26 Eylül 2010 Pazar

İnkılâp (DEVRİM) Dal Ölümü Göze Aldı Evrenden Af Dilemedi.


İnkılâp (DEVRİM) Dal Ölümü Göze Aldı Evrenden Af Dilemedi.

1970' li yıllarda şehrimizin devrimci önderlerinden İnkılâp (Devrim) Dal verdiği mücadele sonucu yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamadı.  22.08.1989 yılında Fransa da yenik düştü hayata gözlerini yumdu. 29.08.1989 yılında geniş katılımlı yol Arkadaşları ve diğer sosyalist çevreler tarafından Akhisar'da toprağa verilen İnkılâp (Devrim) Dal'ı Berber koltuğundan tanırım. Sohbetlerini dinlediğim ve tanıdığım İnkılâp Dalı duruşuyla saygın kişiliğiyle bana örnek olan devrimci kişilerden biridir. Yakalandığı amansız hastalıktan dolayı fazla mücadele içinde birlikte olamadık. Yakın arkadaşlarından duyduğum kadarıyla devrim yoluna inanan halklar için hiçbir fedakârlıktan kaçmayan cesur ve inançlı biridir. Aramızdan ayrılışının 21.yılını saygıyla anar mücadelesi mücadelemize ışık tutmasını dilerim. Annesine, ablası Sevgi ve kardeşi Başaran DAL'A sabırlar dilerim. 
Not: Verdiği mücadele aşağıda anlatılmıştır. İnkılâp (Devrim) Dal'ın Öz Geçmişi.  Kendisi yaşadığı süreci anlatıyor. Aşağıdaki bilgiler kardeşi Başaran DAL yol arkadaşı İnönü ALPAT tarafından onurla, gururla hazırlanmış ve anlatılmıştır.        

İnkılâp (Devrim) Dal'ın Öz Geçmişi.

1960 yılında Sındırgı'nın Kozlu köy'ünde doğdu. Çocukluğu, babasının öğretmenliği nedeniyle çeşitli köylerde geçti. Ortaöğrenimini Akhisar'da tamamladı. Öğrencilik yıllarında ailesiyle birlikte tütün işleyerek bölgenin ekonomik sıkıntılarının bizzat içinde yaşadı. Babasının TÖB-DER üyesi olması nedeniyle bu yıllarda TÖB- DER'E, ayrıca Halkevine ve ETÜS'E (Ege Tütün Üreticileri Sendikası) gidip gelmeye başladı. İlk gözaltı ve fişlenme olaylarını Akhisar ve civarında yapılan tütün mitinglerinde yaşadı.

İnkılâp Dal, Akhisar bölgesinde giderek öne çıkan devrimcilerden biri oldu. Her olayın ardından ilgisi olsa da olmasa da gözaltına alınmaya, sorgu ve işkenceye maruz kalmaya başladı. Hatta kimi zaman sorgu için Akhisar'dan Manisa'ya götürüldüğü oldu. 1979 yılında Akhisar Lisesi'nin Edebiyat bölümünden mezun oldu. Okulu bitirdiğinde hakkında 2,5 aylık tecil edilmiş bir ceza vardı. 12 Eylül'den sonra davaların sıkıyönetim esaslarına göre yeniden görülmeye başlanmasıyla İzmir
Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askeri Mahkemesi'nde Ege Devrimci Yol davasında sanık olarak yargılanmaya başladı.

Tutuksuz olarak yargılandığı bu dava sırasında Üniversite Sınavına girdi ve Ankara Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü'nü kazandı ve kayıt yaptırdı. Bir dönem Hacettepe'de okuduktan sonra, Ege Devrimci Yol davası sonuçlandığında aldığı 5 yıl ağır hapis cezasıyla okulu tamamlamasının mümkün olmadığını anlayınca Akhisar'a geri döndü. Akhisar'da Yargıtay kararını beklediği günleri bahçe işlerinde çalışarak ve felsefe kitapları okuyarak geçirdi.

İnkılâp Dal anlatıyor:
"Bizim yıllardır sonuçlanmasını beklediğimiz dava nihayet sonuçlandı. Adeta bitmeyecek sandığımız bir süreç son buldu. Bir mahkemem olduğunu unuttuğum günler bile oldu. Beklemek, hele sonucunu açıkça bildiğimiz bir olumsuzluğu beklemek benim için çok zordu. Bu sürede zaman zaman küçük ümit kırıntıları beslediğim bile olmuştur. Kısaca benim için ruhi gerginliklerle geçti bu süre. Rahatsız edici bir yığın olayı da buna katarsak benim için yorucu ve yıpratıcı olmuştur. Gerçi kendimi mevcut duruma ya da beklediğimiz sonuca iyice hazırlamıştım. Öylesine hazırlamıştım ki, cezaevinin bir şeyler, bana bir şeyler kazandırmasını bile beklemeye başlamıştım. Gerçi kazandırdığı bir şeyler tabii ki olacaktır. Ama hiç kuşkusuz bir şeyler de götürecektir."

Kardeşi Başaran Dal'a cezaevinden yazdığı ilk mektuptan

İnkılâp Dal, bir akşamüzeri polisler tarafından evinden alınıp yaka-paça ekip arabasına bindirildi ve cezaevi yaşamı başladı...

İnkılâp Dal anlatıyor:
"27 Ekim'de akşamüzeri saat 6 sularında sivil ekipler tarafından evden alınarak tutuklandım. O ilk geceyi yeni karakolda nezarethanede geçirdim. Karakolda kayda değer bir şey olmadı. Sabah saat 9'da savcılığa, oradan da cezaevine götürüldüm. Hükümlü koğuşuna kondum. (...) Akhisar Cezaevi'nde 16 gün geçirdim. Bu 26 gün içinde ruhi yönden son derece rahattım. Sanki ağır bir yükü sırtımdan atmış gibi. (...) 23 Kasım'da sabah erkenden sevkim geldi ve Aydın'a hareket ettik. Saat 2'de Aydın Savcılığına gidip sevk belgesini aldıktan sonra saat 3 sularında cezaevine teslim edildim. (...) Yılbaşından birkaç gün sonra yılbaşı dolayısıyla diğer koğuşlarla da açık görüş yapıldı. Bu arada Mehmet Erdal ve Ufaklık Alişle görüştüm. Benim kendi koğuşlarına gelmemi istediler. Ben de gitmek için dilekçe verdim. Şu anda 8. koğuştayım. Burada Mehmet Erdal var. Ali başka bir koğuştadır. Koğuşta herkes Dev-Yol sanığı; çoğu da müebbet hapse çarptırılmış. Hemen hepsi 5–6 yıldır yatıyorlar. En düşük cezası olan benim. Adeta 5 yıl cezamı söylemeye utanıyorum. Bana tahliyeci gözüyle bakıyorlar. Bu koğuşa daha dün geldim. Bugün 2. günüm. Kitap yönünden çok zenginiz. Dışarıda okuma fırsatı bulamadığım kitapları okuma olanağı bulabileceğim sanırım. Burada 16 kişiyiz. Bu koğuşun havası diğer koğuşlara göre daha farklı. Yaş sınırı ortalaması oldukça yüksek. Kültür seviyeleri de oldukça yüksek. Bir de uzun süredir cezaevinde yatıyor olmanın getirdiği bir durgunluk ve olgunlukları var."

İnönü ALPAT'IN 2005 YILINDA BİR-GÜN GAZETESİN DE YAZDIĞI YAZI.

YÜREĞİNE VE KALEMİNE SAĞLIK İNKILÂBIMIZ BU KADAR AKHİSAR'IN TÜTÜNÜYLE BİRLEŞTİRİLEREK ANLATILIR. 

