimizdeki tüm küçük esnaf ve sanatkârları gelişen yok etme politikalarına karşı ÖRGÜTLENELİM.                                         
Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir. MICHEL FOUCAULT 

18 Mart 2012 Pazar

Çekin Elinizi 8 Mart Kadınlar Günü Kutlama Değil, Anmadır!



Çekin Elinizi 8 Mart Kadınlar Günü Kutlama Değil, Anmadır!


Her yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Mutlaka Anılmalıdır.
Ülkemizde, ilçemizde de her yıl anma etkinliklerinin yerine KUTLAMA adı altında yapılmaya başlandı. Özellikle sağ düzen ve sistem partileri-sivil toplum kuruluşları da hiç kaçırmaz oldu. Bu günü içini boşaltarak tarihini ön plana çıkarmayarak kutluyorlar. Başta AKP olmak üzere ve diğer düzen partileri çekin elinizi! Her şeyde olduğu gibi bununda doğru anılması gerekir diyenler ilçemizde 8 Mart’ın anlamını yitirmeden anma yapacaklardır. İlçemizde de bu yıl sınıf partileri ve demokratik kitle örgütleri farklı bir etkinlik-anma yapacak. 10 Mart Cumartesi günü saat 14.00’de yeni belediye önünden eski belediye önüne kadar yürüyüş yaparak farklılığı fark ettirecekler. Günümüzün en acil ihtiyacı olan Eşitlik-Özgürlük talebini daha gür bir sesle haykıracaklar. Aynı 8 Mart 1857 yılında ABD’nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisinin başlattığı eşit işe eşit ücret ve daha iyi çalışma koşullarını talepleriyle anılacak. Ne olmuştu 1857’de grev yapan işçilere polisin müdahale etmiş işçileri fabrikaya kapatma sonucu çıkan yangında 129 tekstil işçisi kadın can vermiştir.
Sonraki aşamalarına girmeyeceğim çünkü günümüze gelene kadar hep içi boşaltıldı. Özden hareketle 8 Mart kadınlar günümüzü tekrar ele almak gerekir. Tüm kadınlar EMEKÇİDİR! En başta doğurgan olması sebebiyle 9 ay 10 gün taşıdığı yavrusunu acıyla dünyaya getiren sonra da ayakları üzerinde durmasını sağlayana kadar doyuran ve tüm ihtiyaçlarını karşılayandır. Kadın anadır, sevgilidir, yardır, güzeldir, pozitif olmalıdır; onun için üzülmemelidir. Ülkemiz de kadına verilen değer bireylerin olduğu kadar devletin de sorumluluğundadır. 24 saat 365 gün hiç durmadan çalışan kadındır. En başta mutlu ve huzurlu olası gereken de kadınlarımızdır. Ekonomik özgülüğü yoktur, işi yoksa sosyal güvencesi devlet tarafından karşılanmalıdır. Çalışan kadınların ise mutlaka bebeğine bakacak işyerin ne yasal zorunluluklar getirerek kreş ihtiyaçları karşılanmalıdır. Yaşlı annelerimiz ve ninelerimiz bebek bakma sorumluğu yoktur, yaşamın son günlerinde daha huzurlu rahat yaşamalılar. Buda devletin kadına verdiği değerle ölçülür.
Yazının sözü: 13.46 08 Mart 2010 tarihinde BİRGÜN gazetesinin forum sayfasında EYLEM BAŞAK ŞENTÜRK’ÜN yazısından bir bölüm aktarıyorum sizlere.
“Kadını, kadın yapan özgürlükçü kişiliğidir aslında. Baştan aşağı özgürlüğü temsil ederler. Her kadının içinde, yüreğinde “ Ben özgürüm! ” diye bağıran bir ses vardır. Kimisi bu sesi dışarıya yansıtır; kimisi içerisinde bastırır. Ama nasıl bir özgürlük bu bahsettiğimiz? Baştan savma bir özgürlük değil elbette. Hayat için özgürlük. Tatlı bir hayat için...”


