28 Aralık 2011 Çarşamba

Yerel İktidarın İkinci Dönemi de Halkımıza Her Ay 1 Milyon TL (1 Trilyon) Borç Ödetecek!

Yerel İktidarın İkinci Dönemi de Halkımıza Her Ay 1 Milyon TL (1 Trilyon) Borç Ödetecek!

AKP iktidarı ABD-AB sermayesi tarafından allanıp pullanıp 2002–2004 yıllarında genel-yerel seçimlerde sorunları çözmek için getirildi. Ülkede birçok siyasi yapılar yönetmişti; yerelimizi ve genelimizi hepsi yalancı çıktı. Bunlar denenmemişti rahmani duyguları vardır diye. Ülkemizin ve İlçemizin insanları vaatlerine inandı, güvendi, oy verdi. 2011 yılını da geride bıraktığımız bu günlerde tüm vaatleri koca bir yalan çıktı! Çünkü diğerlerinden daha çok kayırdılar yandaşlarını… Hukuksuzluğun baskıların en çok yaşandığı dönem olmuştur. Kendilerinden başka herkes terörist, herkesi yasa dışı ilan ederek insan hakları, basın özgürlüğü diğer bir şey bırakmadılar. Yandaş basınlarının dışında, muhalif olan her basın mensubuna kılıflar uydurarak, günlük yaşamlarını adım adım takip ederek, tele kulaklarıyla, her yeri özel yaşamlarına kadar dinleyerek, başlarına çorap ördüler. Ve bunun adına da ileri demokrasi dediler. Aslında bunun adı demokrasi değil; R.Tayip Erdoğan tek adamlı diktatörlüğüdür.

Genel iktidarın 9 yılık ekonomik gerçekleri görünen iki işin dışında yapılan hiçbir icraatları yoktur. Onlarda duble yol, TOKİ evleri. Duble yolların ekonomisinin nerelerden karşılandığı herkes tarafından biliniyor. Biri SSK’lı çalışan işçilerin ola ki bir gün işsiz kaldıklarında fonlarında biriken paraları geçicide olsa yaşam mücadelelerine katkısı olur diye birikimleridir. İkincisi ise 17 Ağustos depremi sonrası yaşananlardan ders çıkarılarak getirilen deprem vergileridir. Oysa duble yol yerine, toplu taşımacılık geliştirilseydi, hem trafik canavarında bir çok yurttaşımızı yitirmemiş olurduk, hem de dünyadaki otomotiv-petrol şirketleri halkları sömürerek devleşmezlerdi; hem de dolaylı yollardan yandaşlara işçilerin alın terini ve depremzedelerin haklarını aktarılmazdı. Toki evleri ise yine ticari bir yatırım olarak halkı beş on yıl borçlandırılarak kira öder gibi ev sahibi olun propagandası ön plana çıkarılarak, yapılan yerlere ulaşım harcamasıyla birlikte üç kira bedeli alınıyor. Buda beş yıllık borçlu olan kişinin, on beş yıllık geliri ticari kişilerin hanesine artı değer olarak aktarılması anlamına geliyor.

Her Aralık ayı Ülkemizin-İlçemizin bütçe yalanları ile yine görüşüldü açıklar vererek, kılıflarına uydurularak kararlara bağlandı. Yine çok palavralar dinledik Türkiye Büyük Millet Meclisinde dinlediklerimiz gibi. Son Akhisar belediye meclisinde de dinledik.
Gerçeği sosyalist ekonomist Korkut Boratav söylüyor: Yazıları tavsiye edilir. İkinci lale devri de bitti… Necati Doğruda şöyle diyor. İyi de, lalelerin hesabını her zaman olduğu gibi yine biz açlar mı ödeyeceğiz?  Haramzadelerin gırtlaklarına yapışıp yandaş ve yedi sülalelerine varana dek, tüm malvarlıklarını devletleştirip, bu topluma parazitlerini uranyum madenlerine karın tokluğuna çalışmaya ne zaman göndereceğiz! Diyorlar.

Diğer baş belası da cari açık 2011 Kasım ayı itibariyle 65 milyar dolar olduğu; yılsonuna kadar da 70 milyar doların üstünde olacağıdır. Cari açık denen nedir; bir ülkenin ürettiğinden fazla harcaması anlamına gelen kavramdır. Devlet-hükümet elini eteğini her şeyden çekerken, sorumluluğu bana ait değil der. Peki, o zaman kime ait? Özel sektöre. İyi de özel sektör adına kefil kimdir? Devlet-hükümet battığında iflas ettiğinde kim ödeyecektir? Borcu devlet-hükümet dolaylı yoldan ülke insanı ödeyecek. Bu hızla giderse Orta Vadeli Program da (OVP)  şöyle diyor. 2012–2014 arası toplam 200 milyar cari açık öngörülüyor. Üretmeden tüketen toplumun geleceği olur mu? Evet, her geçen gün geleceğimizi ipotek altına alanlar ülke ve dünya sermayesidir. Yani kısacası dünya halklarının hiç borcu bitmeyecek yaşamları boyunca, kendilerinin ve çocuklarının geleceği hep KARANLIK OLACAKTIR.
AKHİSAR BELEDİYESİ 2012 YILIN DA KREDİYLE BÜTÇESİ 105 MİLYON.   
İlçemizin deki oligarşi yerel yöneticilerimizde Akhisar’ımızın geleceğine 7 yıldır sermayenin lehinde yön veriyor. Önceki yıllarda istihdamı azaltacak alt yapı çalışması yerine dönüşümü olmayan yatırımları ön planda tutarak, yandaş şirketlere belediyenin (Akhisar halkının) gelirleri aktarılmıştır ve aktarılacaktır.
2011 yılı bütçesi yüzde yüze varan artışla 105 milyon (trilyon) çıkarılmıştır. Geçtiğimiz yıl 58 milyon olan bütçe, 30 milyona varan açık geleceğimizi borçlandırılarak ipotek altına alınmıştır. Bu yılda 76 milyon bütçe 29 milyon iller bankasından alınacak stadyum için kredi ile 105 milyona çıkarılmıştır. 30 milyon varan açık iller bankasından alınan krediyle karşılanmaktadır. Geçtiğimiz 7 yılda istihdama yönelik altyapı çalışması yerine çok fazla getirisi olmayan yatırımlar yapılmıştır. Sayın belediye yöneticileri sizler hala yaşadığınız gibi düşünmekte olun; ilçemizin tüm gelirlerini çarçur edin, küçük bir azınlığın mutlu olması için harcamalar yapın; Akhisar da yaşayan halkımız muhalif yazılarımla neler yaptığınızı öğrenmektedir. İlk döneminizde yapılan anlamsız harcamalarınız bu dönemde hız kesmeden devam ediyor. İlk dönemde beton yığınınıza ve diğer 5 çalışmalara harcadığınız olmayan paramızı on yıl 330 bin lira(milyar) her ay ödeyeceğiz. İkinci dönemimizde de çalışmalarınızla endüstriyel tarıma yol (ulusal zeytin kongresi) açmaktasınız. Önümüzdeki yılda endüstriyel futbola yatırım yapmak için tüm halkımızı borçlandırıyorsunuz. Gelirlerimizi halkın çıkarı için yatay bir şekilde harcamadığınız için, bunun mutlaka hesabı siyaseten sorulacaktır. Ticari kafanız dikey bir yatırıma ve tüccarlığa dönüşüyor. Buda kamusal alana (halk yararı) değil; küçük bir azınlığın çıkarına dönüşüyor.     


Sonuç olarak birinci dönemin 13 milyon kredi için on yıl ödenecek faturası 330 bin liradır. İkinci dönem için ise alınacak 29 milyon kredi karşılığında 700 bin (milyar) lira toplam tahmini 1 milyon (trilyon) liraya yükselebilir. Borç yiyen kesesinden yer, kese kimindir? Akhisar halkının! O zaman bizlere sormadan geri dönüşümü olmayan yatırımlara müdahale etme hakkı doğmaz mı?

Not: Geçtiğimiz dönem belediyemiz aldığı krediyle şu yatırımları yaptı.
Belediye Binası, Gölet, Gıda Çarşısı, Mezbaha, İş Makinesi ve Kanalizasyon yapılan yatırımlardır.

BirGün Gazetesinin ekonomi sayfasından bir söz: Halkın ücretleri büyümüyorsa ekonomimiz kime büyüyor?

Ekonomi üzerine iki önemli yazı linki tavsiye edilir. 

Haydan gelen…

 

4 Aralık 2011 Pazar

Niyet Özür Dilemek mi? Yoksa Tek Adam Olmak mı?


Niyet Özür Dilemek mi? Yoksa Tek Adam Olmak mı?     

Tabi ki özür dilenmeli. Devlet-Hükümet-Parlamento da diğer siyasi partiler de özür dilemeli. Kimlerden: kimlik, inanç ve kültürlerinden dolayı mağdur kalanlardan Alevlilerden-Kürtlerden-Rumlardan-Ermelilerden-Romanlardan özür dilenmeli. Yani bu ülkede yaşayan kimler ötekileştirildiyse, kimler inançlarından ve kimliklerinden dolayı zulme uğradıysa uğratanların tüm siyasi yapıları parlamento da basının önünde hakları iade edilerek özür dilenmelidir.
            Osmanlı döneminde başlayan Aleviliğin yasaklanması 1826 yılında Yeniçerililerin kapatılmasıyla başlayan süreç Dersim, Maraş, Çoruma, Sivas ve Gazi olaylarına kadar varmış, binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Yaşanan bunca olumsuzluklardan sonra açılım adı altında devletin, hükümetin, AKP’nin içi boş alevi açılımı da yaşandı. Her şeyi kurcalayan, özürde dileyen ama hiçbir çözüm üretmeyen, çözümü sorun yaşayan kişilere göre değil kendine göre önerileri ortada bırakan ve bunun üzerinden siyasi rant elde eden bir başbakan özür diledi. Aslında hedefi tek adamlı iktidar, açılım diye başlattığı yalan önerilerin varacağı yer çıkmaz sokaktadır. Çünkü samimi olmadığını tüm farklı sorun yaşayanlar tarafından yaşananları görmektedir. Diktatörler hedeflediği yere ulaşmak için, her şey mubahtır anlayışı, siyasi, sosyal ve ekonomik çözümsüzlük her yere bulaşmaya ve hiçbir çözüm üretmeyen, sadece suni gündem yaratarak halkı meşgul ederek hedefe ulaşmak istemektedirler.

            İktidarlar şunu da bilmelidir ki, tepeye tırmanırken kimlere ne söz verdiysen, kimlere kazığı attıysan, bir gün inişe geçtiğinde elinden tutan olmaz. Tarih bir gün ANAP iktidarı gibi yapar; tarihten siler. O kadar çoğaldı ki kazıklar şimdi de devletin tüm kurumlarını kendine güdümlü yaparak, baskıcı otoriter yapısıyla tutuklamalar, göz altılarla korku imparatorluğu yaratmaktadır. Yani bir taraftan tavşana kaç diğer taraftan tazıya tut demek istemektedir. Dilenilen özür samimi değildir.

Aslında yukarda ki adını saydığımız inanç ve kimliklerinden dolayı özür dilenenlerin,  dışında bir kesim var ki, kurtuluş savaşından döneminde ve cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yaşanabilir bir ülke yaratmak için mücadele veren KOMÜNİSTLERDEN, SOSYALİSTLERDEN VE DEVRİMCİLERDEN’DE özür dilenmeli. ittihat ve terakki sonrası tek partili dönemin partisi olan CHP ve içinde DP kurucularının da olduğu tek başlı gibi görünen, aslında bu ülkenin ulusalcı, milliyetçi, muhafazakâr demokratlar ve liberal çevrelerinin olduğu ve kuruluşu öncesi ve sonrası 1915–1918–1920 yıllarında soykırım ve faili meçhul cinayetlerin yaşandığı yıllardır. Mustafa Suphi ve 15 arkadaşını kurtuluş savaşı döneminde emperyalistlere karşı verilen bağımsızlık mücadelesine karşılık katledilmişlerdir. Ermenilerde her platform da soykırım iddiası ülkemizi sıkıntıya sokmaktadır. Ve savaş döneminde Sovyetler den aldığı yardımlara karşılık birlikte hareket etmemiş, tarih boyu siyaseten hep kazık atılmıştır. Ve sonraki süreçte TKP’NİN kurucuları olan Nazım Hikmet ve arkadaşları yaşadığı zorlu cezaevi yaşamları bu ülkeyi terk etmesine neden olmuştur. Şimdi dünyanın en büyük şairlerinden olan Nazım Hikmet dönemin hükümetleri tarafından da vatan haini ilan edilmiştir.

Gerek 1920 yılında yaşanan Trabzon da ki katliam. Sırasıyla 1938 Dersim. İstanbul da 1955 deki 6–7 Eylül olayları. 1963 yılında özel yetkiliyle kurulmuş olan “komünizmle mücadele dernekleri” sonrası gelişen katliamlar. 12 Mart muhtırası öncesi ve sonrası yaşanan 6. filo defol eylemleriyle başlayan ABD güdümlü yönetim anlayışı, 12 Eylül 1980 darbesine kadar devam etmiştir. Sonrası piyasacı liberal düzen hep ABD-AB güdümlü devam ederek, tüm muhalif kesimler susturulmuştur. Sovyetlerin çöküşüyle birlikte tek kutuplu dünyaca yönetilen ABD’NİN hegomanyası bölgede ve ülkemizde savaşların katliamların ardı arkası kesilmemiştir. 2000’lerde allayıp pullanan AKP ve Recep Tayip Erdoğan Neo-liberal politikalara teslim edilmiş, bölgemizde üçüncü paylamış savaşının eş başkanlığını yapmaktadır.

Özürlerin sayısı o kadar çoğaldı ki, bu ülkenin insanlarının önüne her platformda Ermeni, Alevi, Kürt, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye gibi sorunlar çıkacaktır. Bölgemizde 1980 sonrası hükümetlerin ABD-AB güdümlü yanlış politikaları, ülkelerin iç işleyişine karışmamız sonucunda kan gözyaşı ve savaşlarla doldu.


Not: Alman iki Başbakanın Brandt-Merkel 1970–2011 yılarında özrü dikkate alınmalı. Biri 2. dünya savaşında Nazilerin, Yahudilere yaptığı soykırımdan dolayı. DİZ ÇÖKEREK ÖZÜR DİLEMESİ. İkincisi geçtiğimiz günlerde 8 Türk’ün yine Naziler tarafından öldürüldüğü tahmin edilen olaylardan dolayı ÖZÜR DİLENMESİ.

Evet, Sayın Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı yaşanılan katliamların nedeni, TÜRK İslam diğer bir adıyla İSLAM Türk dayatmasının devlet anlayışıdır. Bu yüzden yapmacıktan özür olmaz. Gerçekten samimi olsaydınız, hemen tartışmaların başladığı günlerde meclis de verilen araştırma komisyonu önergesine destek verirdiniz. Ama maalesef her şeyde olduğu gibi tartışma yaratarak ortada bırakmayı huy edindiniz, çünkü sizin için amaç hedefe ulaşmaktır. Tek Adam! Tek Devlet! Tek Kimlik! Tek İnanç!