İnkılâp, devrim demek, İnkılâp dal, devrim dalı. İnkılâp Dal'a amansız hastalığına rağmen cezaevinden çıkartmayanların, yurtdışına çıkması için pasaport vermeyenlerin, O'nu göz göre, göre ölüme gönderenlerin niyeti bu olsa gerek: Devrimin dalını kırmak, devrimin yeşermesini, filizlenmesini önlemek. Zaten 12 Eylül neden yapıldı ki? Kolumuzu, kanadımızı kırmak için değil mi? Bunu başardılar da. İnkılâp Dal'ı kırdılar. Dal gibi delikanlıyı, bir deri bir kemik yığına çevirdiler. İnkılâp Dal, devrimci hareketin Ege köylüleri ile kurduğu bağın simgesiydi. 12 Eylülcülerin ilk işlerinden birisi oldu, devrimcilerle halk arasındaki bağı yok etmek. Bu yüzden dallar budanmalı ilk adım itibariyle, sonra sıra gövdeye gelecekti. Onu da başardılar; gövdeye vurmaya başladılar. Niyetleri köke kadar inmekti. Kökü tutunduğu topraktan çekip alacaklar, kökü besleyen damarları keseceklerdi. İşte, bunu başardılar mı bilinmez. Her türden yorum yapılabilir solun şimdiki durumuna ilişkin, herkes farklı kriterleri baz alabilir. 

İnkılâp Dal'ın terini akıttığı toprakların, Akhisar ve köylerinin, İnkılâp Dal'ın arkadaşları tarafından kurulan Özgürlük ve Dayanışma Partisi'ne gösterdikleri ilgi, diğer bölgelerle kıyaslandığında gönüllerinden daha fazla oy düşmesine bakılırsa, damarı kesmeyi başaramamışlar.


18 Eylül 2010 Cumartesi

Darbe Öncesi 1979 Yılının Bilânçosunu 40'Lı 30'Lı 20'Li Yaşlar Mutlaka Okumalı. Yazı Dizisi 2


Darbe Öncesi 1979 Yılının Bilânçosunu 40'Lı 30'Lı 20'Li Yaşlar Mutlaka Okumalı. Yazı Dizisi 2
  
Kurtuluş savaşı dönemi Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katledilişi sonrası İttihat ve Terakki geleneğinden gelen siyasal yapının Tek millet, tek bayrak, tek vatan oluşumu, bu coğrafyada kurulan Cumhuriyetin eksikliği hala sorun olarak yaşanmaktadır. 28'den itibaren yaşanan Şeyh Said isyanında kimilerine göre 10 bin kimilerine göre 20 bin kimilerine göre 30 bin kişinin hayatını kaybetmesine neden olduğu söyleniyor.

İttihat ve Terakkicilerin yanlış politikalarını törpülemek, düzeltmek için TKP geleneği sürekli mücadele içindedir. Yugoslavya'dan göçmen olarak gelen Tonguç hoca M.E.BAKANI Hasan Ali Yücel'in desteğiyle Dünyada eşi benzeri bulunmayan köy enstitüsü eğitim felsefesini yaratmıştır. Ülkemizi 7 bölgesine yayılan köy enstitüsü eğitim okulları kısa sürede 21 eğitim veren okullar olmuştur. Ülkemizin iklim koşullarına göre tarımdan tut bölgeye ait kültür sanat sosyo ekonomik değerleri üreten bir rol üstlenmiştir. Kapatılma sebepleri “komünist yuvası” denmesidir. Oysa köy enstitülerinden yetişen örgenciler okul yapımından marangozluğa, demirciliği, balık ağı yapımına motor tamirciliğinden tüm zanaatkârlık mesleklerine kadar bilgi ve beceri sahibi olmuşlardır. Sanatsal alanda tiyatro, müzik vb becerilere de sahiplerdir. Acaba komünist olmak bilgili, becerili, çok yönlü, sosyal birey olmak mıdır? Acaba komünist olmak haktan, adaletten, paylaşmadan yana olmak mıdır? Acaba komünist olmak din, dil, ırk ayrımı yapmamak mıdır? Acaba komünist olmak din içi mezhep ayrımı yapmamak mıdır? Caniler, bu ülkede bilgisiz cahil insanlara yansıttıkları ön yargı oluşturmakla kalmayıp komünistleri cani gibi gösterip tüm tarih boyunca katliamları yapanlardır. Bu yaşananlar devletin arşivlerinde ve kayıtlarında bulunan belgeli katliamlardır. Köy enstitülerinin mimarı olan İsmail Hakkı Tonguç hoca 1935 yılında ilköğretim genel müdürlüğüne getirilmesiyle köy ensütülerinin kurulmasında ve 1946 yılına kadar gelişmesinin en büyük mimarıdır. 2. Dünya savaşı sonrası gelişmelerden dolayı kapatılma kararı alınmıştır.1940–1955 arası yaşayan köy enstitüsü felsefesi üç ana grupta toplanmaktadır.

                                                     Genel Bilgi Dersleri

Türkçe, tarih, matematik, coğrafya, yurttaşlık, fizik, kimya, kooperatif, resim, müzik, sağlık bilgisi, beden eğitimi ve ulusal oyunlar, askerlik, yazı, yabancı dil, öğretmenlik bilgisi, ev idaresi ve çocuk bakımı.

·                                                     Ziraat Ders ve Çalışmaları

Tarla ziraatı, bahçe ziraatı, zoo tekniği, arıcılık, ipekböcekçiliği, sanayi bitkileri ziraatı, kümes hayvancılığı, balıkçılık ve su mahsulleri.


·                                                  Teknik Ders Çalışmaları

Demircilik, dülgerlik-marangozluk, yapıcılık, fotoculuk, pratik bilgiler, biçki-dikiş, çocuk bakımı, halıcılık-dokumacılık, örgü, nakış-çamaşır, ev idaresi.

                                





Hala izleri olan bu eğitim felsefesinin önemini yaşamaktayız. İşte 7 bölgede 21 köy enstitüsü mezunları duyarlı toplum yaratmıştır. Ve sonraları 68 kuşağı ve 78 kuşağı bilinçli ve bilgili toplumsal muhalefeti geliştirenlerdir. Maalesef cahil eğitimsiz bir toplumda eğitimin önünü keser yok ederseniz, onları yönetmeniz kolaylaşır.  Kulaktan duyma bilgilerle toplumumuz yönetilip kandırılmıştır. Bağımsızlığımızı bağımlı hale getirenler utansın. Batıcı, gâvur, allahsız, dinsiz, komünist tanımları yapanlar bizleri Moskova'ya gönderemediler. Ülkenin tüm kaynaklarını sosyal, siyasal ve ekonomik kararlarını alırken feyiz aldıkları ABD, AB tekelci kapitallerini iliklerimize kadar işlettiler. Buyurun bunlar mı ülkenin vatanseverleri ve inananları???    



Bu yazı dizisi geçtiğimiz 12 Eylül günü BİR-GÜN gazetesinin pazar ekinde yayınlanmıştır. Ülkemizde yaşayan genç kuşaklar 1988, 1998, 2008 40'lı 30'lu 20'li yaşlarda olan yurttaşlarımız 68 ve 78 kuşağının anlamak ve yorumlamak için okumasını öneriyorum. Güzelim ülkemin, gerçek sahiplerinin kimler olduğunu genç kuşaklarımız bilmelidirler.   


1979

1 Şubat Milliyet gazetesi genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi, otomobiliyle evine yaklaştığı sırada uğradığı silahlı saldırıda yaşamını yitirdi. Görgü tanıkları 25 yaşlarındaki suikastçının başka birisinin kullandığı bir otomobille olay yerinden kaçtığını bildirdi. (25 Haziran'da İpekçinin katili olarak yakalanan faşist eylemci-tetikçi Mehmet Ali Ağca, 23 Kasım'da tutuklu bulunduğu Kartal Maltepe askerî cezaevinden kaçırıldı. Gıyabında yargılanan Ağca, 28 Nisan 1980'de ölüm cezasına çarptırıldı. 2009'da serbest bırakıldı.)

21 Şubat  Töb-Der genel merkezi, Sıkıyönetim güçlerince arandı.

23 Şubat  Gazete ve kitap kâğıdı fiyatlarına yüzde 40 zam yapıldı.

25 Şubat  Sıkıyönetim 13 ilde 2 ay daha uzatıldı.

26 Şubat  İstanbul Taksim Meydanı'nda Sular İdaresi'nin önünde yer alan devrimci örgütlerin kitap sergileri Sıkıyönetim Komutanlığı'nın emri üzerine Beyoğlu Belediyesi ekiplerince kaldırıldı.

28 Şubat  İstanbul'da mazot yokluğundan Kadıköy-Karaköy, Boğaz ve Adalar vapur seferlerinde aksamalar oldu.

1 Mart Başbakan Bülent Ecevit, ülkenin içinde bulunduğu bunalıma dikkat çekerek, “Ekonomiyi düzeltmek için zam yapmak şarttır” dedi.

7 Mart 7 kişiyi öldürmekten sanık ülkücü Veli Can Oduncu 16 yıla mahkûm oldu.

15 Mart  Petrol ürünlerine yüzde 50, çimentoya yüzde 60, demir-çeliğe yüzde 40 ve sigaraya yüzde 25 zam yapıldı. Benzin 9 liradan 17 liraya yükseldi. Dayanıklı tüketim mallarının fiyatı serbest bırakıldı.

17 Mart  AP Genel Başkanı Süleyman Demirel, 1973 Şili faşist darbesini kastederek “Bunların gidişi Allende gidişi, o da Şili'yi aynen böyle idare etti. Sonları aynı mı olur ayrı mı olur bilmem” dedi.

20 Mart  Başbakan Bülent Ecevit, “Ekonomiye gereken ameliyatı yaptık” dedi.

7 Nisan Türkiye Emekçi Partisi (TEP) Genel Başkanı Mihri Belli, İstanbul Sultanahmet'te uğradığı silahlı faşist saldırı sonrasında yaralandı. Belli, kendisini vuran kişinin, pek çok faşist eylemden aranan Cengiz Ayhan olduğunu söyledi. Denizlerin idam kararını veren emekli tuğgeneral ve Adalet Partisi milletvekili Ali Elverdi, “Mihri Belliyi vurdular ama gebermedi” dedi.

10 Nisan Yılmaz Güney'in 'Ağıt' adlı filmi TRT Genel Müdürü Cengiz Taşer'in emriyle yayından kaldırıldı.

22 Nisan Töb-Der İstanbul Şubesi eski başkanı Celal Çelik öldürüldü.

25 Nisan 13 ilde süren sıkıyönetim 2 ay daha uzatıldı ve 6 ilde (Adıyaman, Hakkâri,  Diyarbakır, Mardin, Siirt, Tunceli) daha sıkıyönetim ilan edildi.

26 Nisan  İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı, 1 Mayıs kutlamalarını yasakladı.

28 Nisan  Sıkıyönetimin 1 Mayıs yasağına uymayacaklarını ve Taksim'e çıkacaklarını açıklayan DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk ve 4 DİSK yöneticisi gözaltına alındı.

29 Nisan İstanbul'da 1 Mayıs günü sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

1 Mayıs İstanbul dışında 48 merkezde yapılan 1 Mayıs kutlamaları olaysız geçti. Yasağa uymayan ve sokağa çıkan TİP Genel Başkanı Behice Boran gözaltına alındı. “Haklı protestomu dile getiriyorum” diyerek Merter'de sokağa çıkan ve DİSK genel merkezine doğru yürüyüşe geçen Behice Boran ve 330 TİP'Lİ zor kullanılarak gözaltına alındı. Ankara'da ise yürüyüş yapan devrimci gruplarla askerî birlikler arasında yer yer çatışmalar çıktı, 4 kişi yaralandı, 600 kişi gözaltına alındı. Avrupa televizyonları ise İstanbul'da yasağa uymayanların silah tehdidiyle yere yatırılarak gözaltına alınmalarını geniş bir şekilde yayınladı. (DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk, Genel Sekreter Fehmi Işıklar 5 Mayıs'ta, TİP Genel Başkanı Behice Boran ve 330 partili ise 6 Mayıs'ta Sıkıyönetimce tutuklandılar. 28 Mayıs'ta 25'er gün hapis cezasına çarptırıldılar.)

12 Mayıs TÜSİAD gazetelere hükümeti eleştiren 'Gerçekçi çıkış yolu' başlıklı tam sayfa ilanlar verdi. Başbakan Ecevit ise ilanları eleştirerek, “İçimizden bıçaklanıyoruz, kendi kendimizi haksız yere yabancılara jurnal ediyoruz” dedi.

14 Mayıs TÜSİAD'IN ilanı için savcılığa başvuracaklarını söyleyen Ecevit, “Bu devlet işadamlarının muhtırasıyla hükümet kurmaz, ancak halkın dediği olur” dedi.

14 Mayıs İstanbul'da benzin karneye bağlandı.

14 Mayıs Ankara Etlik, Piyango tepe Refik Saydam Caddesi'nde bulunan ve devrimci, demokratların devam ettiği Çelik Kahvehanesi'ni basan silahlı ve maskeli 3 faşist, içeride bulunan 20 kişiyi yere yatırdıktan sonra yaylım ateşi açtı. 6 kişi olay yerinde 1 kişi ise hastaneye kaldırılırken öldü.

3 Haziran İşadamı Sakıp Sabancı, Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu değerlendirerek, “Sorunları çözecek hükümetler çıkaracağız, çilemizin dolmasını bekliyoruz” dedi.

11 Haziran Cumhuriyet tarihinin 5. devalüasyonu (yüzde 43.6) yapıldı. TL'nin 1 dolar karşısındaki değeri 47 lira 10 kuruş oldu.

25 Haziran Manisa'da 15 dakika arayla meydana gelen iki olayda MHP il başkanı eczacı Cemil Çöllü ile CHP üyesi berber Mehmet kuşçu silahlı saldırıda öldürüldü. 27 Haziran'da MHP il başkanının cenazesine katılan ülkücüler, CHP Kadın Kolları üyesi eczacı Neşe Gülersoy'u eczanesinde öldürdüler. Kentte giderek tırmanan olaylar üzerine Vali, gece sokağa çıkma yasağı ilan etti.

18 Temmuz Ankara Bahçelievler MİSK (Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu) genel merkezinde bomba imal edildiği saptandı. Bir gün önceki, “komünistler MİSK'E bomba attı” söylentisinin ise burada üretilen bombanın patlaması sonucu oluştuğu anlaşıldı. MHP Genel Merkezi ve Gençlik Kolları genel merkezi sıkıyönetim güçlerince arandı. (MİSK 23 Temmuz'da Sıkıyönetimce kapatıldı, yöneticileri ise “silahlı çete kurmaktan 28 Temmuz'da tutuklandılar.)

3 Ağustos MHP İstanbul Kartal ilçe başkanı öldürüldü.

6 Ağustos “Ramazanda yemek satılmaz” diyen bir grup dinci İstanbul Fatih'te bazı lokantaları zorla kapattırdı.

9 Ağustos Türk Eczacılar Birliği'ne bağlı 17 ilin Eczacı Odası, “halkın sağlığına sahip çıkmak, ilaç yokluğunu gidermek ve ilgilileri uyarmak için” eczanelerini kapatma eylemine başladı.

12 Ağustos Bingöl'de MHP'li belediye başkanı Hasan Tekin ve kardeşi öldürüldü.

23 Ağustos Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Tüm Sağlık Personeli Derneği'ni kapattı.

26 Ağustos Darbeci başı, yayınladığı mesajda “Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, kendi çıkarlarını ülke bütünlüğünün üstünde görenleri bir anda yok edebilecek güce sahip olduğunu” öne sürdü.

27 Ağustos ODTÜ'de jandarmayla çatışan 450 solcu öğrenci gözaltına alındı.

10 Eylül TİP Adana eski il başkanı avukat Ceyhun Can Adana'da öldürüldü.

11 Eylül Çukurova Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Tıp Fakültesi Nöroloji Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Fikret Ünsal öldürüldü.

18 Eylül Adana'da Yapı Meslek Lisesi'nin lojman bölümünde televizyon izleyen 7 öğretmen, maskeli 2 kişi tarafından yere yatırılarak kurşun yağmuruna tutuldu. 5 öğretmen olay yerinde, 1 öğretmen kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Adana Valisi öğretmenlerin hiçbirisinin aşırı uçlara bağlı olmadığını, herhangi bir derneğe üye olmadıklarını, yarısının sağ görüşlü yarısının sol görüşlü olduğunu belirterek, “Amaç terör yaratmaktır, halkı tedirginliğe düşürmektir” dedi.

28 Eylül Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul uğradığı silahlı saldırıda öldü. Yurdakul'un cenazesinin 29 Eylül'de gizlice Ankara'ya götürülmesi yaklaşık 5 bin kişilik solcu bir grubun protesto eylemine neden oldu. Gösteriye katılan 52 polis memuru açığa alındı. 1 Ekim'de Ankara'da yapılan cenaze töreninde Pol-Der üyesi polisler saldırıyı kınayan bir bildiri yayımladılar. Saygı duruşuna geçildiğinde ise sol yumruklarını havaya kaldırdılar.

29 Eylül Töb-Der'in Bursa'da düzenlediği miting, “seçim yasasına aykırı olduğu” gerekçesiyle dağıtıldı. Genel Başkan Gültekin Gazioğlu'nun da aralarında olduğu 300 kişi gözaltına alındı.

12 Ekim Süleyman Demirel, “Türkiye'de faşizm var deyip de arkasını aramanın komünizmi korumak” olduğunu söyleyerek “Nerede bu faşizm, anlayamıyorum, hayalet taşlıyoruz” dedi.

14 Ekim Cumhuriyet Senatosu üçte bir yenileme ve milletvekili ara seçimleri yapıldı. AP 33, CHP 12, MSP 4, MHP 1 senatör çıkardı. Boş 5 milletvekilliğinin tümünü AP kazandı. Demirel, “Biz hedefimizi vurduk” diyerek Ecevit hükümetini istifaya çağırdı.

16 Ekim 609 gündür iktidarda olan Bülent Ecevit hükümeti istifa etti.

18 Ekim MSP, “MHP'nin katılacağı bir hükümet Türkiye'yi iç savaşa götürür” dedi.

24 Ekim Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, AP lideri Demirel'i yeni hükümeti kurmakla görevlendirdi. MHP ve MSP kurulacak hükümeti destekleyeceklerini açıklarken, Demirel “aydınlığa giden yolda ilk basamağın aşıldığını” söyledi.

24 Ekim Sıkıyönetim mahkemesinde yargılanan Maraş Katliamı sanıkları mahkeme salonunda arbede çıkardı. Sloganlar atıp müdahil avukatlara saldırarak linç etmek isteyen faşistler, mahkeme heyetine ve görevli polislere küfür ettiler. 1 saat kadar süren arbede güçlükle bastırıldı.

27 Ekim İstanbul, Bayrampaşa'da Devrim Mahallesi'ndeki bir kahvehaneyi basan silahlı 5 faşist, içeride bulunan 12 işçiyi yüzlerini duvara döndürerek kurşuna dizdi. İşçilerin 6'sının öldüğü 6'sının da ağır yaralandığı saldırıyı üstlenen 'İslam Kurtuluş Ordusu' adlı bir örgüt, saldırının “Ülkücü katliamına misilleme” olduğunu duyurdu.

16 Kasım Töb-Der İstanbul eski şube başkanı Talib Öztürk öldürüldü.

19 Kasım MHP İstanbul il yönetim kurulu üyesi, gazeteci İlhan Darendelioğlu öldürüldü.

20 Kasım İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi ve Siyasal Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Ümit Doğanay, İstanbul Etiler'de uğradığı silahlı faşist saldırıda öldürüldü. Prof. Doğanay'ın bedenine 23 mermi isabet ettiğini belirleyen polis yetkilileri saldırıyı 'Türkçü İntikam Tugayı' adlı bir örgütün üstlendiğini öne sürdü. (1983'te İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı'nca açılan davada Doğanay'ı öldürmekten sanık Ahmet Sefa Kırlı ve Cihat Sever ile bu kişileri cinayete azmettiren ÜGD İstanbul Başkanı Recep Öztürk “delil yetersizliğinden” beraat ettiler.)

»25 Kasım Abdi İpekçinin katili faşist tetikçi Mehmet Ali Ağca Maltepe Askerî Cezaevi'nden kaçırıldı. Ağca'nın kaçırılışı ile ilgili görülen 2 subay, 10 astsubay ve 11 er tutuklandı

28 Kasım İstanbul Maçka Maden Fakültesi'nde forum yapan 525 devrimci öğrenci “öğretim özgürlüğünü engellemekten gözaltına alındı.

29 Kasım İstanbul'da Kadıköy-Karaköy arasında çalışan vapurlarda günlerdir yolculara sataşan faşistler, Cumhuriyet gazetesi okuyan yolculara saldırdı.

1 Aralık MHP Genel Başkanı Türkeş, yaptığı konuşmada partisine yöneltilen suçlamaları reddederek, “MHP, kanun ve hukuk dışı hiçbir hareketin içinde olmamıştır. MHP'nin hiçbir cinayetle, hiçbir kanlı olayla ilgisi olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır” dedi.

7 Aralık İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Cavit Orhan Tütengil, İstanbul Levent'te uğradığı faşist saldırıda öldürüldü (d.1921). Tütengil'i çapraz ateşe tutan 4 faşist, olay yerine 'Anti Terör Birliği' imzalı “Ne Amerika ne Rusya bağımsız Türkiye” yazılı bir bildiri bırakarak kaçtı. (Tütengil'in 9 Aralık'taki cenazesine katılan binlerce kişiden dipçiklenenler oldu, havaya açılan uyarı ateşi sonucu 1 işçi yaşamını yitirdi, 8 kişi yaralandı, 61 kişi gözaltına alındı.)

14 Aralık İstanbul'da konutlara yapılan fuel-oil dağıtımı durduruldu. Başbakan Demirel akaryakıt darlığına ilişkin, “Ecevit bize tanklar dolusu fuel-oil bıraktı da içtik mi onu” dedi.

15 Aralık İstanbul Beşiktaş'ta devrimci, demokrat öğrencilerin devam ettiği Barbaros Kafeterya'ya yerleştirilen tahrip gücü yüksek saatli bombanın patlaması sonucu 5 kişi öldü, 22 kişi yaralandı. Saldırıyı 'Türk İslam Birliği' adlı bir örgüt üstlendi.

17 Aralık Nâzım Hikmet'in yazdığı, Arif Melikov'un sahneye uyarladığı 'Ferhat ile Şirin' balesi, TRT'nin 'Sanat Dünyası' adlı programından çıkarıldı.

24 Aralık Maraş Katliamı'nın 1. yıldönümünde, Töb-Der tarafından Türkiye genelinde örgütlenen direniş ve protesto eylemlerinde çatışmalar çıktı. Bir öğretmen, 1 öğrenci ve MHP ilçe başkanının öldürüldüğü Ankara'da, çoğunluğu öğretmen ve öğrenci 2439, ülkücü bir öğretmenin öldürüldüğü İstanbul'da ise yaklaşık 1400 kişi gözaltına alındı. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı, “kamu düzenini bozan örgütlerle işbirliği yaptığı” gerekçesiyle Töb-Der Genel Merkezi'ni kapattı ve tüm valiliklere yazı göndererek şubelerinin de kapatılmasını istedi.

28 Aralık Maraş Katliamı'nın 1. yıldönümünde katliamı protesto etmek amacıyla 24 Aralık'ta derslere girmeyen 1711 öğretmen görevden alındı.


13 Eylül 2010 Pazartesi

1948 de Başlayan Süreç 24 Ocak ve 12 Eylül İle Son Buldu. 12 Eylül Yazı Dizisi 1


1948 de Başlayan Süreç 24 Ocak ve 12 Eylül İle Son Buldu. 12 Eylül Yazı Dizisi 1


88–98–2008 Kuşakları 1980 12 Eylülüne Kadar Olan Süreci Mutlaka Öğrenmelidir.

1. ve 2. paylaşım savaşı sonraları emperyalizmin kapitalizmin dünyayı ve ülkemizi ele geçirme politikalarını hegemonya altına almak için kurdukları siyasi ve ekonomik örgütleri, ülkemizdeki süreci 1948 de Marshall yardımlarıyla başlayan 24 Ocak ve 12 Eylül darbesiyle noktalandı. Geçtiğimiz 30 yıllık süre içerisinde tekelci burjuvazinin hegemonyası şimdi net bir şekilde görülmektedir. Emperyalist ülkelerin başlattığı sömürü düzeni dünya çapında silahlı ve ekonomik örgütleri ile örgütlenmiştir.

 NATO, BM, GLADYO, KONTRGERİLLA, CIA bağlantılı legal ve illegal örgütlerle dünyamız ve ülkemiz kana bulanmıştır. Ekonomik örgütleri ise Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü ülkeleri kana bulanarak darbe sonrası ekonomik dizayn etme örgütleridir. Bunların hepsi şimdiki G8 G20 denilen ülkelere aittir. Bu ülkelerin yönetim anlayışları gerek ulusal gerekse inanç yönünden farklılıkları hiç bir önem arz etmez. Onlar için önemli hedef vardır. Halkların inanç ve kimlik farklılıklarını kışkırtmaktır. Kışkırtmak sonucunda da bölüp parçalayıp yönetmektir. Bunlarının inancı Türk Müslüman olabilir. Diğerinin İnancı Obama Müslüman, Hristiyan anne babadan olabilir. Bir diğerinin inancı Musevi olabilir. Onlar için çok önem arz etmez. Çünkü onların tek hedefi vardır. Dini, dili, ırkı, mezhebi nin ne olduğu değil önemli olan kendilerine itaat etmek kendilerinin sömürü politikalarına karşı çıkmamaktır. Yerli ve yabancı burjuvazinin ülkemizdeki işbirlikçi ayakları ile birlikte olan yöneticiler Marshall yardımlarıyla başlayan NATO, IMF dünya bankası DTÖ (dünya ticaret örgütü) ile devlettin tüm kurumlarının işleyişinin emirlerini alanlar hep sağ iktidarlardır. Siyasal partileri ise DP ANAP AKP MHP'dir. Sivil toplum örgütleri ise komünizm'le mücadele dernekleri Ülkü ocakları, Türk talebe birliği, Milli gençlik vakıfları vb örgütlerdir. Karşı duran ise TİP fikir kulübü ve DEV-GENÇ içerisinden çıkan farklı siyasal yapılardır. Bu yapılardan çıkan siyasal yapılar yerli, yabancı, legal, illegal örgütlerin saldırılarına maruz kalmışlar ve tarih boyunca katledilmişlerdir. İnadına bu yapılar çok kimlikli çok kültürlü çok inançlı halkların iktidarını örgütlemek için aşkla devrimci mücadelelerine devam ediyorlar.



Bu yazı dizisi geçtiğimiz 12 Eylül günü BİR-GÜN gazetesinin pazar ekinde yayınlanmıştır. Ülkemizde yaşayan genç kuşaklar 1988, 1998, 2008 40'lı 30'lu 20'li yaşlarda olan yurttaşlarımız 68 ve 78 kuşağının anlamak ve yorumlamak için okumasını öneriyorum. Güzelim ülkemin, gerçek sahiplerinin kimler olduğunu genç kuşaklarımız bilmelidirler.            


Sağ-sol çatışması değil faşist katliamlar var!



Darbeci başının Genelkurmay Başkanı olduğu 1978 yılı, Türkiye'nin yakın tarihine 'faşist katliamlar yılı' olarak geçti. 16 Mart, Bahçelievler ve Maraş başta olmak üzere, faşist eylemci-tetikçiler kendileriyle aynı görüşte olmayan insanlara, devrimci ve demokratlara, bilim insanlarına yönelik sistematik kıyıma girişti. Çocuk, genç, yaşlı binlerce insan meydanlarda, sokaklarda, evlerinin önünde, okul çıkışında tek tek ya da topluca kurşunlandı, bombalandı

1978

6 Mart Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Kenan Evren, Genelkurmay Başkanlığı görevine başladı.

20 Mart 7 öğrencinin katledilmesini protesto etmek üzere 'faşizme ihtar eylemi' yapan DİSK üyesi işçiler 2 saat iş bıraktı. Başbakan Bülent Ecevit, eylemi yasadışı niteledi. 104 işçi tutuklandı.

24 Mart Ankara Savcı Yardımcısı Doğan Öz, uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü. Öz, bir süre önce faşistlerin kaldığı öğrenci yurtlarında arama yaptırtmıştı. (Öz'ü öldüren MHP üyesi İbrahim Çiftçi daha sonra yakalandı. Dört kez idam cezasına çarptırıldı, dört kez karar bozuldu, sonunda beraat etti. İlgili mahkeme beraat kararını şöyle açıkladı: “Sanık Çiftçinin Doğan Öz'ü taammüden öldürdüğü yüce mahkememizce sabit görülmüştür. Ancak Askerî Yargıtay Daireler Kurulu kararına direnilemeyeceğinden sanık Çiftçinin beraatına karar verilmiştir...”)

»7 Nisan İÜ Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Doçenti Server Tanilli, faşistlerin silahlı saldırısına uğrayarak ağır yaralandı. (Tanilli, 12 Mart döneminde 'Uygarlık Tarihi' adlı kitabında komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla yargılanmıştı.)

»17–22 Nisan Malatya'nın DP ve AP kökenli bağımsız Belediye Başkanı 'Hamido' lakaplı Hamit Fendoğlu evine gönderilen bombalı paketle öldürüldü. Ölüm haberinin duyulmasından sonra MHP'li ve MSP'li gruplar kent caddelerinde saldırılara girişti. CHP'li, solcu ya da Alevi olduğu bilinen kişilerin ev ve işyerleri tahrip edildi. Gece sokağa çıkma yasağının ilan edildiği kentte jetler uyarı uçuşu yaptı. Kent dışında başlarından kurşunlanarak öldürülmüş 3 lise öğrencisi bulundu. Beş gün süren olaylarda 60 kişi yaralandı 250 kişi gözaltına alındı. (Suikastta kullanılan bombanın Ankara Nükleer Araştırma Merkezi'nde üretildiği öne sürüldü. Burada çalışan Ülkü Ocakları eski başkanı Muharrem Şemsek tutuklandı.)

»18 Nisan Fendoğlu'na gönderilen bombanın aynısının 16 Nisan'da Maraş Pazarcık CHP ilçe başkanına da gönderildiği, alınmayan paketin postanede açılması sırasında patladığı ve bir PTT memurunun ölümüne neden olduğu açıklandı.

»3 Mayıs Faşistler, İstanbul Yıldız'da dersten çıkan öğrencileri silahla taradı, 3 öğrenci öldü, 12 kişi yaralandı.

»3 Mayıs Töb-Der Genel Başkanı Gültekin Gazioğlu İstanbul'da saldırıya uğradı.

»26 Mayıs Çaya yapılan yüzde 100'lük zam oranı yüzde 60'a düşürüldü.

»11 Haziran Devrimci-demokrat polislerin kurduğu Pol-Der'in (Polis Derneği) Ankara şubesi kundaklandı.

»16 Haziran Pol-Der Genel Merkezi'nden üye kayıt fişleri çalındı, çeşitli belgeler yakıldı.

»17 Haziran Kömüre yüzde 250 zam yapıldı.

»27 Haziran Mersin ATAŞ rafinerisinde üretimin durması ve TPAO'da süren grev nedeniyle benzin sıkıntısı had safhaya ulaştı. İstanbul'da benzin istasyonlarının önündeki kuyruklar 1 kilometreye ulaştı.

»3 Temmuz İstanbul'da Pol-Der afişi asan 28 solcu polis gözaltına alındı.

»5 Temmuz Ankara Valiliği, Pol-Der ve sağcı polislerin kurduğu Pol-Bir (Polis Birliği) genel merkezlerini kapattı. (Pol-Der 17 Temmuz'da yeniden açıldı.)

»11 Temmuz Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden sanat tarihçisi ve şair Doç. Bedrettin Cömert, Ankara'da faşistlerin açtığı çapraz ateş sonucu otomobilinin içinde öldürüldü, eşi yaralandı. HÜ Rektörü Prof. Tuğrul Pırnar, Cömert'in 13 Temmuz'daki cenaze töreninde yaptığı konuşmada “Bu faşist tırmanışa dur denilmesini istiyoruz” açıklamasını yaptı. (Saldırıyı gerçekleştirenlerden Ülkü Ocakları üyesi Rıfat Yıldırım Almanya'ya kaçtı.)

»14 Temmuz Kırşehir'de Eğitim Enstitüsü öğrencilerinin üzerine bomba atan faşistler 23 kişinin yaralanmasına neden oldu.

»21 Temmuz Isparta'da 18 Temmuz'da faşistlerce öldürülen Töb-Der'li öğretmen Ali Arıcı'nın cenaze törenine katılan 1000 kadar devrimci-demokrat öğrenci ve öğretmenin yürüyüşü sırasında, “komünistler cami basacak” söylentisi çıkaran faşistler kitleye saldırdı. Çıkan olaylarda çok sayıda kişi yaralandı, CHP ve Töb-Der binaları tahrip edildi. 205 kişi gözaltına alındı.

»25 Temmuz Hatay Kırıkhan'da Töb-Der binasına atmaya hazırladıkları bombanın ellerinde patlaması sonucu iki ülkücü öldü.

»30 Temmuz Balıkesir Cezaevi'nde solcuların koğuşunu basan faşistler 2 kişiyi öldürdü.

»10 Ağustos Ankara Balgat'ta, devrimcilerin devam ettiği 4 ayrı kahvehanenin faşistlerce silahla taranması sonucu 5 kişi öldü 11 kişi yaralandı. (Balgat Katliamı'nın yakalanan ve yargılanan 4 sanığından Mustafa Pehlivanlı Ekim 1980'de idam edildi.)

»12 Ağustos Sağmalcılar Cezaevi'nde solcuların koğuşuna saldıran faşistler 1 kişiyi öldürdü.

»21 Ağustos Dünya Bankası, ağır bir ekonomik kriz yaşayan Türkiye'ye “sürekli devalüasyon” önerdi.

»1 Eylül İskenderun'da ülkücülerle solcu işçiler arasında çıkan çatışmada 2 işçi ile 1 polis öldü.

»3 Eylül Sivas'ta iki çocuk arasında çıkan kavga büyüyerek, önce ailelerin sonra mahallenin ve pazaryerindeki kalabalığın karışmasıyla 'sağ-sol' ve Sünni-Alevi çatışmasına dönüştü. Otomobillerle caddelerde dolaşıp “Aleviler camilere saldırıyor, Komünistlere ölüm!” diye bağırarak halkı kışkırtan faşistler CHP'lilerin ev ve işyerlerine saldırdı. Çıkan yangınlar itfaiyenin faşistlerce engellenmesi üzerine söndürülemedi. Askerî birliklerin müdahalesine karşın iki gün süren olaylarda 9 kişi öldü, 115 kişi yaralandı.

»9 Eylül Türkiye'nin hayat pahalılığında OECD üyesi 24 ülke arasında 1. sırada yer aldığı açıklandı.

»11 Eylül Petrol ürünlerine yüzde 65–75 oranında zam yapıldı.

»3 Ekim AP lideri Süleyman Demirel, “Sol yokken Türkiye çok rahattı” dedi.

»3 Ekim MHP İstanbul il başkanı Recep Haşatlı ve oğlu öldürüldü.

»4 Ekim İstanbul'da faşistler Taksim-Sarıyer seferini yapan bir belediye otobüsünü  durdurarak kaçırdıkları 3 öğrenciyi kurşuna dizdi. 2 öğrenci öldü, 1'i ağır yaralı kurtuldu. Saldırganlardan birinin ülkücü Cengiz Ayhan olduğu belirlendi.

»6 Ekim Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel, “Faşizm Türkiye için bir tehlike değildir, kimse aklını faşizmle bozmasın” dedi.

»7 Ekim İstanbul'da İlerici Gençler Derneği'ne (İGD) bomba atıldı 3'ü ağır 16 kişi yaralandı.

»13 Ekim Doğan Öz'ü öldürdüğü (24 Mart) saptanan ülkücünün aynı tabancayla solcu bir öğrenciyi de öldürdüğü açıklandı.

»14 Ekim İlaç fiyatlarına yüzde 25 zam yapıldı.

»16 Ekim AP Genel Başkanı Süleyman Demirel'in yeğeni Yahya Demirel 'hayali mobilya ihracatı'ndan 1 yıl 9 ay hapse mahkûm edildi. (Daha önce de aynı suçtan 17 ay kesinleşmiş hapis cezası alan ve İsviçre'ye kaçan Demirel'i, İsviçre hükümeti iade etmemişti.)

»20 Ekim İTÜ Elektrik Fakültesi Dekanı Ord. Prof. Bedri Karafakioğlu, İstanbul Bakırköy'de uğradığı silahlı faşist saldırıda yaşamını yitirdi.

»29 Ekim Tokat'ta devrimcilerin devam ettiği bir kahvehane tarandı, 3 kişi öldü.

»29 Ekim MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, Almanya Dortmund'da yaptığı bir konuşmada, “Bize açıkça katil derlerse, ağızlarını yırtarım” dedi.

»2 Kasım Aralarında Ferhat Tüysüz ve Veli Can Oduncunun da bulunduğu 13 ülkücü-faşist Sağmalcılar Cezaevi'nden firar etti.

»15 Kasım Alkollü içkilere yüzde 45 oranında zam yapıldı.

»21 Kasım Politika gazetesi yazı işleri müdürü Ali İhsan Özgür, otomobilinin içinde vurularak öldürüldü. (Özgür'ü öldüren MHP İstanbul Gençlik Kolları Başkanı Kazım Ayaydın Aralık 1979'da tutuklandı.)

»22 Kasım Ankara Valisi Tekin Alp'in Nisan ayında savcılığa yaptığı başvuru üzerine, Ülkü Ocakları “MHP'yi destekleyici faaliyette” bulunduğu gerekçesiyle Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nce kapatıldı.

»26 Kasım Karadeniz Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi ve TİP üyesi Dr. Necdet Bulut, Trabzon'da otomobilinde uğradığı faşist saldırıda ağır yaralandı. (Dr. Bulut,  8 Aralık'ta tedavi gördüğü Hacettepe Tıp Fakültesi'nde yaşamını yitirdi. Bulut'u katleden Ülkü Ocakları üyesi 3 tetikçi 15'er yıl, onları azmettiren 3 Ülkü Ocakları üyesi ise müebbet mahkûm oldu. Ancak Askerî Yargıtay kararları bozdu ve 1985'te tümü beraat etti.)

»5 Aralık Elazığ'da, Ticaret Lisesi'ne bir otomobilden açılan ateş sonucu bir ülkücü öldü. Ertesi gün şehre yayılan ülkücüler CHP'lilere ait ev ve işyerlerini tahrip ettiler. Çevreyi yaylım ateşine tutan faşistler 4 kişiyi öldürdü.

»12 Aralık Antalya'da bir TSİP'liyi öldüren katil, cinayet için Büyük Ülkü Derneği 2. Başkanı'yla 20 bin liraya anlaştığını itiraf etti.

16 Mart Katliamı

»16 Mart İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi'nin önünde devrimci öğrencilerin üzerine bomba atılması sonucu 7 öğrenci Abdullah Şimşek (TİP), Baki Ekiz (İGD), Cemil Sönmez (TİP), Hamit Akıl (TİP), Hatice Özen (Dev-Genç), Murat Kurt (İGD), Turan Ören (İGD) yaşamını yitirdi, 41 öğrenci yaralandı. 22 Mart'ta bir basın toplantısı düzenleyen Pol-Der İstanbul Şubesi başkanı, bombalı saldırı istihbaratının olaydan 10 gün önce üniversitedeki polis âmirliğine bildirildiğini açıkladı. Saldırının sanıkları olduğu öne sürülen, aralarında Mehmet Gül (sonradan MHP milletvekili olarak Meclis'e girdi), Orhan Çakıroğlu, Kazım Ayaydın'ın da bulunduğu beş ülkücü yıllarca süren yargılamalardan sonra beraat ettiler.

Maraş Katliamı

»19 Aralık – 29 Aralık Maraş'ta 19 Aralık'ta başlayan olaylar 22-26 Aralık günlerinde katliama dönüştü, 111 kişi öldü, 176 kişi yaralandı. 19 Aralık gecesi sağcı bir filmin gösterildiği sinema bombalandı, 1'i ağır 7 kişi yaralandı. “Alevi komünistler sinemaya bomba attı” söylentisinin yayılmasıyla toplanan kalabalık CHP il merkezini, Töb-Der binasını ve PTT'yi taşlayarak tahrip etti. Faşistlerin, sinemayı bombaladığını iddia ettikleri iki öğretmen Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu 21 Aralık akşamı evlerine giderken öldürüldüler. 22 Aralık'ta öğretmenlerin cenaze töreni için 4–5 bin kişilik devrimci demokrat, cami önü geldiğinde, 8–10 bin kişilik bir toplulukla karşılaştı. Kalabalık, “Komünistlerin ve Alevilerin bu camide namazları kılınamaz” diyerek taş ve sopalarla kitleye saldırdı. Çıkan çatışmadan sonra yapılan açıklamada 3 kişinin öldüğü, 38 kişinin yaralandığı, solculara ve Alevilere ait 300 işyerinin tahrip edildiği açıklandı.
23 Aralık sabahı, “Müslüman Türkiye”, “Ordu millet el ele” diye yürüyüşe geçen silahlı kalabalık, aralarında CHP, TİP, TSİP, Töb-Der, Pol-Der de olmak üzere Alevilere ve devrimci demokrat olduğu bilinen kişilere ait birçok binayla işyerini ateşe verdi. Öğleden sonra tüm kente yayılan saldırganlar, uzun menzilli silahlarla Alevi mahallelerini kuşattılar. Jetler alçaktan uyarı uçuşu yaptı. Vali, konutundan ayrılarak valilik binasına sığındı.
24 Aralık'ta, faşistler yağlı paçavralarla çıkardıkları yangınları söndürmeye gelen itfaiye ekiplerine ateş açtılar. Askerlerle de çatışan silahlı faşistler adliye binasına saldırıp bir polis karakolunu ateşe verdiler. Bu arada çeşitli kentlerden Maraş'a gelen devrimci gruplar Alevi mahallelerini faşistlere karşı savunmaya başladı.
25 Aralık'ta başka kentlerden getirilen askerî birliklerin katılımıyla alınan önlemler sayesinde saldırıların önü bir ölçüde kesildi. Askerlerin ev ev gezerek yaptığı operasyonlarda uzun namlulu silahlar ele geçirildi.
Alevi mahallelerine saldırıların başladığı 23 Aralık'ta 31 olan ölü sayısının 29 Aralık'ta 111'e ulaştığı, 176 kişinin yaralandığı açıklandı. Resmî olmayan tanık ifadelerine göre ise ölü sayısı 500'e ulaştı. Katliamdan sonra çok sayıda Alevi aile başka kentlere göç etti.
Bir süre sonra, İçişleri Bakanlığı'nın Maraş Katliamı'na ilişkin hazırladığı ve kamuoyundan gizlenen raporda, “... Ülkücüler halkı kışkırtmak, tahrik etmek ve isyanını sağlamak için solcuların attığı süsü verilen, tahrip gücü az bir dinamiti sinema salonuna atılmasını...” ifadelerine yer verildi.
Maraş katliamını gerçekleştiren faşist katiller Haziran 1979'da Adana'da başlayan ve 1991'e kadar süren mahkemelerde yargılandı. 804 sanıktan 330'u için idam istendi. 13 kişi, suçu sabit görülerek idam cezasına çarptırıldı. 7 kişiye müebbet hapis cezası verildi. Mahkemenin kararı Yargıtay'da bozuldu. Yeniden yargılanma, Yargıtay süreci vb. ile idam cezaları uygulanmadı... Katillerin kimisi soyadını değiştirerek milletvekili seçildi, kimisi öldü, kalanlar da aramızda dolaşıyor...

'Bunların gidişi Allende gidişi!'

“Komünistlerin ülke çapında CHP iktidarınca korunup kollandığını” iddia eden Süleyman Demirel, 'bayrak mitingleri' düzenleyerek faşist saldırıları ve terörü perdeleyecek bir 'komünizm tehlikesi' imajını canlı tutmaya çalıştı.
Demirel'e göre Türkiye'de faşizm değil komünizm tehlikesi vardı ve zaten artık dünyada faşist kalmamıştı!

Bir sonraki yazı 1979 yılının bilançosu.

9 Eylül 2010 Perşembe

Belediye Meclis Toplantıları Hakkındaki Görüşlerim


Belediye Meclis Toplantıları Hakkındaki Görüşlerim

Akhisar'ımızdaki yerel yöneticilerdeki izlem ve gözlemlerim;

Eylül ve Kasım ayı meclis toplantılarına izleyici olarak katıldım. İlk toplantıda şehir stadyumunun değiştirilmesi yetkisi iktidara verildi. Muhalefetten bir kişinin çekimser kalmasının nedeni nedir? Belirsiz bir şekilde ortada durmaktadır. Belediye başkanının iller bankasından 13 trilyon kredisinin bulunduğunu kendi mantığı içerisinde stadyum ve kapalı spor salonunun bulunduğu yeri takas usulü ile belediyenin yeri olması ve daha sonra bir şirkete verilerek karşılığında Mermerciler ve Karocular sitesinin bulunduğu yere yeni stadyum yapılabileceğini dile getirdi. Bu konuda muhalefetin itirazları sonucu büyük alışveriş merkezine verilmeyeceğinin sözünü de toplantıda belediye başkanı dile getirdi. Zaman en önemli yargıçtır. Bekleyip göreceğiz. Kredi ile yapılan bir işin ne kadar doğruluğu vardır? Bunu iyi düşünmek gerekiyor. Mevcut aynı zihniyetin iktidarları 1950'den bu yana bu ülkeyi sözüm ona güzelleştirme adı altında gırtlağa kadar borca soktular. Hep batıcı diye tanımladıkları batıdan aldıkları kredilerle maalesef ülkemizi ekonomisini batırdılar. İlçemizde aynı zihniyetin temsilcileri olan AKP iktidarı, belediyemizi borçlandırmıştır. Kurdukları taşeron şirketlere rant aktarmış, şirket sahipleri olduklarından ekonomiyi kendilerinde tekelleştirerek yerel kurumu halk adına gelecek 10 yıllarımızı ipotek altına almışlardır. Bu alınan kararla bir daha bir şirkete kredi aktararak ranta dönüştürüyorlar. Halkı ve kurumu borçlandırmanın kime faydası olur? Pembe dünya sözüm ona modern görünme adına Akhisar halkını borçlandıramazsınız…

  Bu sorun 40 adet Mermerciler ve Karocular esnafını ilgilendirdiği gibi tüm Akhisar esnafını ve halkını ilgilendirmektedir.

1.                               Akhisar Belediyesi ve halkı 13 trilyon kredi ile borçlandırılacak.
2.                               Mermerciler ve Karocular bulundukları yerden çıkartılacak
3.                               Tekelleşmiş şirketlerine Akhisar'ın en önemli yeri verilecek. Dilerim küçük esnaf ve sanatkârın çektiği sıkıntılara bir sıkıntı daha eklenmez. Söz verildiği gibi olur.
Ülkenin tüm kurumlarının borçlandırıldığı gibi, AKP yerel iktidarı halkı ve kurumu borçlandıracak. Taşeron şirketler adı altında dolaylı yollardan yolsuzlukları sürekli ülke gündemindedir. Özelleştirme adı altında yasal prosedürleri yerine getirseniz bile bunun adı halkın cebinden haksız kazanç sağlayarak geleceğini ipotek altına almaktır. Geçmişte yaptığınız tüm işleriniz bunu göstermektedir. Borç yiyen kesesinden yer kendiniz için borçlanabilirsiniz. Ama halkın hakkı olan kurumsal borçlanmaya gidemezsiniz. 

 Not: Bir sonraki yazımda bütçe üzerinden ve su paralarına gelen zamdan söz edeceğim.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Tüm Esnaflar Rolünü Üstlen HAYIR'I Örgütle.


                       Tüm Esnaflar Rolünü Üstlen HAYIR'I Örgütle.


Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ülke coğrafyamızda çok kimliklilik, çok inançlılık dengelenmediğinden devlet farklı kültürleri bir arada yaşayabileceği eşit özgür bir anayasa olmadığı için ülkemizde her 10 yılda bir anayasa değişikliği konusunda çatışma çıkmaktadır.

     1989'a kadar yaşanan soğuk savaş dönemi Amerika'nın hep güdümünde olduk hep onların adına sosyal, siyasal ve ekonomik kararlar alındı. 24 Ocak 1980 ekonomik kararları sivil sermaye egemenliğinde şimdi onaylanmak isteniyor. Çıkarılmak istenen anayasa tüm toplum kesimine ne faydası vardır. Halklar adına hiçbir faydası olmayan bu anayasa paketi tüm halklar tarafından ret edilmelidir. Dünyada, ülkemizde, ilimizde ve şehrimizde ki kaynaklarımızın %90'ı elinde bulunduran %10'luk bir kesim vardır. %90 kesim ise %10 kaynakla geçinmektedir. Bunu ilçemizdeki sayısal orana vurduğumuzda yerelimizde 10 bin kişi köy ve beldelerimizle birlikte genelimize yansıtırsak 16 bin kişi yapar. Yani Akhisar'ımızın %90 kaynağını elinde bulunduran tüsiat çılar ve müsait çılardır. Bunlar çıkacak olan anayasa paketine tabiî ki EVET diyeceklerdir. Bunlar referanduma giderken bu güne kadar sömürdüğü halkalara ekonomik rüşvet akıtacaklar. Şah şahlı referandum çalışması da yaptılar ve yap maktadırlar. Şunu bilin ki. Harcanacak ekonominin içinde %90 kesiminin hakkı ve emeği vardır. %90 kesim ise sayısal oranı Akhisar'da 90 bin köy ve beldelerinde nüfusuna göre 144 bindir. Çiftçisi 24 Ocak kararlarından sonra 28 bin olan koçanlık tütüncü şimdi 5 bindir. Giden 23 binin iş istihdamı aile nüfusuna çarpılırsa 100 bin kişiyi işsiz bırakmıştır. Özal'la başlayan neo liberal serbest piyasa ekonomisinin tekelci kapitallere Akhisar tütüncüsü peşkeş çekilmiştir. Karşılığında Özal başbakan ve cumhurbaşkanı olmuştur. Ve Oğlu da IMF'de memur olarak çalışmaya başlamıştır. Diğer bakanları ise IMF'nin borazancılığını yapmışlardır. Şimdi hallerini sormak gerekiyor? Ne haldeler? Tarıma dayalı olan ilçemiz 25 yıllık süreçte ne halle geldiği ortadadır. Bu ekonomik politika Akhisar'ımızda köylü nüfusunun kentte göç etmesine neden olmuştur. Akhisar da diğer %10 kesimine ucuz iş gücü yaratmasına neden olmuştur.  Sendikasız çalışma koşulları ilçemizde bazı şirketleri vahşi sömürü yollarını açmıştır. Yok, ettiği diğer %90 kesim ise tarım işçisi, tekel işçisi işsiz kalmıştır. Zincirleme olarak küçük esnaf ve sanatkâr'da gerek tarımın çökertilmesinden gerek zincir mağazalarının çoğalmasından dolayı vergisini sosyal güvencesini ödeyemez durumdadır. Şu an binlerce esnaf sosyal güvencesizliğinden dolayı özellikle sağlık konusunda tehdit altındadır. Özal'la başlayan tarımın yok edilmesi tüm kesimleri tehdit altında bırakmıştır. Anneden babadan kalan evini dükkânını ve tarlasını bankalara ipotek etmiştir. Zincirleme olarak çiftçi, işçi esnaf ve sanatkâr diğer kamu çalışanları emekliler ve öğrenciler yani tüm toplum kesimimiz bu sömürü düzene teslim olmuştur.



Kökleri küçük esnaf ve sanatkârlığa dayanan milli görüş siyaseti AKP ile birlikte neo-liberal ekonomik politikaları ile dünya ve ülke kapitalleri, küçük esnaf ve sanatkârları yok ederek, kendilerine bağımlı bayilikler oluşturmak istemektedirler. Doğası gereği esnaf ve sanatkârlarımız çok kimlikli çok kültürlü kimliğe sahiptir. Sen esnafsın siyaset yapma anlayışıyla muhafazakârlaştırdığı küçük esnaf ve sanatkârlar şimdi rolünü üstlenmelidirler. 12 Eylül darbesiyle başlayan serbest piyasa ekonomisini şimdi tescillenmek istenen AKP anayasasına HAYIR diyerek pabucu dama atılmalıdır.                                                     



Çiftçisine ananı alda git. İşçisine ayaklar baş olmaz de. Harç zamlarını protesto eden öğrenciye kredi veriyoruz daha ne yapalım de. Ataması yapılmayan 300 bin öğretmene her okuyana iş bulacağız diye bir kural mı var diyen Kürtleri kandıran, Alevileri kandıran, Romenlari kandıran bukalemun yüzlü başbakana al anayasanı başına çal deme zamanıdır. Tarihten bu yana solcuları, sosyalistleri, devrimcileri her ortamda ötekileştiren, tanımayan buna karşı özel örgütler kuran işkence tezgâhlarından geçiren sözüm ona inançlı, milliyetçi gözüken ama maalesef demokrat partiyle başlayan her mahallede 1 milyoner düşüncesini alt etmemiz gerekiyor. ANAP'LA devam eden büyük Türkiye hayaliyle ABD ve AB adına ülkede devrimcileri asan özelleştirme politikalarını hayata geçirenler, AB sevdasına koşan Tansu ÇİLLER'İN Abdullah GÜL'ÜN, Tayyip ERDOĞAN'NIN sosyal, siyasal ve ekonomik siyasetin tersine çevirmenin tam da zamanıdır. Esnaf ve sanatkârlar gerek yerelde gerekse genelde bizleri korumayan ve bizler adına hiçbir önlem olmayan anayasaya paketine ''HAYIR''demeliyiz. Çiftçiyi, işçiyi, emekliyi ve öğrenciyi yok eden bu iktidarlar seninde ekmeğine aşına gözünü dikmiştir. Senin felsefenden senin gündelik siyasetinden beslenen bu iktidarlar tekelleşmiştir. Seni de yok etmek istemektedir. Eğer rolünü üstlenip ''HAYIR''ı örgütlemezsen tüm toplum kesimleri ile olan bağını tamamen koparacaklar ve seni de yok edeceklerdir.



HAYIR, çıkarsa eşitlikçi özgürlükçü bir anayasanın oluşması için bir adım atmış olacağız. EVET, çıkarsa tarikat cemaat ilişkilerinin aşağıdan. Yukarıdan ise yerel ve genel iktidarın tüm gücü kullanılarak eşit olmayan anti demokratik yöntemlerle dayatmacı bir anayasa olacaktır. 5 yıllık yerel 8 Yıllık genel iktidarları bizlere bunu doğruluğunu göstermektedir. Haydi, ülkemin insanları senin kaynaklarını sana rüşvet olarak veren bu iktidarı sandığa göm! O büyük boylarının ölçüsünü alsınlar.        


12 Eylül Anayasasına da bizlere hiç faydası olmayan AKP anayasasına da “HAYIR