 Ve kadınlar bizim kadınlarımız
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.
Nazım Hikmet Ran 

16 Mart 2012 Cuma

www.akhisargozde.com İnternet Sitemize İlk Adım Atarken


www.akhisargozde.com İnternet Sitemize İlk Adım Atarken

          Yabancısı olmadığım yerel Gözde basın ailesinin tamamına dâhil oldum. Yaklaşık dört buçuk yıldır yazılı basın olan 
Gözde Gazetesi'nde yazılarım çıkıyordu. Bundan sonra www.akhisargozde.com internet sitesinde de yazılarım çıkacak. Üçlü bir çalışma halinde çalışan Gözde ailesi matbaa, gazete ve internet sitesi bir bütünün parçaları olarak hizmet veriyor. Bu yüzden çalışmalarımın daha verimli ve hızlı olacağına inandığım için burada yazmaya karar verdim. Halkları için mücadele verenlerin beklediği bir tek ilke vardır. İnsanlara eşit mesafede durmak ve eşit davranmaktır. Benim de isteğim; sansüre uğramadan eleştirel yorumlarımın ve yazılarımın yayınlaması. Halklar ve ezilenler adına mücadele edenlerin ekonomik beklentisi olmaz. Onlar tamamen toplumsal düşünürler düşünceleri-mücadeleleri halkların bir arada mutlu yaşaması içindir. Buna engel olmak isteyenler bu temelde mücadele edenlere farklı kılıflar uydururlar ama bir atasözünden yola çıkarak “doğru eğilir ama asla kırılmaz”. Doğruluğuna inandığım mücadelemi dik durarak sürdüreceğim; bundan da kimsenin şüphesi olmasın. Evet, edebiyat kolay bir meslek değil, mesleğimin (Berberlik) toplumda çok önemli bir yeri olduğunu bildiğim için edebiyat yönümü güçlendirerek psikoloji, felsefi ve sosyoekonomik yapı yönlerini de iç içe sokarak farklı bir çalışma yapmaya çalışıyorum. Dilerim bununda bana ve yaşadığım ilçe, il, ülke ve dünyaya faydası olur. Hedeflerim doğru yürüdüğüm yolda devam ediyor. 
           
            Her ayrılık bir sonrakinin başlangıcıdır. Önemli olan ayrılıklarda saygıyı ve sevgiyi yitirmemektir. Ben yaşadığım sorunları açık yüreklilikle yazdım diğer site sahibiyle başka da bir sorumum olmadı. Olduğunu iddia edenler çıkıp açıkça ifade edebilirler. Dedikodular da olabilir ama doğrusu veda yazısında yazılandır. Dileyen girip googleden okuyabilir. Yazı başlığı “VEDA! Gözle ve Yüreğimle Gördüklerimi Yazıya Döken Okuluma"

            Yazarlığa başladığımda her yıl bir sonrakinin büyüyerek devamı oldu. En son hedef koyduğumda her hafta yazı yazmaya çalışacağım demiştim, sebebi ise gündemi kaçırmadan yakalamak ve yazmaktı. Son on beş günde yazdığım yazılara bakıldığında gündemin önüne geçtiğimi gördüm. Bu yüzden da hedefi büyüterek ayda altı yazı yazacağım; yani beş günde bir yazı, biri yerel ve genel gündemleri kısa yazmak, diğeri de derinlemesine içerikli yazı yazmak. Bu çabamı görenlerin sorduğu bir soruya (nasıl zaman buluyorsun) buradan cevap vermek istiyorum. Eğer siz işinizi severek ve inanarak yapıyorsanız zaman yaratırsınız. Tabi bunun için iki tembelliğinizi terk etmeniz gerekiyor; zihinsel ve bedensel tembelliğinizi.
 
Evet,  www.akhisargozde.com  ve yazılı basını hoşbulduk.Güzel günler göreceğiz çocuklar-arkadaşlar hepimize başarılar.

