28 Nisan 2012 Cumartesi

Bir Çığlık Bir Çığ Yaratmalı, Anti Tekelci Kapitalist Mücadele Başlatmalı


Bir Çığlık Bir Çığ Yaratmalı, Anti Tekelci Kapitalist Mücadele Başlatmalı


12 Eylül 1980 darbesi sonrası ülkemize sokulan serbest piyasa ekonomisi, artık vahşi saldırılarının dozunu artırıyor. Bu saldırılar kentimizde de yerel yönetimimizin katkılarıyla da doludizgin yol almaya başladı. Eee ne yapalım bizler de bu gelişmelere karşı pozisyon almak zorundayız. Düzenin ve sistemin partileri ve STK (sivil toplum örgütleri)  de desteklerini hiç esirgemiyorlar. Kimliklerini açıklamak artık zorunluluk halini aldı. Başta AKP olmak üzere CHP, MHP ve diğer düzen ve sistem içersinde ki partilerdir. Sivil toplum örgütlerinden de başta Ticaret Odası olmak üzere Borsa, Ziraat Odası ve tüm küçük esnaf sanatkârlar odaları (bir kaçı hariç) sürece destek sunmaktalar. Bu ilçemizin yöneticileri günlük yaşamımız da sosyal, toplumsal, ekonomik siyaseti yönlendiren ve katkı sunanlardır. Bizler de bu toplumun insana yaraşır bir düzen içersinde olması için caba sarf eden kişiler olarak,  gelecekte bizleri bekleyen tehlikeyi uyarmak ve yönlendirmek kalıyor. Ben de bu kentin sorunlarını irdeleyen sorunların nedenlerini araştıran, çözümlerin de sorunları yaşayanlar tarafından bulunacağı düşüncesiyle çığ yaratmak için, bir çığlığımı duyun istiyorum!  Kentin sosyoekonomik sorunları gün geçtikçe artıyor. Nedenlerinin en başında genel ve yerel iktidarın aldığı yanlış kararlar vardır. Doğru karar almalarını da beklenmemeli; çünkü düzenin böyle yürümesi işlerine geliyor. Tekelcilik kararlarını alanların, tekellerin sahipleri olduğunu bilmeliyiz. Ne özelleştirmeleri, ne taşeronlaşmaları ve ne de ihalecilikleri bitiyor. “Babalar gibi satarım.” politikalarıyla yandaşları ve kendilerinin zenginlikleri hat safhaya çıktı. 


Kişi başı milli gelirimiz artıyormuş…
İyide milli gelirden pay almayanların sormaz mı gözünün içine baka, baka yalan söyleyen sayın yöneticilerimiz! 
Büyüyen ekonomiden neden bizler pay alamıyoruz? 
Yoksa sizler özel insanlar mısınız? 
Nedir bunun sırrı? 
Yönettiğiniz devletin ve kurumların kararları neden halk adına değil de, tekelleşmiş acımasız sermaye adına alıyorsunuz? 


Çok değil, iki örnekten bahsedeceğim. 
1. Plan değişikliği yaptığınız yere gelecek olan büyük alışveriş merkezi, 
2. Geçtiğimiz Ocak ayında alışveriş festivalinin yaparak başlatılan saldırı

