27 Temmuz 2009 Pazartesi

Sanayi Esnafından Küçük Bir Devrim


Sanayi Esnafından Küçük Bir Devrim


Esnaf ve sanatkârın 30 yıllık süreç içerisinde yaşadığı ekonomik krizler hala devam ediyor. Toplumsal muhalefetin tüm alanlarından doğru geliştiği dönemler 70-80 arasıdır.12 Mart ve 12 Eylül faşist darbesi emekten yana gelişen toplumsal muhalefeti iki müdahale sonucu yok etti. 24 Ocak 1980 ile başlayan kararlar 1982 anayasasıyla netleşmiştir. 5 Nisan 1994, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri ile devam etti. 2001 krizi sonrası şok yaşayan sanayi esnafımız ilk defa Bülent CİĞEROĞLU kültür salonunda toplantı da tepkisini gösterdi. O gün yaşanan şok ile toplantıda hatırladığım kadarı ile biriken öfkenin dile getirilmesiydi. Çarşı esnafı olarak sanayi esnafının o toplantısına gittim. Toplantıda söz aldım ve kürsüye çıktığımda ön safta oturan parti ilçe başkanlarını gördüm. Elimde hazır bir konuşma metni olmadığı için ön saftaki farklı siyasal yapılardan insanları görünce gemi batıyor, battığını hisseden farklı siyasal yapılarda olsak da hep birlikte sıkıntılarımızı dile getirmek için buradayız dedim. Kendimin de siyasi düşüncem olduğunu bende buradayım diyerek konuşmaya başlayacaktım. Bir anda ön safta Milliyetçi Hareket Partisinin ilçe başkanı konuşmama tahammül edemeyerek kendimi ifade etmemi anti demokratik bir yöntem ile “İndirin şu… kişiyi buradan” diye tepki gösterdi. Tabi onun o tepkisine oradaki tertip komitesi ve diğer parti ilçe başkanları müdahale etmedi. O gün orada kendimi ifade etmemin önüne engel olanlara sorarım; İnsanın kendisini ifade etmesi kadar önemli bir şey yoktur. İfade etme diye engel olanların ise yaşanan sorunlara ilişkin hiçbir düşünceleri aslında yoktur. Bu güne kadar hiçbir önerileri de olmamıştır. Sorunun sahipleri tarafından çözümünde muhakkak düşüncelerini aktarmalıdır. Yani birileri tarafından alınan kararlar sorunun sahipleri tarafından özne haline getirilmezse sorunun nesnesi yaptırılmaya çalışılırsa hiçbir sorunumuz çözülmez.

Esnaf ve sanatkârların iki yıldır dilim döndüğünce sorunlarını dile getirmeye çalışıyorum. Çok önemli üç sorunu sürekli gündeme getirerek çözülmesini talep ettim. Benim dediğim oldu anlayışından öteye ortak çıkarlarımızın ortak payda etrafında çözülmesini isteyen önerilerde bulunuyorum. Sorunlardan biri 2008 yılında çıkan sosyal güvenlik yasası idi. Ona şimdi yapabilecek bir şey yok. Çünkü yasa yürürlüğe girdi. Bir diğeri ise kendimin de içinde bulunduğum meslek grubunun tatil yapma gününe yanlış bir gün olduğudur. Üçüncüsü ise 7500'e yakın esnafımızı ilgilendiren anlık telefonlarımıza gelen 2 gün içerisinde oda aidatlarınızı öderseniz 68 TL ödemeseniz 139 TL olmasıdır. Birinci sorun 1000'e yakın çırak, kalfa ve usta kategorisinde olan örgencilerimizi ilgilendiriyordu. İkincisi Berberler Odası'nın kadın berber üyeleri olan meslektaşlarımızı ilgilendiriyordu. Üçüncüsü ise 7500'e yakın tüm esnaf ve sanatkârları ilgilendiriyor.