10 Mart 2012 Cumartesi

VEDA! Gözle ve Yüreğimle Gördüklerimi Yazıya Döken Okuluma


VEDA! Gözle ve Yüreğimle Gördüklerimi Yazıya Döken Okuluma  

İlk yazım’ı 17.08.2007 günü yazdım, son yazımdan bir öncesi başlangıç ve bitiş hedefini buldu ve bu sitede bundan sonra yazmayacağım. Ben yazmaya başladığımda küçük esnaf ve sanatkârlarımızın zarar göreceğini, dünya çapında ki sömürü ideolojinin Neo-liberal (uluslar arası sermayenin serbest dolaşımı) politikalarını saldırısı uğrayacağının işaretlerini almıştım. Mutlaka bu alanda bir şeyler yapmak gerektiğini düşünerek yazı yazmaya başladım. “Neo-liberal Ekonomik Saldırıda Ayakta Kalmaya Çalışan Esnaflar” Bir öncekide yazımda “Festival Akhisar’a ne getirdi ne götürdü?” Ve Neo-liberalizmi vahşi saldırısına bir cevapla bitti.
Hedefleri olan bir işin sonuçları mutlu eder insanı. Çok mutlu dört buçuk yıl geçirdim, az çamlar devirmedik (teknik hatalarımızdan dolayı af ola) her yıl bir diğerinden daha güçlü oldu. O güç çok büyüdü ilçe, il ve ülke çapında değer buldu. Kimileri yararlandı kimileride zarar gördü. Gerek sosyal, gerek toplumsal, gerek ekonomik ve gerekse siyasi düzeyde kavram kargaşasını yaratanlara ilkeli duruş göstererek yön verdiğime inanıyorum. Kimsenin, nerede durması gerektiğini bilmeden sürüp giden bir yaşama müdahale ederek ters düz etmeye çalıştım. Az-uz giderken çıt yoktu, düz giderken biraz hızlanınca-dokununca cıyyyyaklama sesleri geldi. Dur be kardeşim elbette birileri dur diyecekti bu gidişata. Yaşadığım şehirde dik durarak ilkeli devrimci mücadele vererek kazandığım kalıcı ilişkilerimle kredimi kullanarak misyon üstlenmem gerektiğini düşündüm. Omuz vermeden destekte bulunmayanların eleştirilerini dikkate almadım; yapıcı katıcı ve motife edici eleştirileri dinledim, haklı olduklarımı savundum nereden baktığımı söyledim, ikna edildiysem de kabul ettim. Gerektiğinde de özür diledim. Ama eleştirene karşı bir kıstasım vardı; günlük yaşantısında ne kadar örnek biriydi diye de önemsedim söylemle eylemi bir birini tutmuyorsa assıtır da dedim, süslü-teorik söylem değildir; eylem-pratiktir gerçekler.

KAMUSAL BİR GÖREV OLAN YEREL BASIN ETİK DEĞERLERİNE DİKKAT ETMEK

Kendi kendine gelişen yerel basında yaklaşık 7–8 yıldır eleştirmen yorumculuk görevi üstlendim. Kamuoyuna yansıyan haberlerin ne kadar gerçeği yansıttığını irdeledim. Farklı gözlerle de bakılacağını örnekler göstererek kanıtladım. Gerçeği buldum araştırdım ve yazdım. Birileri rahatsız oldu birileri işime çomak sokuyorsun dedi. Bende halkları kandırmanın bir bedeli olacağını, bu bedeli kandıranlar ödemesi gerektiğini çıkardım ortaya. Bizler ilkeli duruş göstererek bedeli ödedik, siz ilkesizler de ödeyin dedim. MASKELERİ DÜŞÜRMEKTEN DE HİÇ GERİ DURMADIM!

KÖŞE YAZARLIĞINI BIRAKMAYA GELEN AŞAMALAR! 

Eleştirel yorumculuğum bana köşe yazarlığı cesareti verdi. Dört buçuk yıldır da köşe yazarlığı yaptım ve bu sitede son yazımla noktalıyorum.
Gerekçeleri: Adımı soyadımı yazdığım halde yorumlarım engellendi, en önemli sorunlardan biri buydu. Site sorumlusuna defalarca söyledim kimi zaman engel olmadı, kimi zaman engeller çıkardı karşıma. Kimi zamanda rumuzun göründü ve hakaret küfür aşağılayıcı yorum yapmayın diye engel çıktı karşıma. Bu engelin doğru olmadığını onaylayamayacaksanız hiç değilse sil dedim; ben sitenin köşe yazarı olduğumu bu tümden siteye zarar vereceğini söyledim. Bir diğer sorun ise; sitede köşe yazarlarına iki reklâm sütunu kadar yer ayrılmadı. Yazarların başlıkları mutlaka okunmalı dedim, site açıldığında en son gönderenin gündemde olmasının doğru olmadığını mutlaka yeni bir sistemin olmasını istedim olmadı. Kopma noktasına gelen sorun; geçtiğimiz günlerde hakkımda şahitli ispatlı yaratılan “DEDİKODU”.
  
KOSGEB yetkililerinin hakkım da yalan iftira atarak şikâyet ettiğime yönelik suçlama yapmalar. Bu konuyu duyar duymaz şok yaşadım aslında birazda sevindim, şehrimizde yaşanan diğer dedikodular gibi değildi; çünkü söylenen yer belli söylenen kişi belliydi. Hakkımda söylenenlerin doğru olmadığını belirten basın açıklaması yapmam gerektiğini yakınımda ki bağlı bulunduğum siyasi partime ve aileme danışarak karar verdim. Akhisar da yerel basın olan tüm yazılı ve görsel basın mensuplarına giderek böyle bir basın açıklaması yapacağımı söyledim. İlk gittiğim yer halliyle yıllardır yazı yazdığım ve sorunlara da neden olan yazılarımın çıktığı akhisarhaber.com oldu. Diğer ücretli çalışanımız olan Kenan Molla ile görüştüm basın mensubu arkadaşım ben böyle bir basın açıklamasını yayınlamam dedi. Ben yukarıda ki gerekçelerimi sundum ciddi bir dirençle karşılaştım. Ve sorunun diğer site sahibiyle görüşmek üzere büyütmedim. Site sahibiyle de sorunu aşamayınca tekrar çalışmalarımı gözden geçirdim. Diğer yerel basından basın açıklamamı yaptım. Tekrar Kenan Molla’yla görüştüm hâla direnç gösterdiğini sorun aşılmaz bir halalınca da diğer site sahibi gelerek tekrar konuyu konuştuk. Site sahibinin çaresiz konumu karşısında tüm söylenenleri boşuna olduğunu ve karşılıklı saygı çerçevesinde helalleşerek noktaladık. Benim tekrar ısrarcı olmamamın sebebi Kenan Molla’nın bana “SEN KİMSİN” basın açıklaması yapacaksın sözü oldu. Bu söz beni çok kırdı çünkü benim kim olduğumu kendisi çok iyi bilen biriydi. Sen kimsinden kastı neydi bilmiyorum. Belki kişilere bakış açısı farklı olabilir; ama benim kendisinin tam yirmi yıllık berberi olduğumu ve akhisarhaber.com un üçüncü gücü olduğumu sitemizin hücrelerine kadar işlemiş biriydim. Son dört yazımın 2000 üzerinde okunduğunu isterse görebilir. Hem de F5’e tenezzül etmeden ve her hafta da 1000–1200 kişiye mesaj atan siteye girici kazandıran en önemlisi de ekonomik açıdan karşılıksız emekçisi olduğumu sanırım unuttu.  



Sonuç olarak akhisarhaber.com benim gözle ve yüreğimle gördüklerimi yazıya dökme de ve kendimi geliştirmemde en önemli okulum oldu. Bu yüzden de sahibi olan Pınar-Barış Gezici eşlere ve Kenan Molla’ya bana dört buçuk yıldır bu imkânı verdiklerinden dolayı TEŞEKKÜRLER! HOŞÇA KALIN!
Not: Yazarlık yapanlar mutlaka ideolojik bir temele dayanmalı, benimde temelimi sağlamlaştıran başta Mahir-Hüseyin-Ulaş ve sonraki çizgisini devam ettiren teorinin hala savunucularına teşekkürü bir borç bilirim. Günlük beslenmemi sağlayan sosyal, toplumsal, ekonomik ve siyasi güç olan BirGün gazetesine, yeniden devrim sitesinin yazarlarına ve AnasayfaMuhalefet sitesine de ayrıca teşekkür ederim. Sosyalist devrimci mücadeleyi veren karşılıksız çalışan tüm basın emekçilerine selam olsun.

Derin felsefi sözler: 

Boş bir çuvalın dik durması zordur. BENJAMİN FRANKLİN
Kendini sonsuz küçültmek ya da sonsuz küçük olmak, Birincisi mükemmellik yani eylemsizliktir; İkincisi başlangıç yani eylemdir. FRANZ KAFKA
İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı takındığı tavırda gizlidir. JEAN PAUL SARTRE
Doğru yaşam; ne zaman başlar ki bu? Kaçılır mı yoksa geçip gidilir mi? ROSA LUXEMBURG
Kaybettim sandıkların, kurtulduklarındır belki. Unutma, kimi gittiği yeri mutlu eder, kimi terk ettiği yeri. OSCAR WILDE