26 Temmuz 2012 Perşembe

ensoldanbakis. com’a Neden İhtiyaç Duyuldu


 ensoldanbakis. com’a Neden İhtiyaç Duyuldu 

 
Yola çıkarken yolun seni nereye götüreceğini bilemezsin, bir de bakmışsın ki görünmeyen yönlerin ortaya çıkmış. Kentin tüm sorunlarını dert edinmiş, onun üzerine kafa yormaya başlamasın. Bilginin toplumsallaşması, toplumun bilgilenmesi için araca ihtiyaç vardır. Tüm araçları kullanırsanız, toplumu siyasallaştırır, siyaseti toplumsallaştırırsınız. İşte o zaman özlenen halk iktidarı oluşur.    

Günün haber alma aracı olan internet haberciliği, insanların tutkusu olmuş vaziyette. Sanal âlem de gerek ekonomik hayatımızın, gerekse sosyal ve siyasi hayatımızı yönlendirmede büyük rol üstlenen araç haline gelmiştir. Ben de bu âleme yaklaşık 8 yıl önce dâhil oldum. İlkten toplumsal sorumluluğumuz olan yapımızla eleştirmen yorumculuk yaptık, sonraları tartışmalar başladı. Bu tartışmalar yoğun bir sanal âlem de bizleri tartışmalara soktu. Her tartışmanın altından anlımızın akıyla çıktık. Sonra yorumlar makale boyutunu alınca da köşe yazarlığı yapar mısın teklifi geldi, olur dedim ve yola koyulduk. Derler ya kervan yolda dizilir diye. Bizler de yoldan yürürken dik yürümeyi ilke edindik. Kendimi tanıyan biri olduğum için, gözle ve yüreğimle gördükleri mi yazıya dökmekte zorlandım. Nedeni ise ilkokul mezunu olmamdı. Yazı yazarken teknik hatalarım hala oluyor; neyse ki Yoldaş’ım olan büyük oğlum Yoldaş, benim her zaman imdadıma yetişti bana editörlük yaptı. Eşim Neşe ise son yazım yayınlanmadan önce süzgeçten geçirerek yayına veriyorduk. Ailece verdiğimiz toplumsal mücadeleyi dayanışma içersin de yürüttük.   

Kamusal bir görev olan habercilik anlayışının kendi içersin de etik kuralları olmalıydı. Elimden geldiğince bunlara dikkat etmeye çalıştım. Düzenin ve sistemi çarkına kaptırmış yerel ve genel habercilik anlayışını ters yüz etmek için, hep başka pencereden bakarak yazılarımı yazdım ve haberlerin altına yorumlarımı yaptım. Bu bakış açısı diğerlerinden beni ayıran en önemli yönümdü.

Son yerel seçimlerden sonra bu kente dönen dolapları duyunca-görünce, yazı kalemimin ucu sivrilmeye başladı. Sivrildikçe birileri rahatsız oldu. Son yıllar da su yüzüne çıkan demokrasi dışı uygulamalar, haliyle anti demokratik mücadeleyi de beraberin de getirmek zorundaydı. 12 Eylül oligarşi yönetim anlayışı bizlere dayatılınca, doğruymuş gibi tüm toplumumuza yutturmaya çalışıldı. Doğru olmayan bu yönetim anlayışını açığa çıkarmakta bizlerin görevi oldu. Başta yerel yönetim olmak üzere, tüm sivil toplum örgütlerini ve düzenin, sistemin diğer partilerini hedef alan yazılara yöneldim. Tabi beraberin de sıkıntılı bir sürece girileceğini de biliyordum. Etik davranan yönüm hep beni korudu. Asla yalan yanlış yazı yazmadım. Halk adına alınan yanlış kararları halkın bilmesi için ne yapmam gerekiyorsa yaptım. İnternete giremeyenlere yazılarımı yazılı basından ulaştırmaya çalıştım. Tabi sanal âlemin tadı başka, yazılı basını da tadı başkaydı. Gazeteyi bire bir okuyucuya dokunarak verilince, bilginin toplumsallaşması, toplumun bilgilenmesinin önü açıldı. Canlı olarak bana ve topluma geri dönüşümleri başladı. Bu kente yaşayanlar kendileriyle ilgili kararların alınmadığını öğrenince, halk muhalefeti yavaş yavaş oluşmaya başladı. Tabi bu kentin yaşayanları üç partiye oy verenlerdi. Oy verdikleri partilerinin aldıkları kararları okuyunca inanamaz oldular. İçten içe her yapı kendilerini sorgulamaya başladı. Başta AKP olmak üzere MHP ve CHP de köşeye sıkıştı; iç muhalefet geliştikçe, partilerin içerisinde ki, iktidarın ağır ağabeyleri rahatsız oldular.  

Sonraları yazı yazdığım site sahiplerine siyasi baskı yapıldı. Benim yazarlığıma son verilmesi için özel toplantılar yapıldı. Sürekli yalan yanlış bahaneler uyduruldu, yazılarım ve kişiliğim hakkın da. Hepsine” hodri meydan” dedim, bir gün, bir tanesi, karşı açıklama yapamadı. Çünkü yazdığım her şey doğruydu. Hani bir atasözü vardır; doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Ben de doğru söyleyenin, sizlere sunduğu köyün, onuncu köy olduğunu iddia ediyorum. Tabii ki her şeyin bir bedeli vardır; ama bu kente dik durmanın ve onurlu yürümenin de mutluluğu var tabii ki.

Bu alanda benim kendime edindiğim misyon doğruyu Akhisar halkına duyurmaktı. Bunu elimden geldiğince yaptım ve yapmaya devam edeceğim, bundan da kimsenin şüphesi olmasın. Önderimizin bizlere verdiği kılavuz, sıkıntılı, engebeli ve dolambaçlı yollardan geçmeden halk iktidarının ulaşamayacağıdır. Evet, düzenin ve sistemin muhalifi olmak böyle bir şey, mücadelenize inanıyorsanız, her engel bir başka mücadele yolları buldurur insana. Yorum yazarken sorgulamak, sanal âlem de köşe yazarlığına yaptırdı bana. Sanal âlemden kopuk olanları haberdar etmek için de gazetecilikte yaptırdı. Halka dokunmak için de sokağa çıkarır insanı, sonrada kentin tüm sorunlarını bire bir görme imkânı verir. Sonra halkla bütünleşirsiniz, sorunlar yumağına dönen ilçenin sorunlarına müdahale etme hakkı bulursunuz kendiniz de. Toplumsal sorumluluk aldığınız da, bir de bakmışsınız, her sorunu sizlere yansımaya başlamış, sorunlarla bütünleşmişsin iz. Neden diye sormaya gerek yok, çünkü o kadar sorunlar var ki, bunu su yüzüne çıkaran bir tane yerel basın yok.  Mevcut yerel basın her biri, birine benzer durum da, haberciliğin ötesin de reklama dayalı internet haberciliği üç cümle haberle yapılıyor; haber diye yansıyan gündem 300–400 fotoğraf reklamcılığına dönüşmüş durum da. Alın sizlere haber. Özellikle ana akım belediye haber sitesi, yerel yönetime ver gaz haberleri dolu. Kayıkçı dövüşüne dönmüş sistemin ve düzenin figüranlarına alternatif yaratma peşindeler. Bunun ters yüz edilmesi şarttır. Bu yüzden, halk muhalefetini geliştirecek yerel internet haberciliği ve gazeteye ihtiyaç var. Adını da ensoldanbakis.com adlı site olmasını istedik. Diğer siyasi yapılardan ve sol siyasetlerden bizleri ayıran tarafı, devrimci siyaseti benimsememizdir.   

Yine kervan yolda diziler anlayışıyla başladığımı yerel internet haberciliği ve gazetecilik yolu bakalım nerelere götürecek bizleri. Yolumuz açık olsun.

Beklentim nicelik midir? Nitelik midir? Niteliği olan niceliktir. Sitenin kurulup yayın hayatına geçinceye kadar yazılarım google den blog sayfamdan takip edebilirsiniz. http://ensoldanbakis.blogspot.com/

Not: Diğer yerel sitelerden ayrılma nedenim farklı bakış açım olmasıdır. Önceki siteden ayrılırken Veda yazım ve son ayrıldığım siteden başlangıç yazılarımı sizlerle paylaşıyorum. Siteden ayrılma sebebim yazımın içeriğinle ilgili değil, internet sitesiyle de ilgili değil, gazete de çıkan yazılarımla da değil. İnternetteki yazılarımın okuyucularıma ulaşması için, matbaada çıkardığım fotokopiyle ilgilidir. Bunun Savcılık tarafından 300 TL para cezayla mahkûm edilmesi, siteden ayrılmama sebep olmuştur. Bana da kesilen 500 TL cezası vardır. Ben bu konuda yasal olmayan bir şey yapmadığımı bildiğim için, cezayı on gün içersinde yatırmadım; bu bağlamda yargı yolunun açılması ve mahkemenin karar vermesini istiyorum. Yapılan tamamen keyfi bir uygulama olduğunu düşünüyorum.

Bir noktadan sonra vazgeçmek olanaksızdır. Erişilmesi gereken nokta da, orasıdır. FRANZ KAFKA 
             
      
“VEDA! Gözle ve Yüreğimle Gördüklerimi Yazıya Döken Okuluma http://ensoldanbakis.blogspot.com/2012/03/veda-gozle-ve-yuregimle-gorduklerimi.html  
“İnternet Sitemize İlk Adım Atarken” Yazı sayfasında ki 6,7. yazı link
http://ensoldanbakis.blogspot.com/2012/03/wwwakhisargozdecom-internet-sitemize.html 


9 Temmuz 2012 Pazartesi

Savaşın Eşiğinden Döndük KESK’E Yapılan Operasyonlar, Sivas Anması bu Yıl Daha Çok Acılı Geçti ve Temmuz Ayı Belediye Meclis Kararları

Savaşın Eşiğinden Döndük

Düşürülen uçağın ne işi vardır komşumuzun hava sahasında ve sahilin de. BirGün gazetesinin Taşeronluk manşeti tamda bu noktada cuk diye oturdu. Manşet “Taşeronluk savaşın eşiğine getirdi”. Neden komşularımızla bu hale geldik? Komşularla sıfır sorun diye başlayan Dışişleri Bakanı Davutoğlu ülkeyi tüm komşularıyla boğaz boğaza nasıl getirdi?
          Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) eş başkanı ve mimarlarının istekleri doğrultusunda bölgemiz dizayn edilmeye çalışılıyor. Yeraltı kaynakları, (petrol–doğalgaz) silah, uçak ve yeni teknoloji denemeleri; yıkılan yakılan evler-binalar sonrasından ranta dönecek ihaleler G8-G20’lere düşecek paylar. Komşuda pişer bize de düşer diye düşünüldü herhalde. Fakat komşulara atılan kazık, bir gün gelir döner bizi de bulur diye düşünülmedi. Bu sistemin böyle gitmeyeceği apaçık ortada duruyorken, bunca yaşananlardan sonra hala diktatörlük faşist baskıların artması, daha çok acıların yaşanacağının anlamını vermektedir. Krizden çıkmanın yolu savaşa girmek değildir. Savaş daha çok insanları ve devleti krize sürükler. Evet, yaklaşık 10 yıllık iktidarı boyu AKP, sorunlarımızı kat be kat artırarak yoluna devam ediyor. Ne zaman savaşarak sorunlar bitmiştir. Her savaş, enin de, sonun da, barış sağlanarak son bulur. Geriye tek kalan savaşta kaybedilen insanlarımız, acı ve gözyaşıdır. Taşeronluğun taşıyıcıları nın vatansever olmaları da şaşırtıcıdır. Oysa bunların hepsi 1950’lerden bu yana piyasacı Neo-liberal düzenin taşeronluğunu yapanlardır. Neo-liberalizmin taşıyıcıları, kimi zaman milliyetçi, kimi zaman vatansever ve kimi zamanda dindarım diyerek, ülke insanını uyutarak iliklerimize kadar sömürü düzeni işletmişler.                                   
 

KESK’E Yapılan Operasyonları

Evet, yine bitmeyen operasyonlar. KESK’E yönelik yapılan tutuklamalar ve göz altıların nedenleri nelerdir? Gelişen muhalefetin odak noktasını oluşturan KESK birleşenleri kamusal alanların alabildiğince yok edilmesine direnen kararlığıyla tek direniş gösteren örgüt olmasıdır. 4+4+4 eğitim sistemine, 3+3 maşaların artışına ve sağlıkta dönüşümün ticarete dönüşüm olduğunu rakamlarla ispatlayarak iktidarın maskesini düşürmeleridir. Bu yüzden de bedelini ödemektedirler. Mutlaka her hak talebinin bir bedeli vardır. Diren’e diren’e kazanacağız!       

Sivas Anması bu Yıl Daha Çok Acılı Geçti   

Yorgun bir Cumhuriyet’in nedenleri ve sebepleri nedir? Tekçilik anlayışının dayatılmasıdır.

Bu kadar yorgun bir ülkenin insanları nasıl sorunlarını aşar bilemiyorum; ama sorunlar yaratan bu iktidarlardan kurtularak sorunlarımız aşılır. Bu yıl Sivas’ın anmasının en ağırı yaşandı; mevcut iktidar Sivas davasını zaman aşımına uğratılması,  yaralara tuz bastı. Ülkemizin kuruluşundan bu yana, iki temel sorunumuzu aşamıyoruz. Gerekçesi de sürekli dile getirdiğimiz tekçiliğin dayatılma anlayışıdır. Ulusalcı-milliyetçi-muhafazakâr anlayışın çözüm diye getirdiği, tek kimlik, tek millet ve tek devlet anlayışı. Oysa sorunun ,inançların kimliklerin özgürce yaşandığı bir ülke de aşılacağını bilmeliyiz. Egemenlerin sürekli bölüp parçalayıp yönetme argümanlarını ortadan kaldırdığımız da, yaşadığımız sorunların temelini, nedenlerini görmüş olacağız. Çok kimlikli, çok inançlı, bir yaşamı örerek, eşitliğin ve özgürlüğün yaşandığını görerek, emek-sermeye çelişkilerinden dolayı sorunlarımızın aşılacağını mutlaka bilmeliyiz. Bunun yolu da sınıf mücadelesinden geçer.         

Temmuz Ayı Belediye Meclis Toplantısını Sonuçları

verilen İki önerge konusu…  

Önerge sahipleri birim müdürleridir. Biri ruhsat işleri birimi, diğeri de gelirler müdürlüğü birimi. Benim bildiğim kadarıyla önergeyi muhalefet verir; ama bizim belediyemizde iktidar partisinin müdürleri veriyor; peki geliş şekli nasıl olmalıydı. Birim müdürleri işleyişte bir eksiklik gördüğü, düzeltilmesi gereken yerleri bağlı bulunduğu komisyona havale eder, komisyon görüşür oylar ve meclise getirir. Belediye meclis görüşür, gerekirse birim müdürlerinden ayrıntılı bilgi alır ve karara bağlar. Bunu neden allattım, ey Akhisar halkı sizleri yönetenler maalesef hiç derslerine çalışmadan memleket yönetiyorlar; birde 105 milyon bütçeyi yönetiyorlar.

Birinci konu: Ruhsat işlerin de aksayan sorunlar, gıdacılar çarşısının, ruhsatların kimlere verileceği, kimlere verilmeyeceği konusunda sıkıntıları ve bu konuda meclisten kararın çıkarılmasıyla ilgili istekleri dile getirildi. Ama ilginç olan, istekte bulunan sorumlunun ne istediğini bilememesidir. Dersine çalışmadan meclis toplantısına gelerek, alel acele kararın çıkarılması, sonradan doğacak sorunları da beraberinde getirecek. İşletme açmak için belediye’ye para ödeyerek satın aldıkları yerlerine, alınan kararla, bundan böyle bazı işlere ruhsat verilmeyecek. 

İkinci konu: Araç ürerlerine yapılan giydirme reklâmlar; önceden araçların vize yapımında araçların üzerinde ki reklâmların yapımı, bundan böyle çıkarılan yeni yasayla belediyelere devredilmesi konusudur. Bu konuda da TBMM’DE çıkarılan yasa çıkarıcılar, aşağıda nasıl uygulanacağının bilgisini vermeden, alel acele çıkarıdıkları için uygulanmasında sorunlar çıkmaktadır. Bir firmanın çıkan yasadan haberdar olmasından dolayı, araç reklâm giydirmesinin başvuru sonucu çıkan aksaklık, yine derslerine çalışmayan birim müdürü, komisyon ve meclis üyeleri işin içinden çıkamadı; öylemiydi böylemiydi konuşmaları sonucu, yine birinci konuda olduğu gibi gırgır şamata içersin de geçen meclis kararları. Mutlaka çok ciddiyet için de geçmesi gerekmiyor; ama bu kenti yönetenlerin bu kadarda acemice de alay ederek kararları alınması üzücü. Uygulamada ki sorunları halkımızın çektiğini bilmelisiniz sayın ilçemizin yöneticileri.

Not: Akhisar belediyesi çekin elinizi büfe ve seyyar satıcıların üzerinden. Birkaç yıldır seyyar satıcıların üzerine giden belediye zabıtası, son günlerde büfelerin de üzerine gider oldu. Genel ve yerel iktidarın temsilcileri milletvekili Uğur Aydemir belediye başkanı Salih Hızlı, ya iş verin halka ya da rahat bırakın .Üç beş kuruş kazanan esnaflarımızı; yaptıkları işler belki yasal olmayabilir ama iş veremediğiniz için yaptıkları meşrudur.                           















2 Temmuz 2012 Pazartesi

Bir Çığlık Çığ Yaratmalı, Anti Tekelci Kapitalist Mücadele Başlatmalı 1

Bir Çığlık Çığ Yaratmalı, Anti Tekelci Kapitalist Mücadele Başlatmalı 1
Serbest meslek sahiplerine yönelik bu yazımdan dolayı dilerim haddimi aşmamış olurum. Düzenin bu denli kötü gitmesi, aşağıdan yukarıya bir doğru müdahalenin olması şart olmuştur. Muhasebeci-mali müşavir mühendis avukat doktor, serbest meslek sahibi olan bu alanın mutlaka yaşama bulundukları alandan doğru müdahale etmeliler. Bu alanların üst kuruluşları gece gündüz çalışarak gelişmelere seyirci kalmıyorlar. Bu kuruluşların yerellerindeki temsilcilikleri de maalesef gelişmeler karşısında seyirci konumunda kalmaktalar. Siyasi anlayışıma göre, aşağıdan yukarıya doğru sorunlarımızın çözüleceğine inanan biriyim. Bu yüzden tüm bu kurumların temsilcileri bazı dönemler de çıkışlarının cılız kaldığına, bunun mutlaka piyasacı düzene karşı alternatif argümanlarının oluşturulması gerekmektedir. Bununda yolunun mutlaka ideolojik bir bakış açısıyla gelişeceğidir. 

Serbest Meslek Sahibi Avukatlarımız

Adaletin en temel dayanağı hukuk sistemidir. Hukukun bu kadar çiğnendiği bir ülkede evrensel hukuktan bahsede bilir miyiz?  Bu gelişmeler karşısında serbest meslek sahiplerinden olan Avukat kesimin yerellerde toplumsal yaşama müdahale etmeleri gerekmiyor mu? Özel yetkili mahkemelerin-savcıların evrensel hukukla bağdaşır bir durumları var mı? Kime olursa olsun hukuksuz yargılamaların olduğunu siz hukukçular daha iyi biliyorsunuz. Her hak talebi, terör örgütüyle bağlantı kurularak yıllarca hayatları ceza evlerinde çürütülüyor. Ülkemiz her dönem uluslararası hukuk sistemine uymadıkları için, ülkemiz de sürekli insan hakların çiğnendiği için, gerek tazminat gerekse hukuk sistemimiz mahkûm edilmektedir. Adalet sistemimiz adaleti olmayan bir iktidar tarafından bertaraf edilmektedir. Sizler; bu hukuksuzluğa daha ne kadar tahammül edecek, seyirci kalacaksınız. Hukuksuzluğun yarattığı yaşam alanlarımız ekonomik sorunları da beraberinde getiriyor.
1980 darbesi sonrası piyasacı düzen kurulurken insan hakları çiğnendi, anayasayı değiştirmeye teşebbüs edenler var diyerek 1982 anayasasını dayattılar; sosyal taleplerin önü kesilerek, tekelci kapitalizmin önü açıldı, ne sosyal devlette elle tutulur bir şey kaldı; nede ekonomik yaşamımızda. Birçok hukuksuzluğun yaşandığı ülkemizde seyirci durumunda kalan Avukatlarımız toplumun ekonomik durumunu icra işlerinden çok daha iyi bilmektedirler. Hukuk sisteminin çöktüğü ülkemizi ayağı kaldırmanın yolları sizlerin ellerinde, tekelci antikapitalist mücadelede sizlerin de katkısı ile olacağını düşünerek çığlığımı duyun istiyorum.                                     
 Serbest Meslek Sahibi Mühendislerimiz
Yaşam alanlarımızın mühendisler tarafından düzenlenmesiyle yaşanabilir bir dünya olur.       
Mühendislik kavramı çok genişi bir kavramdır. İçine girdiğinde çok derin yerlere götürür sizleri. Çevre, Elektrik, Fizik, Gemi İşletme,  Gıda Harita ve Kadastro,  İç Mimarlar,  İnşaat, Jeofizik, Jeoloji, Kimya, Maden, Makine, Meteoroloji, Mimarlar, Orman, Petrol,  Peyzaj Mimarları, Şehir Plancıları, Tekstil ve Ziraat Mühendisleri diye çok yelpazeye ayrılan mühendislik hayatımızın tüm alanlarına yansımaktadır. Yine bu alanda da üst kuruluşların yoğun mücadele çabaları vardır. Yine Avukatlarımız da olduğu gibi yerellerde mühendislerimiz yaşananlara seyirci kalmaktadır. Gerek yerel iktidarın, gerekse genel iktidarın, yanlış uygulamalarına karşılık seyirci konumundadırlar. Hükümetin tarım politikalarından tutun, çevre, kentsel dönüşüm adı altında yağmaya dönüşen şehirlerimizin, ormanlarımızın ve derelerimiz sermayenin insafına terk edilmektedir. TMMOB Genel merkezine sıkışan mücadele mutlaka yerellere inmek zorundadır. Çünkü hükümetin TMMOB’yi işlevsiz kılmak için sürekli yasalar çıkararak hareket alanını daraltmaktadır. Aşağıdan ise kurumları ele geçiren yağma ve talan iktidarıyla ancak ve ancak yerelden, genele doğru top yükün mücadeleyle baş edebiliriz. İlçemizde bu kadar mühendislerimiz varken, bizlere düşen göreve bakın dilerim haddimi aşmamışımdır. Toplum mühendisliğine soyunduğumdan dolayı karınca, kararınca müdahale etme hakkı buldum kendimde.. nedeni ise tüm alanlarımızın yerle bir olmasıdır. Siz mühendislerimizde çığlığımı duyun istedim.                     
Serbest Meslek Sahibi Doktorlarımız

Yine bu alandaki mücadele diğer kurumlar gibi üst kuruluşların ve Sağlık Emekçileri Sendikaları (SES)nın  üzerine kalmıştır. Kamuda çalışan doktorlarımızın çalışma yaşamı işkenceye dönmektedir. Sağlıkta dönüşüm adı altında yapılan sağlığın ticarileşmesi doktorlarımızın bir dakikada bir hasta baka yarışına sokulmaktadır. Aile hekimliğine geçişin ücretsiz olacağı söylenerek, dünya sağlık örgütünün verdiği para sona erdikten sonra ücretli halle dönüşmüştür. Sosyal güvencesi olan herkesten kesilen aylık ücretlerin üzerine, sürekli katkı payı adı altında ücret alınmaktadır; gerek eczanelerde, gerekse gözlük ihtiyaçlarında, gerekse diğer ihtiyaçlarında sürekli halkımızı soyup soğana çeviriyorlar. Tüm hekim arkadaşlara mesleklerinin piri olan Hipokrat yeminini hatırlatarak paranın egemen olmadığı sağlıklı günler kurmalarını dilerim. Evet, ülkemizin sağlık durumu hiç iyi değil çok yorgun ve hasta tedavisi de doktorlarımızın elinde, dilerim buradan haykırdığım çığlığımı duyarlar.
Serbest Meslek Sahibi Mali Müşavirler

Muhasebe-mali müşavir meslek gurubu da, serbest meslek gurubuna giren diğer önemli meslek gurubundanlar. Sağlık, Adalet, Mühendislik ve Muhasebeci-mali müşavir meslekleri hayatımızın önemli köşe taşlarındandır. Toplumsal yaşamımızın hesaplanarak pay edilmesinin matematiğini yapan Muhasebe gurubunun da yerellerde işlevsiz olduğu görülmektedir. Ben toplumsal yaşamımız da yalnızca işimizi yapmakla hükümlü olmadığımızı düşünen, mutlaka alanlara ilişkin sorumluluk alınmalıdır. Mükelleflerimizle sosyal, toplumsal, ekonomik ve siyasi ilişkilerimizde olmalıdır. Çünkü ülke ekonomisinin gidişatını en iyi bilen meslek gurubunun yalnızca işiyle ilgilenmesi yeterli değildir. Cari açık, enflasyon ve gelir gider hesaplarının hesaplandığı meslek gurubu olması nedeniyle, gelecekte nasıl bir tehlikenin beklediğini görenlerdir. Özellikle küçük esnafın ne durumda olduğunu bilen ve bunlara ilişkin çözümler üretmek zorunda kalanlardır. Ekonomik yaşamın en acı yüzüyle karşı karşıya kalan toplumumuzun ne çektiğini bilen meslek gurubudur. Sıkıntının enerjisini alan guruba çığlığımı duymalarını dilerim.
Bu yazı Sağlık, Adalet, Mühendislik ve Muhasebeci-Mali Müşavir meslek guruplarına yönelik yazdığım çığlık yazısıydı. Budan sonraki yazım küçük esnaf sanatkârların kendilerini korumaya yönelik ne yapmalarıyla ilgili olacaktır.      

15 Haziran 2012 Cuma

Yunanistan Seçim Sonuçları, Belediye Meclis Toplantısı Sonuçları ve ÖDP Kongresi



Yunanistan Seçim Sonuçları, Belediye Meclis Toplantısı Sonuçları ve ÖDP Kongresi   

Merhaba iki hafta yazılarıma ara vermek zorunda kaldım. Malum örgütlü alanımız olan partimizin 7. konferans kongresi 9–10 Haziran günleri yapıldı. Birim, ilçe il seçimlerin ardandan Ankara’da büyük konferans kongremizi yaptık. Yoğun çalışma içersin de geçen üç aylık dönemde yazılarıma ara vermeden devam ettim; ama il dışına çıkmamız ve hadi fırsattan istifade ederek beş günlük aile, dost ziyareti de yaptık; iyi de oldu. Yoğun çalıma yaşantımıza kaptırıp gidiyoruz; oysa kısa yaşantımızda dinlenmek, seyahat etmek ve gezmek insanoğlunun hakkı; bu hakkı emekçilerden alan sistemin savunucularını da alaşağı etmenin zamanı gelmedi mi? Geldi geçti bile!

Yunanistan seçimlerinin sonucu şaşırtmadı. Önceki yazımda öngörüm Radikal Sol Birlik(SYRIZA) kazanacağıydı. Sonuç %26,9 oyla ikinci parti konumuna geldi. Demokrasinin beşiğinden halk adına rekor üzerine rekorlar kırılıyor. 1.5 ay önce yapılan seçimlerde %3’lerde olan SAYRIZ %17’lere ve en son 17 Haziran gününde %26,9 geldi evet bu kırılan rekorların sebebi dünya halklarının artık küresel sermayenin kendilerine yönelik iyileştirmelerde bulunamayacağıdır. İki yüz yılık Kapitalizmin hegemonyasının sonu geliyor; Tabiî ki bu son alternatifi 21. yüz yılın Sosyalizminin inşasında. Buda kendilerini halklar adına adamış devrimcilerin görevidir. Yunanistan seçim sonuçlarının yenilgi olamadığını, tam eksine yerine oturacağından daha sonraki mücadelede de ilme kazanacağını düşünüyorum. Her olumsuzluk sonralarında olumluluklara dönüşür. Dünyada hızla gelişen ekonomik kriz beraberinde halk muhalefetini de geliştiriyor.%3’lerden %26,9’a yükselmesi anormal bir durumdur. İçselleşmeyen ideolojik çıkış sonrasında kötü sonuçlar doğurabilir. Tekelci dünya devleri son oyunlarını oynadı, bundan sonra artık oyun oynama şansları ve çare üretme şansları da yoktur. Ben IMF politikalarını reddedeceğim diyen, bankaları komulaştıracağım diyen ve NATO’dan çıkacağım diyen hangi pati bu düzene de engellenmez. Ama artık bu nokta sonun başlangıcı olduğunu düşünüyorum. Korkut Boratav’ın dediği gibi Radikal Sol Birlik temsili demokrasinin tuzağında uyarısı aslında doğru bir uyarıydı. Genelden gelen bir iktidarın kısa dönemde başarılı olamayacağından içselleşerek yerelden genele doğru örülmelidir. Yaşasın AŞK yaşasın DEVRİM yaşasın SOSYALSİZİM!     

Yerel siyasete dönersek neler oldu neler yaşanıyor. Malum her ay görevimiz oldu belediyemizin meclis çalışmalarını takip etmek.

Haziran ayı belediye meclis kararları
Doğu gezisi bitti, şimdi batı gezisi zamanı; ayvaz dede şenlikleri kapsamında bey efendileri gönderme kararına tüm partiler oy birliğiyle aldı. Eee daha önceden de söylediğim bir sözü tekrar söylemek istiyorum. Yağma Hızlı’nın böreği yiyin beyler yiyin tıkınasıya kadar yiyin. Esnafın 180 TL borcu için, iş yaptığı arabasını işe giderken hazzedin, esnafın Akhisar’ın parasını tekelcilere aktarmak için 114 bin lira parayı, 27–28–29 Ocak tarihlerinde festival yapıyoruz diye masraf yapın. 78 bin lira parayı Umre masrafları olarak harcayın, şimdi faturası kaç para geleceğini bilemediğimiz bu defa da batı ya gezi için karar alın. Nasıl sevmez muhalif meclis üyelerini sizi Sayın Salih HIZLI. Afiyet olsun!

Münakale kararı alındı. Münakale nedir? Bütçenin birimlere ayrılan paranın yetersizliğinde başka birimden başka birime aktarmadır. Karar alınırken nereden nereye aktarılacağı açıklanmadı. Bende tahmin yürüterek acaba halkla ilişkiler bölümüne mi münakale yapılacak diye düşünmekteyim; konuk ağırlama ve tanıtım işlerinin harcandığı yer olduğu için aklıma geldi.

KAYSU
Katı atık ve su arıtma katılım bedeli tüm kent yaşayanlara pahalıya mal olacak. 


Stadyum içim tam yetkiyle donanan Belediye Başkanı geri dönülmez bir yanlış yola giriyor. Futbol sevdası Akhisar halkının cebinden tekelleşen ekonomimiz küçük bir azınlığın cebine gidecek.
Evet, beklenen oldu, mermerciler esnafı stadyum kıskacına takıldı. Yeni stadyumun yapılacağı yer 40 esnafı en az 3 ile çarparsak 120 kişinin işinin aşını kazandığı yerdir. Yapılacak stadyum ise 11 futbolcunun ve küçük bir azınlığın hafta sonları stres atıcı, seyirci konumun da ego tatmininin yeri olacaktır. Yerleri tamamlanmayan karocular ve mermerciler esnafını sorunları yumak olmadan çözülmelidir. 

Son dilek ve temenniler bölümünde, Futbol’daki başarının takdiriyle ilgili belediye başkanının bana gönderme yaptığını düşünerek cevap vermek istiyorum. Her yerden arandığını takdir edildiğini söyledi. Ben Akhisar’da futbolun halka faydadan çok zarar getireceğini düşünerek karşı durdum ve hep karşı duracağım. Çünkü belediyemizin birçok geliri tekelleşen futbola aktarılıyor. Sporun toplumsallaşması için her mahalleye yapılacak spor tesislerinin tüm halka faydası olacaktır. Hem de harcanan paranın dörtte biri yeterlidir. Spor sadece futboldan ibaret değildir.



Özgürlük ve Dayanışma Partisi 09–10 Haziran günleri 7. Konferans Kongresini Ankara’da gerçekleştirdi. Manisa başta olmak üzere Akhisar ve diğer ilçelerden de bir otobüsle kongreye katılım sağlandı. 

Kongrede ÖDP’nin ileriki günlerde parti politikası gündeme alınırken kongrede “Bağımsız Türkiye'yi Yeniden Kuralım” sözü Anadolu Kültür Merkezi’nde yankılandı. ÖDP’nin en önemli adımlarından biri de eş başkanlığa geçmesi oldu. Kongre sonucunda BirGün Gazetesi Köşe Yazarı Bilge Çetin Kaya Alper Taş ile birlikte Parti Eş Genel Başkanlığına seçildiler. 

Akhisar’dan da 5 delegenin katıldığı kongrede yeni tüzük değişikliğiyle 7. kongresini yapan ÖDP,  mahalle ve işyeri birim örgütlenmesiyle tüm yaşam alanlarında var olmayı hedefliyor. Bundan sonraki süreçte tüm çalışma birimlerinde parti içi işleyişin hızlanması için gerekirse geri çağırma yöntemini de hayata geçirecek.





4 Haziran 2012 Pazartesi

Dünya, Ülke, Yerel, Çevre ve Esnaf Gündemli Yazı


Yunanistan ve Fransa’da Yaşanan Seçim Sonuçları
Fransa’da sosyal demokrat söylem ile Yunanistan’da sosyalist devrimci söylem kapitalleri korkuttu.

Neo-Liberal politikaların iflası sonucu Avrupa’dan başlayan sokak hareketleri, siyasi zeminde kendini göstermeye başladı. Fransa’da neler olur bilemiyorum. Ancak Yunanistan’dan beklentim yüksek… Nedeni ise geçtiğimiz yıl partimin (ÖDP) kuruluş yıldönümü nedeniyle Ankara’da yapılan etkinlikte tanıştığım  Alexis Tsipras’in hükümet kurma görevini almasıdır. Yeterli milletvekili sayısı olmadığından 17 Haziran’a kalan seçim sonuçlarına göre beklentim, iktidar olacağıdır. Yunanistan’da yakın tarihimizde başlayan örgütlü halk hareketlerinin ateşlendiği tarih, 2009 yılıdır. Bir anarşist gurubun üyesi, polis tarafından vurularak öldürülmesi sonucu çıkan olaylar ve sonrası gelişen örgütlü mücadeleleri sonucu, iktidarın aşağıdan yukarıya doğru oluşmasının bir göstergesidir. Halk iktidarının oluşması da yüzde 3’lerden yüzde 17’lere yükselmesinde halk muhalefetinin büyük rolü olmuştur. Radikal Sol Birliği (SYRIZA), 17 Haziran seçimlerine giderken çok önemli seçim vaatlerini ortaya koydu. Bankalar kamulaştırılacak, NATO’dan çıkılacak. Bu önemli vaatleri diğer siyasi yapılar tarafından dile getirilmeyeceğine göre, bu günden ön görüm seçim zaferi Radikal Sol Birlik cephesinin olacağıdır. Bizimde kardeş partimiz olan SYRIZA şimdiden başarılar dilerim. Ülke yöneticilerimizin örnek gösterdiği Yunanistan’ın kötü olduğundan değil; yaşadıkları hayat standartlarının yüksek olmasından dolayı halk kazanımlarını kaybetmemenin direnişini gösteriyor. Yatan değil insanca yaşayan bir ülke insanıdır Yunan halkı. Küçük bir örnek vereceğim ülkemizle kıyaslama açısından emekli maaşlarının TL düzeyinde ki değeri 2 bin TL’dir. Bizim ülkemizle kıyaslandığında emeklilerimizin tek sosyal hayatı kahveye ve camiye mahkûm olmalarıdır.     

Not: İki önemli BirGün yazarının Yunanistan’daki gelişmelerle ilgili 28–29 Mayıs tarihlerinde SYRIZA partisi için tespitleri. 

Melih Pekdemir-Korkut Boratav, Pekdemirin Halkın 10 maddelik taleplerini sıralamış ve bununda Türkiye ile eşleştirerek sunmuş. Boratav ise temsili demokrasini tuzağına işaret etmiş. Melihin tespiti bir arzu, ama Boratav’ın tuzak diye nitelendirdiği tespit çok önemli. Sosyalist devrimci mücadeleyi benimsediği-tanıştığımdan bu yana dünyadaki gelişmeleri hep tartışır ve yaşanmış örnekleri göstererek nasıl olmalıdır özlediğimiz yönetim anlayışı. Dünyadaki örnekleri şöyledir:

Devrimle gelen iktidar demokrasiyle gitmiştir. Demokratik yollarla gelen ise darbeyle gitmiştir. Buradan hareketle nasıl olmalı ki, eşitlik ve özgürlük içselleşsin; bir yaşam biçimi halini alsın. Hep tartışır dururuz. Tabiî ki her fraksiyonun kendine göre bir bakış açısı vardır. Bizlerde hep “Devrimden sonraya ertelemeyeceğimiz bir yaşam biçiminin aşağıdan yukarıya doğru inşa edilmelidir.” deriz. Yunanistan seçim sonuçlarına indirgersek, çıkacak olan genel iktidar, genelden yerele doğru nasıl oluşacağıdır. Boratav’ın işaret ettiği temsili demokrasi tuzağı sanırım budur. Gerek sosyal, gerekse ekonomik gelişmeler örgütlü toplum olmasıyla aşıla bilir mi? Dilerim Yunanistan son gelişmelerin kötü örneği olmaz. 

Melih Pekdemir Kürt, kürtaj, savaş, aş, aşk ve epanastatiko dromohttp://www.birgun.net/writer_index.php
category_code=1187090030&news_code=1338202884&year=2012&month=05&day=28
-Korkut Boratav Yunanistan temsili demokrasinin tuzağında 
http://www.birgun.net/writer_index.php category_code=1239105118&news_code=1338282047&year=2012&month=05&day=29    
     
Devletin- Hükümetin Uludere Tavrı

06.01.2012 tarihinde yazdığım yazıda şöyle bir başlık atmıştım. Başlık ve link “Uludere’de Ölenler Terörist Değiller Ama Kaçakçıydılar. İyide?” 
http://ensoldanbakis.blogspot.com/2012/01/uluderede-olenler-terorist-degiller-ama.html 

Evet, yaklaşık beş ay önce farz edelim mantığınıza göre teröristti; bir devlet teröristlik yapan savunmasız birini vurabilir mi? Vurursa adı hukuk devleti olur mu? Olmaz. Evet, gönler aylar geçti ortaya çıkan sıkan dal devletin ve hükümetin ne kadar kötü bir suç işlediğidir. Bunun üstüne Başbakanın ve İçişleri Bakanının açıklamaları devlet adamlığına hiç yakışmadığıdır. “Kaçakçılıktan dolayı suçlu olduğu, her kürtaj bir cinayettir.” Birinin insani yaklaşımı AKP içinde ise bastırılmış faşizan tavra dönüşmüştür.            

AKP Hükümet 23 Mayıs Kamu Çalışanlarının Eylemini Hak Etti
Aynı 25 Kasım 2009 tarihinde ki eylem gibi hak etti. O gün de komu çalışanları Akhisar’ımıza yakışır bir eylem koydu. Eski yazımın başlığı ve linki “AKP Hükümeti! 25 Kasım Grevini Hak Ettiniz. http://ensoldanbakis.blogspot.com/2009/12/akp-hukumeti-25-kasm-grevini-hak.html 

Bu yazıyı 2009 yılında yazdım ve bugün gibi aynı taleplerdir. Bir anda baktım şehrimizin özgürlük meydanı olan alanda (öğretmen evi önü) sınıflarının çıkarlarını koruyan Kürt’ü, Türk’ü, Alevi’si, Sünni’si, yörüğü, Göçmeni ve Yerlisi hepsi oradaydı. Aslında yaşanması gereken, bu güne kadar yaşanmayan, emeğin sermeye ye karşı tek vücut olabilmesiydi. Akhisar’ımız bunu çok güzel bir şekilde yaşadı. Tüm komu çalışanlarının verdikleri haklı mücadelelerini KUTLUYORUM! Gelişen sınıf mücadelesin de bir şey söylenmez yaşanır. Bizlerde Akhisar’da bunu yaşadık, halaylar çekerek, türküler söyleyerek yaşadık. Yaşatanlar sağ olsun.  Haklı mücadelenizi destekliyorum.  

Belediyenin Hafta Tatil Ruh Taslarıyla İlgili Tavrı
Geçtiğimiz 18 Nisan günü verilen 36 imzalı kadın berberlerinin talebi komisyonda görüşülmeden belediye başkan yardımcısı tarafından reddedilmişti. Buna karşılık tekrar görüşülsün diye 10 Mayıs günü belediye başkanına dilekçeli resmi ve gayri resmi olarak başvuruldu. Şifa yen ayaküstü görüştüğümüz başkanla “Şimdi acele işim var siz evrakları bırakın, ben sonra size dönerim” demişti. Bizler de döner diye beklemeye koyulduk. Politikacıya, dönmeyince bizler aradık ne oldu diye, özel kalemine tarafından verilen cevap Latif başkanın verdiği karar gibi olacak komisyonda görüşülmüş reddedildi. Komisyon başkanı olan kişi küçük esnaf odası başkanlığını yapan iktidar partisi üyesidir. Diğer üyeler ise hepsi kentimiz de esnaflık yapan kişilerdir. Gerekçesi ise son meclis toplantısında açıklandı. Daha önce düşürülmesinden dolayı uygun görülmemiş. Sayın belediye başkan yardımcısı ve komisyon üyeleri tatil ruhsatlarının başladığından bu yana 150 TL olan rakam hiç düşürülmedi; geçtiğimiz yıl 200 TL ye yükseltildi gelen tepkiler üzerine tekrar 150 TL ye düşürüldü. Ama geçtiğimiz yıl düşürülen diğer meslek gurubunun rakamı yükseltilmeden düşürüldü.              

Bu konuda çok ilginç iki yönetim anlayışıyla karşılaştım. Bir komisyon üyesi bana Latif başkanın reddettiği talep için “Tekrar başvur komisyona görüşelim.” dedi. Bende onun önerisi doğrultusunda başvuruda bulundum. İlginç olan ise yönlendiren kişi de reddettiğidir. Diğer bir sorun ise resmi girişten sonra verdiğimiz dört evrakın ortadan yok olmasıdır. Sayın belediye başkanı kusura bakmayın çok işiniz var. Bu iş çok küçük olabilir; küçük olan şeylerde mide bulandırır. Sizlere bıraktığım evraklar bana gelmedi. Özel kaleminiz, sekreteriniz ve müdürünüz arasında mekik dokuyarak bulamadık. En son “Latif beyde kalmıştır” diye oradan bakalım dedim. Diğer kadın sekreteriniz olan kişi telefon açarak Latif beye sordu. Latif beyin verdiği cevap “Ben Vedat beyle görüşmeyeceğim beklemesin.” Sayın Başkan ve yardımcısı sizler orada ne iş yaparsınız? Canınızın istediği kişilere göre mi davranıyorsunuz? Bir meslek gurubu olarak isteğimize kulak verin. Kaybolan evraklarımızı lütfen bulun ve iade edin. 

5 Haziran Dünya Çevre Günü Yetkililer, Sivil Toplum Örgütleri, Demokratik Kitle Örgütleri Ne Yapar?   
5 Haziran dünya çevre günü sebebiyle doğayı tahribe eden kapitalizmin Dünya’ya yaşattığı kötülükleri sizler uzun uzun anlatmak isterim ama gerek yok sayfalar yetmez. Sadece somut olarak kentimiz de yaşatılan keskin pis kokuları, bir Allah’ın kulu devlet yetkilisi sormaz mı? Nedir bu pislik koku? Akhisar Belediyesi park bahçelerden sorumlu yetkili ve diğer görevi olan TEMA vakfı sorumlusu, pis kokulu şirkete bir okula atık kumbara yaptırdı diye çevre dostu ödülü verdiniz. Ayrıca benim 2001 yılında başlattığım 2005 yılına kadar büyüyerek getirdiğim 5 Haziran dünya çevre günü etkinliklerini sabote ederek bitirdiniz. Bu yılda kentimizin bazı sokaklarında ağaçlar kestiriyorsunuz. Derdiniz alan yol açmak kaldırım mı? Yoksa park, bahçe, sokak ve kaldırımdaki ağaçlarımızı kestirmek mi?   

Not: Ne oldu beraat ettiğim temize giden dava, daha sonuçlanmadı mı? Merek ettim. Bakın eşinizin partisinin yetkileri çok, bütün yargı ellerinde torpil yapında beni mahkûm edin.  

Aşağıdaki fotoğraflar Yunanistan’ın Radikal Sol Partisi SYRIZA genel başkanı Alexis TSİPRAS ÖDP Genel Başkanı Alper TAŞ’IN 15. kuruluş yıl dönümündeki görüntüleridir.
            

28 Mayıs 2012 Pazartesi

“Endüstriyel Futbolun Zafer Sarhoşluğu Bitti; Şimdi Geçim Sarhoşluğu Zamanı.”


“Endüstriyel Futbolun Zafer Sarhoşluğu Bitti; Şimdi Geçim Sarhoşluğu Zamanı.”


Madalyonun görülemeyen yüzünü görmek ister misiniz? 
Spor müsabakalarında madalya verilir. Altın, bronz ve gümüş… Bizlere de futbol takım oyunu başarısı diye verilen içi boş kupa gösterilir.  22 kişiye seyirci yapılırken birileri de ceplerini doldurur. Maç biter, tuttuğunuz takım kazanırsa bir sevinç yaşanır, kaybederse iki üzüntü birden yaşanır. Biri oynanan oyunda yenilgi, diğeri de ekonomik yaşamdır. Ekonomik yaşamdan kaçamayız. Her dakika peşimizi bırakmaz, yüzleşiriz.

19. yüzyılın dünyaya birçok oyunu ve üretimi vardır. Piyasacı düzen, Neo-liberalizmin hegemonyası, 1. 2. emperyalist-kapitalist paylaşım savaşları, tüketim toplumu, bilgi toplumuyla ulaştığı her yere verdiği tahribatlarla doludur. Bunların hayata geçmesi,“televizyon-medya” tekelci kapitalistleri için en önemli araçtır. Bu araçlar kullanılarak endüstriyel futbolla dünya halkları yönlendirilerek uyutuluyor. Afyon,uyuşturucuya benzer mutluluk verir insana. Dünya kupası, Avrupa kupası, Şampiyon kulüpler UEFA kupası vs. diye uzanan bir pembe dünya yaratılır.  

Bu oynanan oyunun içinde sağlıklı kalabilmek için toplumsal spora teşvik yoktur.  Çünkü oyunun içinde başka oyunlar oynanıyor. Maç bittiğinde izleyici koltuğundan mutlu veya mutsuz, küçük bir azınlık ise hep kazançlı kalkar. Sonra birileri paraları taksim ederken, diğerleri de bir başka meşgaleler peşine koşturur. Kritikler yapılır, tartışmalar başlatılır. Yani tümden sporu yapma yerine, halklar tekelleşen futbol ekonomisinin seyircisi konumuna sokulur. Baş hedef kazanmadır! Maçı kazanırsınız belki, ama paylaşılması gereken sorunlarımız olmalıdır. Geleceğimizi karartan güvencesiz, geleceksiz hayat vardır. O nedenle insanlar uzaklaştırılır, uyutulur ve kaderlerine terk edilir. 

Dünyanın tanınmış takımları televizyon ekranlarına kilitler insanları. Real Madrid, Manchester United, Barcelona, Chelsea vs vs. takımlar, milyon dolarlar konuşurtekelleşen futbol sahaların da. Dünyanın birçok yerinde de, hatta bu takımların futbol oynadıkları sahaların biraz yakınında; aç, yoksul ve işsiz insanlarımız yaşar. Kimse görmek istemez, herkes biriken sorunlardan kaçmak ister. Kısa bir süre dağıtırlar kendilerini ama maç biter yine yüzleşirler yaşamın acı yüzüyle. Dünya devleri olduğu için belki fark edilmez yaşamın gerçek yüzü, çünkü o kadar ustaca hazırlanır ki maç öncesi ve sonrası, arkanıza ve önünüze döndüğünüzde delirtilmiş bir toplumgörürsünüz etrafınızda. 

Ülkenin de tanınmış takımları benzer yöntemlerle hazırlanır sunulur ülke insanımıza. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor, Bursaspor bu yılda Akhisar Belediyespor diye sıralanırlar alt alta. Futbolcu transferlerinde büyük paralarkonuşulur. İnsanların bilime yönlendirilmesi gerekilirken ya popçu ya da topçuluğa özendirilir. Birçok aile çocuklarını sağlıklı olabilmesi için, yerel yönetimlerden spor tahsisleri istemez.  Tekelleşen futbolun dünyasına kaptırırlar kendilerini ve destek verirler. 

12 Eylül 1980 tarihi ülkemizde olduğu gibi ilçemizde de muhalif kesim yok edildi. Tutuklamalar, işkenceler, gözaltılar ile bertaraf edildi hak talebi savunucuları. Müdahale edemediler sürüp giden yaşama. İlçemizde de başkaları da at oynattı.Farklı görülen yüzlerini sakladılar, arkaya saklanan görülmeyen yüzleri gün geçtikçe su yüzüne çıktı. Bir tek hedefleri vardı. Kazanmak! 

Sosyal, toplumsal, ekonomik yaşamda da var oldular. Muhafazakârlaştırarak kazandılar. Bununla da kalmayıp siyasi yaşama da el attılar. Kendilerini uslu çocuklar gibi gösterdiler. Hala oldukları gibi…  Çünkü onlara da ağabeyleri öyle emretmişti.Köklerinin ne 60’larda ne de 70’lerde halka faydası oldu. Coni amcalarınınemrettiklerini yerine getiriyorlardı. Bunların 80’leri de 90’ları da 2000’leri de öyle oldular; olmaya da devam edecekler. Çünkü zihniyetleri öyledir. Bir program etrafında hazırlanan yaşam biçimini bizlere dayatıyorlar. Adları 2000’ler de yenilikçi kanat diye çıktı halkın karşısına. Bunların kökleri 1955–1960–1963-1970’lerde görev üstlendi. Halkın çocuklarını yok etmek için.1980 faşist darbesi ile birlikte yıllardır karşılarında ki tüm engeller kaldırıldı. Girdikleri yeşil kuşaklı bir süreci, şimdilerde post-modern darbe süreciyle yol almaktalar. Bu programı uygulayan kafa adamları hariç, kendileri bile çözemiyorlar. İçine girdikleri sistemi ve düzeni…Eee böyledir sistem ve düzen muhalifiyim diye talip olursunuz iktidara içine girdiğinizde de çıkamazsınız. Bu düzenin dışında kalmak çok zordur; onun için bedeller ödemek gerekir. Bizlere ait olmayan, değerleri değil; öz değerleri, kültürümüzü yeşertmek gerekir. 

İlçe takımımız Bank Asya Birinci Ligi’nden Süper Lig’e çıktı. İlçemizde tekelleşen yönetim anlayışı sosyal, toplumsal, siyasi ve ekonomik alanlarımızı tekelleştirdi.Sporumuz da futbolumuz da tekelleşti. 

Şehrimizde bir anket yapsak, şöyle bir soru yöneltsek halkımıza: 

“Ekonomik gelirimizden spora kaç para ayıralım ve bunların içinden 11 kişilik futbol takımı için ayrılan parayı onaylıyor musunuz?”

Bir başka soruda şöyle olsa:

“Harcanan paranın dörtte birini 14 mahallede halkın spor yapması için harcansa hangisini kabul edersiniz?” desek. Verilecek yanıt sanırım tekelleşen futbol değil, toplumsallaşacak olan spor olur. Evet, ben spor müsabakalarının tümünün yapılmasından yanayım. Futbolun seyircisi olma yerine, istediğim dalda sporu yapan olmak isterim. Bu yerel yönetimin yaptığı ve sunduğu yönetim anlayışıyla ilgilidir. Bizleri oligarşi bir yönetim anlayışıyla yönetirseniz, karşınızda uygun kitle görürsünüz. Bunun da sosyal, toplumsal ve ekonomik sorunlarını yaşarız. O zamanda o benim işim değil der, çekilirsiniz kenara. Peki, futbol sizin işiniz mi? Yatıyorsunuz futbolla, kalkıyorsunuz futbolla… Bilmem farkında mısınız? Bu kentin sorunları var, ilçe yönetimi futboldan ibaret değildir.

1980’den sonra kentimizin uğradığı saldırılar;

Küçük üretici, çiftçi yok edildi. Endüstriyel tarıma ve tekelci sigara firmalarına teslim edildi. 
Özelleştirme politikalarıyla KİT’lerin (Komun İktisadi Teşebbüsleri) içi boşaltıldı.  Zarar ediliyor denildi; işçiler memurlar taşeron firmalara peşkeş çektirildi.
İlçe ekonomisi tekelci kapitallerin insafına terk edildi. Halka iş veriyor propagandası yapılarak alternatif işlerin önü kesildi. 
Sürekli küçük üretici, çiftçi, işçi ve esnaf mülksüzleştirildi. 
5 Nisan kararlarıyla Dünya ve Avrupa dev şirketlerinin at oynattığı yer haline gelen kentimiz ülkemiz gibi üretmeden tüketir konuma getirilerek teslim alındı. 
2010’lardan sonra ise zincir market ve mağazaların saldırısı top yekûn bir saldırıya dönüştü. 2012 yılından itibaren vahşi saldırısının dozu arttı.  
2005’te başlayan mevcut yerel yönetimin endüstriyel futbol sevdası, ilçe belediyemizin tüm olanaklarını futbola yönlendirerek ilçeye yatırım başarısızlığı futbolda başarıya dönüştü. 
Akhisar ilçesinin sokakları ticarileşti, hizmet alanları( kamunun kazanımı olan tüm sosyal tesislerimiz) Akhisar Belediyespor’a ve dolaylı yollarla şirketlere aktarıldı.  Aktarılmaya da devam ediyor.

Önümüzdeki yıl Akhisar Belediyesspor Süper Lig’de oynayacak. Kentimiz ne kazanacak, ne kaybedecek? Bence böyle çıtası dik bir yarışa sokulan ilçemiz, ekonomisini kaybedecek. Stadın olmayışı, deplasman için seyirci gelmesi halinde esnaftan alışveriş yapacak hayalide kalmadı. Buna göre seyirci Manisa’yagideceğinden iki yönlü ekonomik olarak kaybetmiş olacağız. Bir sonraki yıl Süper Lig’de kalırsa, önümüzde ki yılda belki geri dönüşümü olur. 
                                                   
Sonuç olarak endüstriyel futbola solun tavrı nasıl olmalı?
Spor alanında ne Fenerbahçe de Ceh ne de Beşiktaş’ın Çarşı grubu, solu temsil edebilir. Bu bağlamda bu yıl 1 Mayıs’ta farklı bir kesim katılımda bulundu. Özellikle ana akım medya bunları ön plana çıkardı: “Antikapitalist Müslüman gençlik” … Nasıl sırıttıysa bizlerde tekelci, futbolda öyle sırıtırız. Birde hani tüccar anlayışlı kesimimiz, “yoksullara yardım edin” der ama “yoksulluğun yenin” demezler. Bizlerin eşitliğe ve özgürlüğe bakış açımıza göre diğer kesimi değerlendirdiğimizde fark anlaşılır.       

19. yüzyılda endüstriyel tarımı, futbolda görüyoruz. Tekelleşen kapitalizmin yarattığı savaşları, açlığı, işsizliği ve yoksulluğu yaşamaktayız. Bunların sebeplerinden biri de futboldur. Bu yüzden dönen şikelerin, dolapların, ihale kavgalarının tarafı olamayız. Büyük takımlarda göremediğimiz somut halkımıza yansıyan ekonomimizi, Akhisar’ımızda çok net olarak görebiliriz. Sporun toplumsallaşması alternatif bakış açımız olmalı. 

Gençlik Muhalefeti’nin alanlarda attığı slogana bir ek yapmalarını tavsiye ediyorum. 

YÖK MEDYA POLİS-ENDÜSTRİYEL FUTBOL… 

Borsada yaşanan kriz tekelci endüstriyel futbolda da yaşanabilir. 

Not: Sosyalist ekonomist Hayri Kozanoğlu’nun Küresel Krizin Anatomisi kitabında belirttiği gibi, borsayı bir tren vagonları gibi tanımlarken en son vagona binenlerin küçük esnaf ve sanatkârlar olduğunu en sonda buradan büyük krizin olduğunu belirtir. Karşılığı olmayan büyütülen sanal ekonominin patladığını 2001 yılında ülkemiz, 2007 yılında da dünyamız yaşadı. Bu bağlamda endüstriyel futbolun son vagonuna binen küçük ilçemize kadar özendirilmiş ve tekelci futbola kadar getirilmiştir. Endüstriyel futbolun kriz bombası Akhisar Belediyespor’da patlayabilir.