Sonuçlarını da bizler yaşamaya başladık. Evet, bu kararlara imza atan, bu kentin partilerinin ilçe yönetimleri, belediye meclis üyeleriyle, milletvekilleriyle ve sivil toplum örgütleriyle AKP, CHP ve MHP’lilerdir. Şunu unutmayın ki; sistemden beslenenlerin sistemin karşıtı olamazlar. 1. ve 2. Cumhuriyetçilerin birbirlerinden farkları yoktur. 1. ve 2. Cumhuriyetçilerin yanına birazda ılımlı İslam anlayışı katarlar. Al gülüm ver gülüm yaparlar. Bizler de Ulusalcılığı (solcu), milliyetçiliği (vatan milletçiyiz), dinciliği de (dindarız) diye tüm toplumumuza giydirirler. Aslında bunların inançları ve kimlikleri sağcıların (zenginlerin) kasasına para aktarmak içindir. Beni en çok üzen de, bu oyna piyon olanların hepsinin solcu olmalarıdır. Hani sağ-sol kavramının çıktığı yer olan Fransız devriminden sonra parlamento da diziliş şekliydi ya… sol tarafta oturanlar işçiler emekçiler, sağ tarafta oturanlar ise zenginlerdi. Aslında bunların hepsi sınıfının çıkarlarını korumayan, sınıf bilinci olmayanlardır. Kendilerine sağ da yer bulanlar aslında sınıflarına ihanet edenlerdir. Bunlar halkın içine sızmış, üyelerini halkların çıkarına değil; kendilerinin ve sermayenin çıkarlarını koruyanlardır. Uyanık olmak lazım kendinden olanla, olmayanı da ayırmak gerekir. Şimdi tüm bu oluşumların üyelerine ve oy verenlere bir çağrıda bulunuyorum. Bu talana geleceksizleşmeye, güvencesizleşmeye ve ötekileştirmeye dur demek için, aşağıdan gelen bir dalganın mutlaka yaratılması gerekiyor. Bununda sorumlularının sınıf partilerini ve sendikalarını göreve olduğuna inanıyorum. Misyonunuz gereği yaşananlara seyirci kalmadan, doğal denge yaratmak için yaşamın tüm alanlarına örgütlemeye ve müdahaleye çağırıyorum.    


Ulusalcı-milliyetçi ve din temelli kavramlara biraz açıklık getirmek istiyorum. 

Ulusalcı-milliyetçi kavramların önü açıldığında ulaşacağı uç nokta ırkçılıktır, faşizmdir. Dünya ve ülkemiz bunların sonuçlarına 19. yüzyıl da çok yaşadı. BirGün Gazetesi köşe yazarı Melih Pekdemirin de söylediği gibi, ikisi de aynı zehirden beslenirler. Benim kimliksel duygulardan anladığım şudur. Aynı coğrafyalar da olanların, aynı dili, aynı kültürü, aynı örf-adetleri ve aynı ten rengine ait olmalardır ve bunların aralarına farklı kimlikler dahil olabilir. Bu da ortak paydada buluşturulursa, çok kültürlü, çok kimlikli, müthiş bir zenginlik olur. 

Din olgusu ise Anne’nin ve Baba’nın iç dünyasında ki inanç ve ibadet anlayışıdır. Dinler var olduğu günden bu yana çok farklılıklara ayrılmıştır. Mezhep-tarikat-cemaat olarak tarihler boyu farklı coğrafyalardan var ola gelmiştir. Dinler kendi kitabına bağlı, kuralları olan, değiştirilmez kararları vardır. Diğer fraksiyonlar da kendilerine göre uyarlama yapan ve suyun başına geçen çıkarcılardır. İnsanlar dünyaya gelmeden önce belirleyemediği iki olgusu vardır. Biri İnancı diğeri de kimliği belki inancını değiştirme şansı vardır; ama kimliğini, dilini, kültürünü ve ten rengini asla değiştirme şansı yoktur. 

Bu bağlamda bağımsız bir Coğrafya’da ve Ülke’de yaşamak mümkündür. Yapılması gereken antiemperyalist antikapitalist mücadeleyi geliştirmek ve örmektir.                       

Bu yazı başlangıç yazısı bundan sonra üç yazı yazacağım. Bir: serbest meslek (muhasebeci-mali müşavir mühendis avukat doktor noter) sahiplerine yönelik olacak. İki: küçük esnaf ve sanatkârlar-küçük üretici çiftçi. Üç: bunları harekete geçirecek sınıf partileri ve sendikalarına yönelik olacaktır.    

İnsanca Yaşam İnsanca Düzen İçin 1 Mayıs da Alanlara 
Not:1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı olması nedeniyle mutlaka alanlarda olmalıyız. Bu yüzden çok fazla bu konuya değinmeyeceğim. Enternasyonal 1 Mayıs marşı dinlemenizi öneriyorum.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder