15 Ocak 2009 Perşembe

TÜRKİYE EKONOMİSİNİN GELİŞİMİ KRİZ 2


TÜRKİYE EKONOMİSİNİN GELİŞİMİ KRİZ 2
Kurtuluş savaşımımızın zaferle sonuçlanmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti, emperyalizmden bağımsız bir ekonominin inşasına koyulur.

            Ülkede o zaman feodal bir toplum hâkim, sanayi yok denecek kadar sermaye birikimi elde etmiştir. Sanayicilik yapacak bir sınıf da yok pazar için üretim çok nadir. Tam bir köylü toplumun herkes ürettiğiyle yiyeceğini karşılıyor hayvanın yünüyle giyiniyor etinle sütünle besleniyor yaygın olan bu durumdur.

            Cumhuriyet hükümeti iç tüketime hizmet eden tarıma dayalı sanayi işletmelerini kuruyor. (Et balık kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu, Sümerbank gibi.) Bu arada Osmanlı devletinden kalan borçları da sıfırlar 1940'lı yıllarda ülkemizin hiç borcu kalmaz.

            İkinci dünya (2.paylaşım) savaşına ustalıklı bir diploması yürüterek bu haksız savaşta yer almamayı başarır.

Bu durum Kamu İktisadi Teşekkürlerinin (KİT) gelişmesine olanak sağlar.

            1950'lere kadar yıllardır ülkemizde sanayi ile uğraşan büyük burjuvası yoktur. Dışarıdan aldığı (araba radyo traktör vs. gibi elektrik araç gereçleri  ) içeride satan komprador burjuvanı yer alır yaptığı iş acenteliktir. Ticari faaliyetle para biriktiren burjuvanın üretime yönetecek kadro, bilgi yoksulluğundadır.

            Celal Bayar Sabancı'ya tekstile yatırım yapmasını önerir.  “Sabancı istediğimi verirseniz olur.” Der. Randevulaşırlar ve Bayar'ın makamına uğrar. Sabancı, “Celal Bayar ne kadar para isteyecek acaba…” diye düşünür. “Söyle bakalım ne istiyorsun?” diyen Celal Bayar'a Sümerbank'ın genel müdürlüğünü istiyorum der Sabancı. Bayar sabancının bu isteğine olumlu yanıt verir. (Bayar o dönem cumhurbaşkanıdır.) Sümerbank'ın müdürünü alan Sabancı tekstil faaliyetine başlar.  Ülkemizin önemli hatta en büyük sanayi tesislerine sahip Vehbi Koç'ta sanayiye geçişini şöyle anlatır. General Electrik'in direktörüyle 1950 yıllarında buluşur 34 dk o konuştu 11 dk ben konuştum.( Vehbi koç hayatım adlı kitabında bu anısını böyle anlatır.)

“Sanayiciliğe geçişim buradan sonra başladı.” der.

            Komprador burjuvazi ticari faaliyetlerle elde ettiği sermaye birikimini emperyalist ülkelerin tekelleriyle ( General Elektrik, Ford, Fiat, Philips vs. ) bütünleşerek sanayi yatırımlarına başlar. Hiçbir araştırma geliştirme bilgi, marka yaratmadan hazır markalara bilgilere isim hakkı ödeyerek patent hakkı ödeyerek üretim yapar. Artık komprador burjuvazi tekelci burjuvazi olmuştur. Üretim bilgisi aramalı hepsi metropol ülke tekeline ait. Ülkemizde ucuz işgücüyle montaj sanayi gelişiyor tabi ki katma değer düşük olduğu için bu üretim sonucu da ülkemizde tekelci burjuva metropol dekine göre daha az kazanıyor. Üstelik bu tür sanayi ürünlerini üretmek için de birçok ara malı ithal etmek zorunda kalıyor ülkemiz…

            Necat Eczacıbaşı eczacılık faaliyetleriyle kazandığı parayla kimya sanayiyi kurmak için birçok kimyasal maddenin yanında asıl olarak isim hakkı, patent hakkıda metropol ülke tekellerine para akıtmak zorunda. Bu yüzden tekelli burjuvası doğuştan sermaye yapısı itibariyle emperyalist tekellere bağımlı ve zayıftır. Senin mil yarların trilyonların da olsa teknolojik birikimin yok, bilimsel araştırma geliştirme yapan kurumların yoksa başkalarına mahkûm olursun. (Bunlar sermayenin önemli unsurlarıdır.) İçeride üretmek için dışarıya ödeme yapmak zorundasın. İşte ülkemizde 1950'lerde her mahallede milyoner yetiştireceğim anlayışıyla emperyalist ülkelerden özellikle de Amerika borçlar alınarak Pazar ekonomisi geliştirilmiş olursun. Bu yılarda şeker pancarı, üzüm, tütün gibi ürünler önemli ölçülerde üretilip Pazar ekonomisi geliştirilmiştir. Kapalı ekonomiden Pazar ekonomisine geçişle bu dönemde kır ve şehir emekçileri nispeten refah yaşamıştır. Ancak bu ekonomik-politikalar ülkemizi sürekli artan biçimde borçlanmaya götürmüş 70'li yıllar da 70 cent'e muhtaç olmuş ülkemiz. 1949 lu-50'li yıllarda Çin de feodalizmin hâkim olduğu bir ülkeydi.

            1949'lu yıllarda Ülkede çok az sanayi ve birkaç milyonla ifade edilen işçi sınıfı vardı. Bugün Çin sanayi ülkesi haline geldi herkes Çin mallarının istilasından çekiniyor. Ülkemizin cari açığı sürekli büyüyor. Bu yıl ihracat-ithalat arasındaki denge 50 milyar ithalatın ağır basması yönünde Çin gibi araştırma geliştirme projelerine önem veren ilkeler borç batağında değil;üstelik ellerinde döviz rezervi var. Bizim de 500 600 milyar dolar dış borcumuz.

            1970'lerde Dünyada bugün gibi bir kriz yoktu ama 70 çente muhtaçtık 80'lerde de Dünyada da önemli bir kriz yoktu yazık ki 24 Ocak kararları gündeme geldi.

            Ekonomik siyasi ve sosyal bunalımlar ağırlaştıkça hep askeri darbeler gündeme geldi. Ülkemizde 12 Mart muhtırasını veren generaller neden müdahale ettiniz dendiğinde sosyal gelişme ekonomik gelişmeyi geçtiği için diye cevapladılar.12 Mart muhtırasının zorunluluğunu böyle özetlediler. Doğru 68 gençliği özerk üniversite için ayakta; işçi sınıfı da tek tip sendika dayatmasına karşı Kocaeli den İstanbul'a kadar her yerde Sel olmuştu. Köylüler Söke ovasında toprak işgalleriyle seslerini yükseltmişti. Bu uyanış 12 Mart faşizmiyle bastırılmaya çalışıldı.

            Evren'de niye iktidara geldiklerini; “Biz gelmesek Fatsadakiler gelecekti. ” diyerek özlü biçimde anlatmıştı. Fatsa'da ne vardı ülkede oluk oluk kan akarken kardeşlik ilişkileri, dayanışma, kendi sorunlarını kendileri hallediyordu ülkede her gün 5-10 kişi ölürken karakolluk mahkemelik bir olay olmuyordu. Adalet partisi MSP-CHP gibi partilerin yanı Demirellerin Ecevitlerin Erbakanlarının ilçe yönetimleri ortak açıklamalarında sakın ha Fatsa'ya dokunmayın diyordu.

            12 Mart muhtıracıları Dünya Bankasından Atilla Karaosmanoğlu nu  ekonominin yönetimine getirdiler.2001 de yine Dünya Bankasından Kemal Dervişi getirerek ekonominin direksiyonunu teslim ettiler aslında bu yol emperyalistlerin ve işbirlikçilerin ihtiyaçlarına uygun (DTÖ. Dünya bankası ) gibi kurumların kriterlerine direktiflerine uygun piyasayı onların denetimine sokmaktan başka bir yol değil.

            Akhisar'ımızın gelişimini de bugünkü duruma da bu ekonomik –politikaların gelişimine uygun bu gerçeği gelecek sayıda göreceğiz.