AKP hükümetinin tüm yaşam alanlarımızı emekten, ezilenden, işçiden, çiftçiden, esnaf ve sanatkârdan değil sermayeden yana aldığı kararlar altında ezilmekteyiz. Buna karşılık özellikle esnaf ve sanatkârları ilgilendiren konularda bizlerin sözcülüğünü üstlenen oda başkanlarına ve yönetimlerine çok görev düşmektedir. Tüm oda başkanlarının yönetimlerinde dahi tartışmadıkları diktatörlük yönetim anlayışları ile üst yönetimlerine odalarının ekonomik konumlarından dolayı aidatların yükselmesini nasıl isterler? Derhal üst yönetimlerine kişisel hesaplarını yaparak aidatların yükseltme teklifinin geriye çekilip, iptal edilmesini istiyorum. Manisa'da birlik başkanına ve yöneticilerine ne söylendi? Manisa belge ücreti olarak 14 TL alıyor, biz 7 TL alıyoruz. Siz aidatlara 139 TL alıyorsunuz. Biz 68 TL alıyoruz. Bu konuda bizi iyileştirin isteğinde hangi oda başkanları bulunmuştur? 2 yıldır köşe yazarlığımda sürekli odaların demokratik işleyişi konusunda şikâyetlerimi dile getirdim. En önemli şikâyetlerimden biri olan doğrudan demokrasinin uygulanmasıydı. Bununda pratikteki yansıması alınan kararlarda üyenin özne olarak tanınmasıydı. Oysa temsili demokratik yöntemine bile uymayan oda başkanlarını diktatörlükle suçluyorum. Çünkü aidatlar konusunda üst kurumlarından istedikleri 139 TL olsun kararından kimi oda yöneticilerinin haberi yoktur. Birçok oda başkanları bu konuda diktatörlük insiyatifi kullanarak kendileri talep etmişlerdir.14 oda başkanı 7500 üyesi için ne yaptı? 10.07.2009 tarihinde yazdığım yazıya hiçbir oda başkanı cevap vermedi. 

 Başka konuda sanayi esnafının birçok esnafa göre çok sıkıntılar çektiğini biliyoruz. Madeni sanatkârlar ve demirciler odası başkanları ellerinde sihirli değnek olmadıklarını kabul ederek sorunun sahipleri özne haline getirerek 13-15-16. bloklarda yaşanan sıkıntılarını sokağa çıkarak hak talebinde bulunmuşlardır. Bu eylem bir kez daha “Hak verilmez. Alınır.” şiarının pratikte hayata geçtiğinin ispatıdır. Meşru zeminde sivil toplum örgütlerinin kendilerine ait sorunlarını kamuoyu oluşturma amaçlı basın açıklaması alınan kararı protesto etmemeye demokratik hakları vardır. Halk tabirinde söylenen bir laf buraya uygun olur. Ağlamayan bebeğe meme vermezler. Sanayi esnafının başardığı küçük devrimi diğer yaşam alanlarında da başarmalıyız. Çünkü tüm yaşam alanlarımız sahipsizdir. “Sokağa eyleme özgürleşmeye! Susma sustukça sıra sana gelecek! Hak verilmez. Alınır!” gibi sloganlar tarihten beri boşuna söylenmemiştir. Bunu söylediğimizde Rusya  (Sovyetler Birliği) buraya gelmeyecek Bunları söylemezsek ABD ve AB'nin tekelleşmiş kapitallerine ülkemizdeki işbirlikçileri ile birlikte iliklerimize kadar işletecekler ve bizleri sömürmeye devam edecekler.  

Bu ülkenin 68 ve 78 kuşağının verdiği onurlu mücadelesinden feyiz alarak 88, 98 ve 2008 kuşağı olan toplumun tüm alanlarından doğru çok kimlikli, çok kültürlü, emekten ve ezilenden yana bir arada yaşamımızın mutlu olması için mücadeleyi gökkuşağı renkleri gibi örmeliyiz.

                Darısı Diğerlerinin Başına Olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder